Ağa Takılanlar

• Gayrimüslim halkın, haklılıklarının teslim edilmesine ve itibarlarının iade edilmesine ihtiyaçları var. Çünkü onların göz kenarlarında birer çizgi olarak duran kederlerinin, buruk gülümsemeleriyle gizlemeye çalıştıkları acılarının paylaşılmasını bekliyorlar. Bunun için, yaşanan felaketin maddi sorumlularının ilan edilmesinin gerekliliği kadar bu mağduriyet ve kıyımla alakalı kullanılan dilin hassasiyeti de büyük önem arz ediyor. Çoğunluğun halen sağır ve kör olma tavrını koruduğu ancak azınlıkta kalan bir avuç insanın inat ve sabırla her sene adına bir şeyler karaladığı 6-7 Eylül olaylarının arka planında neler var, bu yağma nasıl meydana geldi, kamuoyuna nasıl yansıdı, akıbetinde neler yaşandı, bunları öğrenmek için kaynakları biraz karıştırmak kâfi. PINAR DOĞU – www.T24.com.tr

İzak BARON Diğer
7 Eylül 2016 Çarşamba
  • GAYRİMÜSLİM HALKIN, HAKLILIKLARININ TESLİM EDİLMESİNE VE İTİBARLARININ İADE EDİLMESİNE İHTİYAÇLARI VAR. ÇÜNKÜ ONLARIN GÖZ KENARLARINDA BİRER ÇİZGİ OLARAK DURAN KEDERLERİNİN, BURUK GÜLÜMSEMELERİYLE GİZLEMEYE ÇALIŞTIKLARI ACILARININ PAYLAŞILMASINI BEKLİYORLAR

Bir yara kapanmadan yenilerinin açıldığı, her birinin hızla unutulduğu bir yerde geçmişin ertelenen hesabını gelecek kuşaklar adına sormanın yolu evvela hatırlamaktan ve hatırlatmaktan geçiyor. Hatırlamak için önce anlamak, anlamak için ise sorgulamak gerekiyor.

Bugün yaşadıklarımız geçmişte yaşanan acı olayların zincirine takılmış birer halka. Zincir uzadıkça esaretimiz artıyor. Bu zinciri kırmak için evvela gerçeğe ulaşmak şart. Menfaatler doğrultusunda şekil alan, mevsimine göre değişen geçici hakikatten söz etmiyorum. Sözlü tarihe de söz hakkı verilerek ortaya çıkartılan, sahte olmayan belgelerin ışığında bilimsellik kazanan gerçeğe ulaşmayı kastediyorum. Yıllardır 6-7 Eylül olayları hakkında yazılanlara bile burun kıvıran, iki dakikasını ayırıp okuma zahmetine katlanmayan bir güruhtan konuyla ilgili, internetten bile ulaşabilecekleri bilimsel makaleleri, tezleri okumalarını ve hatta bunları tartışmalarını beklemenin safiyane bir tutum olduğunu bile bile.

Gayrimüslim halkın, haklılıklarının teslim edilmesine ve itibarlarının iade edilmesine ihtiyaçları var. Çünkü onların göz kenarlarında birer çizgi olarak duran kederlerinin, buruk gülümsemeleriyle gizlemeye çalıştıkları acılarının paylaşılmasını bekliyorlar. Bunun için, yaşanan felaketin maddi sorumlularının ilan edilmesinin gerekliliği kadar bu mağduriyet ve kıyımla alakalı kullanılan dilin hassasiyeti de büyük önem arz ediyor.

Çoğunluğun halen sağır ve kör olma tavrını koruduğu ancak azınlıkta kalan bir avuç insanın inat ve sabırla her sene adına bir şeyler karaladığı 6-7 Eylül olaylarının arka planında neler var, bu yağma nasıl meydana geldi, kamuoyuna nasıl yansıdı, akıbetinde neler yaşandı, bunları öğrenmek için kaynakları biraz karıştırmak kâfi.

