Birçok sporun uzaktan seyrine doyum olmaz, ancak işin içine girdikçe hiç de göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkar.
O gelinden süslü düğün pastalarını düşünüyorum, alevlerle gümüş tepsilerde servis edilen beden boyum balıkları… Pasta maket çıkıyor, balıksa kupkuru!
İnsanlar da böyle aslında. Vitrinleri birbirinden şık yapma çiçeklerle dolu. Seyrine doyum olmuyor ancak yaklaştıkça ne kokusu var ne gerçekliği. Görüntü ve gösterişten ötesi yapay, koca bir hayal kırıklığı. İşte spor dalları da bazen aynen böyle sağ gösterip sol vuruyor. Uzaktan kolay, yaklaştıkça zor çıkıyor.
Öncelerde pek bir burun kıvırdığım, hiç efor gerektirmediğinden yakındığım ‘Paddle Board’, ‘SUP’ ya da daha basit tabiriyle ‘kürek sörfü’nden bahsetmek istiyorum size. Son bir senedir teknelerin vazgeçilmez aksesuarı haline geldi. Koya yanaşan önce çapasını, arkadan kürek sörfünü indiriyor suya. Gördüm göreli uzaktan kesiyorum bu sporu. “Pek bir durağan” deyip ters tarafa çeviriyorum kafamı ama yine de aklımın bir köşesinde aheste aheste çekiyorum o kürekleri.
Bir bayram günü, yine uzaktan seyre daldığım bir çift, kürek sörfünü teknenin arkasına bağladığı sırada ağır ağır onlara doğru yüzdüm. Maksat biraz bilgi almak. Ancak onlar özet geçmeye karar verdi ve “Al dene canım” diyerek kürek sörfünün dizginlerini elime verdiler.
Üzerine çıkıp çat diye ayağa kalktım, kalktığım gibi de geri oturdum. Suda durduğu gibi altımda durmuyor bu meret! İnanılmaz bir denge istiyor. Küreği sıkıca sörfün ortasına bastırıp yavaşça tekrar ayağa kalktım, o günden beri de üstünden inmedim diyebilirim. Ha tabi çiftin sörfünü iade ettim, o kadar değil… Ancak ardından hemen internetten keşfe giriştim. Rengi, boyu, eni derken yelkenlisi, karbonu, üzerinde yoga yapılanı bile olduğu öğrendim. Kolu, karnı, bacağı dahi çalıştırıyormuş. O burun kıvırdığım kürek sörfünü 6 ay erken doğum günü hediyem olarak talep ederekten ertesi gün hemen üstüne atladım.
Ancak üzerine atladığın her yeni hevesi “Ne olceak yeaaa, yaparım ben” diyerek geçme tanı! Atasözümüz tam olarak bu değilse de ana fikri anladınız siz. Ana fikirden anlaşılmayan kısımları da ben anlatayım size.
Maceracı yanını da yaşını da iyi hesapla!
Spor yeni, hele hele aldığınız sörf daha da yeniyken, heyecan yapıp denizi, dalgayı, rüzgârı hesaba katmadan sığ görünüp bir anda nasıl bu kadar derinleştiğini anlamadığınız sulara açılmayın! Zira “Maceracı olalım biraz!” demenize rağmen yanınızda havayı sizden daha iyi okuyup, sizi durdurmaya çalışan bir arkadaş, dost, eş yoksa Yunan adalarından bize resim atın. Ha varsa daha kötü. Siz rüzgârı arkanıza aldığınız maceraya hızla kürek çekerken dönmek için kollarınızda derman kalmadığında, kıyıdaki insanlar nokta olsun, virgül olsun çeşitli imla imlerine dönüşmeye başladığında, o eş, dost buz gibi suya atlayıp kıyıya kadar sizi çekmek zorunda kaldığında, en küçük derdiniz kıyıdakilere çizdirdiğiniz karizmanız oluyor. En büyüğü ise, “macerana …” diyen eş, dost, arkadaşa süresiz açmanız gereken yaranma ve yaltaklanma çabaları olacaktır.
Malzemeni iyi tanı!
