Toplumlar birbirinin yanlışlarını kabul etmeden gelişemezler. Toplumlar da zaman zaman hastalanır; bu hastalıklarını tedavi etmenin en birincil metodu birbirine yakınlaşmadır. İşte müzeler bu hastalıkları tedavi için kurulmuş en önemli ‘toplum hastaneleri’dir.
Murad Çobanoğlu
Kimi antisemit dünya için ‘Goffer Ağacı’ semboliktir. Kıyamet savaşlarında Yahudiler ile Müslümanların savaşacağına ve Yahudiler neyin arkasına saklanırlarsa saklansın, o canlı/cansız nesnenin “Arkamda bir Yahudi var” deyip Yahudileri ele vereceğine, Yahudileri ele vermeyecek tek canlının ‘Goffer Ağacı’ olduğuna inanılır.
Şu ‘Goffer Ağacı’ mevzusunu bile Yahudilerin icat ettiği bilgisayardan araştırıp, yine ateist bir Yahudi’nin kurduğu yahut kurucuları arasında Yahudilerin olduğu ‘sosyal medyadan’, yine Yahudilerin geliştirdiği programlarla görsellerini yapıp paylaşmanın moda olduğu günler yaşıyoruz.
Toplumlar birbirinin yanlışlarını kabul etmeden gelişemezler. Toplumlar da zaman zaman hastalanır; bu hastalıklarını tedavi etmenin en birincil metodu birbirine yakınlaşmadır. İşte müzeler bu hastalıkları tedavi için kurulmuş en önemli ‘toplum hastaneleri’dir.
Avrupa’da Nazizm’in hakim olduğu coğrafyaları gezdiğinizde yerlerde tunçtan kaldırım taşları görürsünüz. Bu kaldırım taşlarının anlamı, Nazizm cehaleti oradan kendinden olmayan birini alıp götürmüş ve öldürmüştür. Bu ya bir Çingene, ya bir Komünist, ya bir Engelli, ya bir Eşcinsel ya da bir Yahudi’dir.
Her yeri müzelerle kaplamıştır Avrupa bu yüzden. Toplumlar görsün ve bu cehaleti bir kez daha yaşamasın diye. O yüzdendir ki Almanya – Polonya başta olmak üzere, Nazizm’in yaşandığı hemen hemen her ülkede, ilkokul öğrencileri belki de okuma yazma öğrendikten hemen sonra, her biri ‘Utanç Müzesi’ haline gelmiş olan ‘Holokost Kamplarına’ götürülür, gezdirilir.
Bizler her felaketin, her toplum hastalığının ardında “karanlık el, dış mihrak” aramaya devam ettiğimiz için, toplumların tedavisi de sürekli erteleniyor ve bazen Trakya Pogromu, bazen 6-7 Eylül ile bazen Maraş, bazen Madımak ile bu hastalıklar sürekli nüksediyor.
Adını Lozan Antlaşması’ndaki lehte maddeyi reddederek alan Türk Musevi Cemaati de bu önemli eksikliği çok önce fark ettiğinden adını yine Karay Yahudilerinden alan Karaköy’de, cemaat olmadığından kapanan ‘Zülfaris Sinagogu’nu bir Yahudi Müzesi’ne çevirmişti. Sinagogun içine Yahudi kültürü ve dini araç gereçleri yerleştirilmiş, kısıtlı imkânlarla sergilenmeye çalışılmaktaydı.
Birkaç ay önce 500. Yıl Türk Yahudileri Müzesi, hem koleksiyonunu yeniledi hem de yerini Galata Büyük Hendek Caddesindeki Neve Şalom Sinagoguna taşıdı.
Müze Müdürü Nisya Allovi Hanımefendi, müzenin ziyaret saatlerinin bitmiş olmasına rağmen, yoğun güvenlik önlemi altındaki Neve Şalom Sinagoguna beni kabul etti. Zülfaris’ten farklı olarak Neve Şalom, ibadete kapalı bir sinagog değil. Hem Yahudi özel günlerinde, hem de haftalık dini gün olan Şabat’ta dini törenler yapılmakta. Sinagog, iki defa bombalı saldırı atlatmıştı, vatandaşlarımız yaralanmış ve hayatını kaybetmişti. Dış cephe bu yüzden yoğun bir güvenlik önlemi altında hem Emniyet Müdürlüğü hem de özel güvenlik tarafından korunmakta. Keşke dünya üzerindeki tüm insanlar ibadetlerini, “Acaba şimdi dışarıda biri bir şey patlatacak mı?” diye düşünmeden edebilseler.