Pınar Doğu

http://t24.com.tr/yazarlar/pinar-dogu/6-7-eylul-bir-travmayi-sifalandirmak-mumkun-mu,15383

 

  • SABAHAT HANIM (HASTANEDE BAŞKA BİR HASTA YAKINI) DURAMADI, PATLADI VE DEDİ Kİ ‘SÖYLE BAKALIM NEREDEN BULUYORSUNUZ BU PARALARI DA AMERİKAN HASTANESİNDE YATIYOR KOCAN?’ E, DEDİM ‘KOCAM ELLİ BEŞ SENE ÇALIŞTI.’ ‘OLMAZ! İSRAİL’DEN Mİ YARDIM GÖRÜYORSUNUZ?’ TARTIŞMA BÖYLE DEVAM EDİYOR VE EN SONUNDA ELİZA HANIM KİMLİĞİNİ ÇIKARTIP; “BAK SABAHAT HANIM BURADA NE YAZIYOR? TÜRK YAZIYOR” DEMEK ZORUNDA KALIYOR.

Goffman “damgalı” bireyler için şuna dikkat çekiyor: “Damgalı birey kimliğe ilişkin biz nelere inanıyorsak onlara inanma eğilimindedir ve bu çok önemli bir olgudur. Kişinin kendisinin ne olduğuna ilişkin en derin duyguları, ‘normal’ yani herkes gibi bir birey olduğu, dolayısıyla adilane bir şansa ve muameleye kendisinin de hakkı olduğu algısına tekabül ediyor olabilir.”

İsmi ya da kimliği nedeniyle “damgalı” hisseden birey o verili hâli içselleştirebilir. Ve bu bir bakıma kendisini “anormal” olarak kodlayanla eşitlenme isteğine dönüşebilir. “İsmiyle Yaşamak” kitabında Eliza Pinhas’ın hastane anısında böyle bir durum gözlemlenebiliyor; “Benim kocam diyalize giriyordu fakat o sırada zatürre oldu. Zatürre tedavisi için Amerikan’da (Amerikan hastanesi) yatıyordu ve bir ay boyunca oradan sedyeyle diyalize gidip geliyorduk. Sabahat hanım (Hastanede başka bir hasta yakını) duramadı, patladı ve dedi ki ‘Söyle bakalım nereden buluyorsunuz bu paraları da Amerikan hastanesinde yatıyor kocan?’ E, dedim ‘kocam elli beş sene çalıştı.’ Olmaz! ‘İsrail’den mi yardım görüyorsunuz?’ Tartışma böyle devam ediyor ve en sonunda Eliza Hanım kimliğini çıkartıp; “Bak Sabahat Hanım burada ne yazıyor? Türk yazıyor” demek zorunda kalıyor. Burada Eliza hanımın tavrı başta bahsettiğimiz ve Goffman’ın da işaret ettiği gibi “normal” herkes gibi görünme ve eşitlenme çabası olarak düşünülebilir. Bu durum isminden dolayı karşılaştığı haksızlık nedeniyle, kendisinin de onlar gibi olduğunu kanıtlamak zorunda kalmanın ifadesidir bir anlamda. Tartışmanın sonunda Eliza Hanım cümlesini “ben kendimi hiç inkâr etmedim” diyerek bitiriyor ki bu cümle yaşatılanın aslında ne derin izlere ve çelişkilere yol açtığının da göstergesi.

Kitabın giriş bölümünde Tanıl Bora coğrafyamızdaki isim çeşitliliğinden bahsetmiş; “İslamî isimler, Alevi isimleri, tarihi Türk isimleri, öz Türkçe icat isimler, Kürtçe isimler, Çerkesçe isimler, Rumca, Ermenice, Yahudi-Ladino isimler, doğadan, nebatattan, hayattan, edebiyattan ilhamla üretilmiş ‘yeni’ isimler…” Ve şöyle bitirmiş cümlesini: “Nüfus kütüklerimizde bir arada yaşayıp gidiyorlar. Bir de barış içinde olsa.”

Kitap boyunca okurken tanıklık ettiğimiz hikâyeler genellikle isimlerin sadece nüfus kütüklerinde bir arada yaşayabildiğini gösterse de, barış içinde yaşayabilme ihtimaline inanmamıza çok ihtiyaç var bugünlerde. Keşke ne sebeple olursa olsun “damgalamak”, “farklılaştırmak”, “anormalleştirmek” yerine insanların hikâyelerini dinlesek, onlara dokunsak bunu yukarıdan belirlemeyle değil, gündelik yaşam içerisinde kurduğumuz eşit, yatay bir ilişki biçimiyle becerebilsek… Keşke, keşke, keşke…

Emek Erez

http://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2016/09/01/isim-damgali-olursa/

 