Bu kürek sörfleri çeşitli malzemelerden olabiliyor. Karbon, komposit veya taşınabilirliği en kolay olan ve bu yüzden de en çok tercih edilen şişme boardlar. Bu board’u bir çantanın içinde gittiğiniz yere götürüp, basınç 150 Bar’a gelene kadar şişirdiğiniz gibi denizleri fethe hazırsınız. Ancak fetih işi hiç de düşündüğünüz gibi gitmiyor çünkü kolay zannettiğiniz şişirme işlemi, hatta kibarlık ayağına “biraz da ben şişireyim” diyerek devraldığınız pompa basma işlemi, kaslarınızdaki tüm enerjiyi emip board’un içine hapsedebiliyor. Sonra kürek elinizde hareketsiz, sümük gibi süzülüp kalıyorsunuz denizin ortasında. O yüzdendir ki ürün içeriğinde yazılı olan malzeme detaylarına dönüp dönüp bakacağınıza, kendi malzemeni iyi tanıyın. Gerekirse kibarlıktan sakınıp “Kolumu incitmişim” demeye hazır olun. Ha board şiştikten sonra “Aslında çivi çiviyi söker, ben de bir üzerine çıkıp kürek çekeyim” diyecek kıvraklığı gösterirken utanmamayı da öğrenmeniz gerekebilir.
Lokasyonunu iyi seç!
Kürek sörfü her ne kadar tek kişi için dizayn edilmişse de çeşitli aparatlarla iki kişi binmek de mümkün oluyor. Aparatı alıp takmaya üşenir ve yine de iki kişi binmeye karar verirseniz, kürek çeken mi arkada yatan mı olmak istediğinize iyi karar verin. Sonuçta spor yapmak amacıyla alınan bir alete, arkaya attığınız eş, dostla daha fazla ağırlık yaparak daha çok kalori yakmak işinize gelebilir. O noktada diyeceğim şudur ki, arkada yatmayı yeğleyen kişi güneşi tepesine, denizi altına alıp uyusa da, içgüdüler uyumuyor. O eşek şakaları sürekli dürtüklüyor ve arkadaki illaki şaka maiyetinde poponuza tekmeyi basıyor. Kızmayın, çünkü insan arkaya geçince yapana hak veriyor.
Kimseye güvenme, en çok da kendine!
Hafta sonu, sabah erken kalktınız. Her cuma olduğu gibi erken kalkmaya söz verip sabah çalar saate tokat atarak ters tarafa dönmediniz, gerçekten erken kalktınız! Ve yeni kürek sörfünüzle denize açılmaya hazırsınız. Daha önceden board’u da şişirmişsiniz, küreği bağlantı yerinden birleştirip boyunuza ayarladığınız anda ver elini serin sular. Ancak o el uzandığı gibi havada yalvarır şekilde açık kalır çünkü uykulusunuz. Küreği gelişi güzel taktınız ve pimin tam yerine oturup oturmadığını kontrol etmeden denize açıldınız. Küreğin alt kısmı da özgürlüğünü ilan edip clop diye suya düşer mi? Düşer. Eh siz de arkasından atlar artık iyice bir ayılırsınız. Ama fazla derinlere dalmayın boşuna, yakalayamazsınız.
Sevenleri ayırmayın!
Sürekli ikaz da edilseniz, ürün kullanım kılavuzunda kalın harflerle de yazsalar siz o board’un üstüne çıktığınızda serum gibi sürekli bacağınızdan sarkan bir kordonla bağlanmak istemeyebilirsiniz. Adı emniyet de olsa, amaç güvenliğiniz de olsa böyle bir önlemi gereksiz görebilirsiniz. Ancak neden siz bir önceki maddeyi okumadan geçtiniz? Kendinize o kadar güvenmeyin diye uyarmıştık. Ufacık bir esinti, bir dalga, yine dürtüklenen bir eşek şakası siz daha ne olduğunu anlamadan o borad’u altınızdan alıverir. Michael Phelps de olsanız yetişemez, gidenin ardından acıklı bakışlarla kala kalırsınız. Siz siz olun, o emniyet kordonuna kenetlenin. Hediyenizi, “Deniz nasıl olsa düz” deyip yanınızdan son sürat geçen bir teknenin dalgasına yem etmeyin!
Şaka gibi gelse de birçoğunu bizzat yaşadım, deneyimledim çok da eğlendim. Size son diyeceğim de şudur ki, önyargılı olmayıp, her türlü insanı tanıyın, her türlü yemeği tadın, her türlü sporu deneyin. En ummadığınız, en beklemediğiniz yenilikler çok büyük keyif katabilir hayatınıza.