Müze üç kat. Alt katta hem müzedeki objelerden sentezlenmiş hediyelik eşyalar hem de müzenin girişi bulunmakta. Müze son teknoloji ile düşünüldüğü için interaktif, dijital haritalar ile kolaylıkla gezilebilmekte. İnsanlığın gelişim tarihine paralel olan Yahudi tarihinin kilometre taşlarını bu interaktif haritalarda görebilirsiniz.
Bu geçmiş sırasında Yahudi inancından ayrılan bir gruba; günümüzde kendisinden olmayanın şeytanlaştırıldığı bir dünyada “yalancı peygamber”, “sahte Mesih” gibi küçük düşürücü sözler seçilmemiş. Bu grubun Yahudi dininden ve milletinden ayrıldığını kendi yollarını ve öğretilerini sürdürdüğü kibar ve kırıcı olmayan bir dille anlatılmış. Açıkçası bu anlatım tarzı müzeye olan inancımı daha fazla arttırdı.
Türk Musevi Cemaati’nin asker üyelerine de önemli bir yer ayrılmış. Vatan, sizinle ortak değer taşıyan, ortak maziniz olduğu ve belirli bir aidiyet duyduğunuz topraktır. Tarih boyunca bu toprakları canıyla, malıyla vatan bellemiş kah I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de şehit düşen Avram Oğlu (ben) Hayim, kah Kore Savaşı’nda savaşan Rıfak Sasun olsun, vatanını savunan Yahudiler unutulmamış.
Müzede hep neşeli objeler yok ne yazık ki. ‘İnsanlık tarihinin’ en karanlık anlarından biri olan II. Dünya Savaşı’na ait ‘Sarı Yıldız’ gibi utanç vesikaları da müzede sergileniyor. Kaderleri ortak iki millet olan Türkler ve Yahudiler birbirini savaşta da yalnız bırakmamıştı. ‘Kırmızı Pasaport’ denilen, TC vatandaşı anlamına gelen belgeyle, Nazilerin elinden 1-2 kelime Türkçe öğretilerek kurtarılan insanlar da unutulmamış.
Başta da dediğim gibi ‘toplumlar hastalanırlar’, tedavi edilmezse hastalıklar toplumsal barışı ve toleransı öldürür. Sonunda bir sabah uyandığımızda kendimizi dev bir hamamböceğine dönmüş bulabiliriz. Müze, ülkemizin kara tarihi olan Trakya Pogromu, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Pogromu’nun o gün yayınlanmış gazeteleri de bünyesine katmış. Şahsi anlamda bulamadığım gazeteleri orada bulabildim.
Müze çocukları da unutmamış. Yahudi kültüründe doğumdan itibaren önemli bir yer tutan ‘çocuklar’ için ayrı bir alan düşünülmüş. Onlara merak ve keşfedecekleri alanlar bırakılmış.
Yemek bölümü ise ayrıca muhteşem bir fikir olmuş. Kabak ve patlıcanın sultan olduğu Yahudi mutfağının birbirinden leziz yemekleri interaktif videolarla izleyiciye sunulmuş. Hatta dilerseniz sisteme mail adresinizi girerek yemeğin tarifini ister kendinize, isterseniz ahbabınıza kolayca mail yoluyla ulaştırabiliyorsunuz.
Müzede sayısız parça var; sultanların Yahudi dini yapılar ve kurumlar için verdiği özel fermanlardan tutun da ‘Yahudi Evlilik Ahdi’ olan Ketubalara kadar. Ama sanki müzenin özeti, Yahudilerin en büyük bayramlarından olan Hanuka Bayramı’nda kullanılan dokuz kollu bir çeşit kandil olan ‘Şerefe’ ve ‘Minare’ şeklinde bir Hanukiya.
Diğeri ise Edirne Sinagogundan gelen, sekizgen bir Mühr-ü Süleyman (Davut Yıldızı/Magen David) üzerinde her köşesine Ay – Yıldız işlenmiş bir Teva (Yahudi inancında kutsal kitabın saklandığı dolabın yine kutsal addedilen) örtüsü.
Her zaman söylerim, kişi tanımadığı kültürden korkar, korktukça önyargı geliştirir, önyargısı giderek kemikleşir ve düşmanlık yaratır. Bu tarz müzelerin çoğalması ve toplumları tedavi etmesi dileğiyle.
Lütfen tam adı 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’ni ziyaret edin. Bu kadim kültüre siz de ortak olun.