  • O GECE YATAĞA GİRMEDEN BAŞIMI GÖKYÜZÜNE ÇEVİRDİM, DUA ETMEYEN BEN (İNANÇLI DOSTLARIM AFFETSİN) “EY MEİR’İN YAHVE’Sİ; EĞER VARSAN VE EĞER SÖYLEDİĞİN KADAR GÜÇLÜYSEN, ONA BUNA MUCİZE YAPACAĞINA YAP BİR MUCİZE MEİR’İMİ KURTAR!” DİYE DUA ETTİM. İŞE YARAMADI. TEVRAT’IN TANRISI KISKANÇTIR, BENCİLDİR. SEVGİLİ KULUNU YANINA ALDI, DİYE DÜŞÜNMEK İSTİYORUM.

Salı sabahı da, Meir‘im ellerimin arasından kayıp gitti. Hastalığının ortaya çıkmasıyla ölmesi 2 ay bile sürmedi. Bu arada (iyi ki) sık sık görüştük ve, sanki ayrılacağımızı bilirmişiz gibi, birbirimizin tadını çıkardık.

En son, çarşamba günü hastane odasında baş başa kaldık. Sohbet ettik (gene din ve felsefe konuştuk, inancımız ve inançsızlığımız, dinî duygularımız ve duygusuzluğumuz birbirine o kadar tersti ve hiçbir konuda anlaşamadığımız konusunda o kadar iyi anlaşıyorduk ki, tadına doyulmaz sohbetler ve tartışmalar yapıyorduk. Meir son derece bilgili, inançlı ve fakat hoşgörülü bir Yahudi idi. Beni biliyorsunuz.); birlikte bir kitap yazmaya karar verdik (ben Hıristiyanlığın Yahudiliğe bakışını yazacaktım, o da Yahudiliğin Hıristiyanlığa bakışını); güldük (ayıptır söylemesi mesela ona, kolunda serumla tuvalete kadar gitmesin diye, ördek tuttum ‘Bana bak sakın kimseye söyleme’ diye sıkı sıkı tembih etti bana); bana eski ve yeni şiirlerinden okudu; karımla konuşurken telefonu istedi, “Bak senin için yazdım” diye ona bir şiir okudu. Keyiflendi. Ayrılırken, yalvarmama rağmen “Cumartesi mutlaka kızının düğününe geleceğim” diye tutturdu.

Gelemedi. Kötüydü, doktorlar izin vermedi.

Düğün telaşı, sonra yurt dışından gelenleri bir haftalığına Bozcaada’ya götürdüm. Ama tatilin tadını çıkaramadım. Daha ikinci gün Meir fenalaştı, ertesi gün yoğun bakıma alındı, ertesi gün uyutuldu.

Ve sanki benim İstanbul’a dönmemi bekledi ölmek için. Salı sabahı 2.30’da…

O gece yatağa girmeden başımı gökyüzüne çevirdim, dua etmeyen ben (inançlı dostlarım affetsin) “Ey Meir’in Yahve’si; eğer varsan ve eğer söylediğin kadar güçlüysen, ona buna mucize yapacağına yap bir mucize Meir’imi kurtar!” diye dua ettim. İşe yaramadı.

Tevrat’ın tanrısı kıskançtır, bencildir. Sevgili kulunu yanına aldı, diye düşünmek istiyorum.

Çünkü benim kardeşim, dostum, arkadaşım eşsiz bir İNSAN’dı. Kâmil bir insandı, anlayan anlar ne demek istediğimi. Sonra romantikti, şairdi, yüreği tertemizdi, güler yüzlüydü, her zaman yapıcıydı, yumuşacıktı, sıcacıktı. Ve son derece kültürlüydü…

Serdar Devrim

http://sadeyazilar.com/2016/08/18/un-seul-etre-vous-manque-et-tout-est-depeuple/

 

  • BİR KEZ DAHA ANLIYORDU Kİ; “HERHANGİ BİR SINIFI, AİDİYETİ, MİLLETİ, MİLLİYETİ, DİNİ, MEZHEBİ, KÜLTÜRÜ ÖTEKİLEŞTİRMEK” HAYATA VE İNSANA KARŞI YAPILACAK EN BÜYÜK HAKSIZLIKTIR... HAYATI OKUMAYAN; GERÇEĞİ ANLATMAYAN BİR SAFSATADIR KAFATASÇILIK...ADİO KERİDA...

