Aşkı gerçekten yaşayan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir hikayeyi kaleme alan Tanya Muratoğlu ile kısa sürede 2. baskıya giren kitabı ‘İç Ağrısı’nı konuştuk.
Bir hayal kurdu, “Kızım Lia'ya armağanım olsun” dedi.
Çocukluğundan beri bunu istedi, kendine renkli defterler aldı ve kağıtları durmadan karaladı. Ne hissediyorsa, ne görüyorsa, ne yaşıyorsa, ne istiyorsa yazdı.
Yazdı, sakladı, arkadaşlarına okuttu, düşledi, günün birinde kitap yazmayı hayal etti...
Ve hayaller gerçek oldu.
İlk kitabını 34 yaşında kaleme aldı.
O, Tanya Muratoğlu. Taptaze bir yazar. Raflarda yerini alan ve ayaklarını yerden kesen kitabının adı ‘İç Ağrısı’.
Tanya, heyecanlı, hırslı, pozitif ve çok neşeli bir kadın. Edebiyata ve aşka aşık. Bir de ailesine.
Kasım ayında Tüyap Kitap Fuarı'nda ilk resmi imza günü olacak. Kerasus Yayınevi’nden çıkan kitabı aslında çıkış tarihi olarak biraz talihsiz bir sürece denk gelse de, (12 Temmuz) hızlı satış grafiği ve akıp giden lezzetiyle hemen 2. baskıya giren bir aşk kitabı.
Tanya Muratoğlu'nu biraz tanıyabilir miyiz?
1982 Sivas doğumluyum. İlkokulu orada okudum. Ortaokul döneminde İstanbul'a geldik ve eğitim hayatım burada devam etti. 2004 yılında emlak ofisinde çalışmaya başladım. Eşimle beraber sürdürdüğümüz bir iş bizimki.
Tam olarak neler yapıyorsun; emlak danışmanlığı mı?
Emlak danışmanlığı da yapıyorum. Ve bunun ne kadar stresli bir iş olduğunu bildiğim için bir dönem kişisel gelişim, farkındalık ve hipnoz eğitimi aldım ve almaya da devam ediyorum. Pozitif düşünce hayatımın temelini oluşturan sihirli kelimeler. Bu konuya profesyonelce eğildim ve stresli iş hayatıyla nasıl baş edebileceğimizi öğrenmeye gayret ettim. Maaşsız, primle yapılan bir iş emlakçılık. Eve ekmek götürme kaygısıyla motivasyonu düşebilen çok danışmanımız var. Ben de düzenli olarak şirket bünyesinde kişisel gelişim eğitimleri veriyorum. Böylece öğrendiğim ne varsa aktarıyorum. Hem bana hem şirketimize faydası dokunuyor böylece.
Bu kitabı çıkarma fikri nereden çıktı, biraz anlatır mısın?
Ortaokul yıllarımdan beri her zaman yazı yazmayı ve edebiyatı çok sevdim. Arkadaşlarım ve öğretmenlerim beni bu konuda çok destekledi. Sonrasında yazdığım kompozisyonlar okulda tüm sınıflarda öğretmenim tarafından okutulmaya başladı, bu da beni çok heyecanlandırıyordu tabii.
Sonra bir defter edindim, yazdım, yazdım ve hep biriktirdim. Ancak daha fazlasına cesaretim yoktu. Bu durumda yapmam gereken şey eğitim almaktı.
Yeşim Cimcöz'ün yazı atölyesi ve Lüset Kohen Fins'in yaratıcı yazarlık atölyesine katıldım. İkisinden de çok şey öğrendim ve sertifikalarımı aldım. Benim için çok güzel oldu. Yaşanan duygularla, şarkılarla, filmlerle, etrafımdaki insanların hikayeleriyle harmanlanarak işte bu ‘İç Ağrısı’ çıktı.
Peki, ‘İç Ağrısı’ nasıl doğdu?
İç ağrısı hepimizin yaşadığı aşkların sonucunda doğdu. Çok seven bir kadının, gidenin arkasından çektiği ızdırabı anlatan bir kitap oldu. Genelde hep kadınlar oluyor; aşkı uğruna her şeyi göze alan ve geriye acısını dibine kadar yaşayan...
Okuyucuyu bu kitapta gerçek bir hikaye mi bekliyor? Biliyorsun aslında hepimiz severiz okuduklarımızın gerçek olmasını?
Bu kitapta bir kadın var; terkedilen ve acı çeken bir kadın. Ben evliyim ve çok tatlı bir kızım var. Herhalde bu derece acı çekiyor olamam tahminen:)) Ama bu kitapta herkesin hayatından kesitler var. Yaşadığı, gördüğü, arkadaşının yaşadığı, duyduğu, hissettiği tüm duygular, aşka dair ne varsa hepsi var.
O zaman bu bir kadın kitabı diyebilir miyiz?
Çok haksızlık olur bence çünkü kadın - erkek hangimiz çekmedik ki ‘iç ağrısı’? Tamam, bu kitapta terkedilen kadın ama bütün duygular insana dair, insanlığa ait.
Neden sence aşk yüzyıllardır konuşulan, şiirlere şarkılara konu olan ve her dönem taze kalan bir konu?