Adio Kerida’yı (Elveda Kerida) dinlerken; göğsünden fışkıracakmış gibi çarpan yüreği; bir anda Atina yıllarına gidiyordu Gazeteci’nin...

Hayatından alaboraların eksik olmadığı esmer günlerinde; ona kalbinin tüm güzelliklerini açıp; destek olmaya çalışan Nora’yı düşünüyordu...

Nora Atina’da tanıdığı hali vakti oldukça yerinde bir Musevi kadındı...

Eşinden ayrılıyor ve bütün gücüyle iki çocuğunu büyütmeye ve yetiştirmeye çalışıyordu...

Tertemiz bir kalbi vardı Nora’nın...

Ortak kız arkadaşlarından “Gazeteci’nin temiz kalpli bir insan olduğuna kanaat getiriyor”; ve sevgili olarak atan yüreğinin tüm sevgisini; mesleki olarak zor günlerinde ona yardımcı olmaya çalışarak göstermeye çalışıyordu...

Kaderin garip cilvesi;

Hayat Gazeteci’yi büyütmek için, aynı zamanlarda iki Musevi kökenli insanı hayatına sokuyordu...

“Birisi hayatına destek; diğeri ise köstek” olmak üzere geliyordu hayatına Gazeteci’nin...

Köstek olanı ona yapmadığını bırakmıyordu Milliyet gazetesindeki yıllarda...

Gazetesinden atılması; onun gazetecilikten silinmesi için elinden gelen her darbeyi yapıyordu...

En çaresiz günlerinde Musevi kökenli gazeteci şefine karşı, Musevi kökenli sevgilisi Nora’yla konuşuyordu Gazeteci;

-“Ne istiyor bu adam benden Nora?..” diyordu...

Musevi sevgilisi Nora; aynı etnisiteyi taşımanın verdiği mahçup bir özgüvenle;

-“Senden ürküyor...” diyordu;

-“Onun için; seni bir an önce yok etmeye çalışıyor...”

Hayat o günlerde Gazeteci’ye unutamayacağı bir ders veriyordu...

İnsan denilen varlığın; etnisite, ırk, renk, milliyet, millet, din, mezhep üzerinden sınıflandırılamayacağını en açık haliyle gösteriyordu...

Aynı etnisitenin iki insanı; kadın ve erkek; biri Gazeteci’nin hayatını mesleki olarak bitirmeye çalışırken; diğeri ona hayat vermek için kalbine masaj yapıyordu...

Gazeteci; o günlerde en ağır tecrübeyle o dersi aldığında henüz 30 yaşındaydı...

Bir kez daha anlıyordu ki; “herhangi bir sınıfı, aidiyeti, milleti, milliyeti, dini, mezhebi, kültürü ötekileştirmek” hayata ve insana karşı yapılacak en büyük haksızlıktır...

Hayatı okumayan; gerçeği anlatmayan bir safsatadır kafatasçılık...

Adio Kerida...

Reha Muhtar

http://www.gazetevatan.com/reha-muhtar-983705-yazar-yazisi-ladino-museviler-yasmin-levy-ve-gazeteci-/

 

Netten okumalar

 

  • “ÖLÜMCÜL” KIBRIS DEDİKODUSU VE 6-7 EYLÜL OLAYLARI

http://www.havadiskibris.com/olumcul-kibris-dedikodusu-6-7-eylul-olaylari/

 

  • 6-7 EYLÜL’LE NE ZAMAN YÜZLEŞECEĞİZ? - FAHRETTİN HEPKESKİN

http://www.haberantalya.com/yazarlar/fahrettin-hepkeskin/6-7-eylul-le-ne-zaman-yuzlesecegiz/2077/

 

  • “MEMLEKETİMİZDE MUHACİR YAHUDİLER”  1 - 4 - ERALP ADANIR

http://www.yeniduzen.com/Yazarlar/eralp-adanir/memleketimizde-muhacir-yahudiler/8978

http://www.yeniduzen.com/Yazarlar/eralp-adanir/yahudiler-gelmiye-basladi-1946-hur-soz/9116

http://www.yeniduzen.com/Yazarlar/eralp-adanir/yahudi-muhacirler-1946-3/9188

http://www.yeniduzen.com/Yazarlar/eralp-adanir/yahudi-muhacirler-4/9264

 

  • 61 YILDIR TEMİZLENMEYEN BİR KARA LEKE..- SEDAT KAYA

http://www.haberhurriyeti.com/ataturkun-evini-bombalayan-adami-vali-yaptilar-181154.html

 

  • KEFERE’NİN SESSİZ ÇIĞLIKLARI – SEDAT KAYA

http://www.haberhurriyeti.com/keferenin-sessiz-cigliklari-181097.html

 

  • 6-7 EYLÜL: TERTİP, GALEYAN VE MİLLİ MUTABAKAT - FOTİ BENLİSOY

http://baslangicdergi.org/6-7-eylul-tertip-galeyan-ve-milli-mutabakat/

 

  • 6-7 EYLÜL... GİTMEYECEĞİZ DEDİLER, ZORLA GÖNDERİLDİLER

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/595903/6-7_Eylul..._Gitmeyecegiz_dediler__zorla_gonderildiler.html

  

  • İSRAİL FİLİSTİN TURU

http://www.loplopculer.com/2016/08/israil-filistin-turu-tel-aviv-1-bolum.html

http://www.loplopculer.com/2016/08/israil-filistin-turu-tel-aviv-2-bolum.html

http://www.loplopculer.com/2016/09/israil-filistin-turu-tel-aviv-betlehem.html

 

Takılan tweetler

 

Natali AVAZYAN ‏@NataliAVAZYAN  3 Eyl

İsrail'e göç eden Türk Yahudi ailesinin gemi önündeki fotoğrafı, 1949

 

 

 

vartan estukyan ‏@estukyan  5 Eyl

bugün 86'da neve şalom'da öldürülen yahudileri anıyoruz, yarın 55'teki 6-7 eylül pogromunu anacağız. 2016'da yahudi de, rum da hâlâ 'küfür'.

 

hurrem sonmez ‏@hurremsonmez  2 Eyl

Bellek konulu bir kitap okuyorum orada sağ kalan yahudilerin unutmamak ve aktarmak yukumlulugune işaret ediyor kendisi de Yahudi olan yazar.

 

TürkMusevileriMüzesi ‏@muze500  30 Ağu

30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu olsun. Antakya, 1939 Müze Arşivinden #muze500 #jewishmuseumofturkey

 

 

 

 

Cemil Karabayram ‏@karabayramcemil  31 Ağu

Bu ülkenin Onurlu yurttaşları olan tüm Musevi vatandaşlarımızı Saygıyla ve Minnetle anıyorum iyi ki varsınız

 

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  5 Eyl

Hepsini sevgi & özlemle andığımız bugün, ibadet özgürlüğümüz güvenlik duvarları & bunun maddi yükü arasına sıkıştı

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  31 Ağu

ishak ibrahimzadeh Retweetledi: Şalom Gazetesi

... unutmadık, unutmuyoruz ... maalesef unutturmama çabası da cabası !...

 

Ayhan Bilgen ‏@ayhanbilgen  3 Eyl

Müslümanlarla savaşta Yahudiler arkasına saklanmasın diye zeytin ağaçlarının kesilmesini savunanlar dindarlık adına akılsızlığının ispatıdır

 

Turan Altuner ‏@Turamax  5 Eyl

TR de,gayr-i müslimler gercekten ikinci sinif vatandas.Neve Salom Sinagog'u katliami yildönümlerinde ses seda yok.

 

Akdeniz Üniversitesi ‏@akdenizuni2016  2 Eyl

Üniversitemiz her türlü dine saygılı ve anlayışlıdır üniversite içinde cami olduğu gibi kilise ve sinagog inşaatı da devam etmektedir

 

Erdem Gül ‏@erdemmgul  5 Eyl

Acısız günümüz yok neredeyse. Yarın da tarihi bir büyük acımızın yıldönümü. 6-7 Eylül trajedimiz. Yağmalayıp kovduğumuz insanlar....

 

Çelenk Bafra ‏@ChelloBiafra  5 Eyl

Her 6-7 Eylül'de bu topraklarda 1955'te, ondan çok öncesinde ve sonrasında yapılan tüm kötülüklerin yükü ve utancı üzerime çöküyor sanki!

 

Selina Doğan ‏@_SelinaDogan  5 Eyl

Yarın 61.yılı olan 6/7 Eylül oly.nın ardından Kemal Tahir&Aziz Nesin tutuklanmış Lefter linç edilmişti.Hatırlamak yetmez ders çıkarmak gerek