İçinde çok fazla acı biriktirdiği için bence. Aşk çok güzel bir duygu ama unutmamak lazım "çünkü kavuşamayınca aşk". Aşkı da besleyen en önemli özellik bu, kavrulmak, yanmak ve aşktan kurtulamamak.
Geçmişten günümüze erozyona uğradı bence aşk, şimdi herkes aşk yaşıyor, herkes aşık... Ne dersin?
Çok hızlı tüketen bir toplum olduk, sürekli sürümümüz eskiyor, çağa ayak uyduralım derken yolumuzu kaybedebiliyoruz. Günün getirisi buymuş diye günübirlik ilişkilere ‘aşk’ diyoruz. Çok yazık ediyoruz tabii ki, aşk bir güne, bir haftaya, bir geceye sığar mı? Yıllar yıllar önce hiç görmedikleri bir hayale aşık olurdu insanlar. Şimdi seçenekler o kadar çoğaldı ki, illa biri bulunuyor onun adına da aşk konuyor.
Seçenek çok diyoruz ama derin bir yalnızlık var çevremizde. Nice bayan var bekar, eminim bir o kadar da erkek var biriyle beraber olmak isteyen ama nedense bir türlü kavuşamıyorlar… Aşk bu kadar zor mu?
Çünkü beklenti çok yüksek ve mantıklı aşk arıyorlar. Hem yakışıklı/ güzel olacak, hem eğitimli, hem paralı, hem modern, hem esprili, hem anlayışlı... Böyle bir paket program yok, her şey dahil tatil gibi bir şey bu. Mümkün mü? Bunu isteyenlere sorarım, peki sen bu beklentilerin kadar mükemmel misin? Karşındakinin hayal ettiği profil sen misin bakalım? Aşk birini tüm kusurlarıyla, eksiklikleriyle sevmek olmalı. Koşulsuz, nedensiz... Çok şişman birine, çok çirkin birine herkese aşık olabilirsin.
Sevmek için şart koşmaya başladı o zaman insanlar, öyle mi diyorsun?
Sevgi ayrı bir şey, bence sevgi bir karardır. Birini sevmeyi seçebilirsin, onun iyiliklerine bakıp, kalbine bakıp onu sevebilirsin. Ama aşk kararla olmuyor, ansızın geliyor genelde de fırtına gibi esiyor, deviriyor, geçiyor. Kısaca önüne geçemediğin bir duygu kontrolsüzlüğü.
‘İç Ağrısı’nın doğumunun sendeki yansıması nasıl oldu?
Kitapçılarda ‘İç Ağrısı’nı görmek beni nasıl heyecanlandırıyor anlatamam. Bir bebeği bekler gibi… İnan sanki o 9 ay geçiyor da son hafta geçmez ya, işte o şekilde bekledim. İnternet satış portallarında görünce inanamadım. Üstünde kitabımı gördüğüm rafın resmini çekerken yakalandım. Artık İç Ağrısı benden çıktı, aşkın keyfini de acısını da bilen insanların elinde büyüyecek.
Yorumlar, geri dönüşler nasıl?
İşte en keyifli kısmı da burası galiba. Kadınlardan, “Siz benim hayatımı biliyor gibisiniz, nasıl aynı duyguları hissedebiliriz ki?” gibi paylaşımlar geliyor. Erkeklerden ise, “Aklıma iç ağrısı çektirdiğim kadınlar geliyor ve şimdi vicdan azabı çekiyorum, pişmanlık duyuyorum” gibi mesajlar alıyorum. Olması gereken yere ulaşıyor dileklerim. Çok emindim yüreklere dokunacak diye, öyle de oluyor.
Aşk acısı geçer mi, ne dersin Tanya?
Hayır, geçmez, her zaman izi kalır. Bir ‘iç ağrısı’ olarak insanın yüreğinde kalır. Kabuk bağlar ya yaralar, kaşır kanatırsan her zaman izi kaldığını da görürsün.
Bu kitabın ses getireceğine inanıyor muydun? Seni şaşırttı mı satışlar?
Çok kısa zamanda çok iyi bir ivme yakaladı. Bu kitabın yüreklere dokunacağından ve herkesin kendi hayatından kesitler bulacağına emindim. Kalbimin taa içinden gelerek kaleme aldım, tarif edilemez bir mutluluk yaşıyorum şu an. Satışlar beni şaşırtmadı aksine ikinci kitabı yazmak için teşvik etti ve böylece hemen kolları sıvadım. Bu arada Şalom gazetesi sayfalarında beni ağırladığınız için de ayrıca çok teşekkür ediyorum.
Hayal etmenin, hayalleri gerçeğe dönüştürmenin yaşı hiç yok, bunu her yaptığım röportajda görüyorum.
Göz yaşartan, düşündüren, biraz geçmişe biraz geleceğe sürükleyen bir aşk kitabı var elimizde.
İç Ağrısı desen... Çekmemiş olan, günün birinde içi ağrımamış olan var mı acaba?
Aşk iki kişiliktir derler ama bu şekilde derin kaleme alınırsa aşk hepimizi içine alır, götürür...
Güzel Tanya, kitabının yolu açık olsun, okuyanı bol olsun. Dilerim elden ele, dilden dile dolansın.