Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’dan net mesaj: “Geleceğimiz farklılıklarımızı kabul ederek yaşamaktan geçiyor. Farklılıklarımıza gözümüz gibi bakmalıyız ve görmeliyiz!”
İstanbul’un kalbi Beyoğlu’nda 12 yıldır belediye başkanlığı görevini yürüten Ahmet Misbah Demircan ile Beyoğlu’nun dünü, bugünü, çok kültürlü yapısı ve Türk Yahudileri üzerine kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bundan tam üç hafta önceydi. Cuma günü öğle saatlerinde Fındıklı’daki ofisimin yakınlarında yürürken Beyoğlu Belediye Başkanı Sayın Ahmet Misbah Demircan ile Meclis-i Mebusan Yokuşunda karşılaşmıştık. Beyoğlu Belediyesi’nin Cihangir’de kaldırım ve yollarda yaptığı düzenleme çalışmalarını denetlemek üzere bölgeye gelmiş; kendimi tanıttığımda da hiç tereddüt etmeden “Tabii ki arkadaşlarım bilgilerinizi alsın, sizlerle görüşelim” demişti. Nitekim görüşmemizden tam bir hafta sonra nam-i diğer 6. Daire ismiyle anılan, İstanbul’un ilk modern belediyesinin geçtiğimiz yıl restorasyonu tamamlanan binasındaki makamında Sayın Demircan ve basın danışmanı Sayın İlhan Çabukol ile yaklaşık bir saat süren keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Neler konuşmadık ki? Toplumumuzun alışkanlıklarından, Galata ve Beyoğlu’nun bizler için önemine, yaşadığımız çelişki ve korkulardan, geleceğe yönelik ümitlerimize her şeyi samimice paylaştık. Geriye çekilen hatıra fotoğrafları ve üstünde karşılıklı çalışılacak projelerimiz kaldı. Umarım yakın zamanda yine ortak mekânlarımızda bir araya gelir, birbirimizi daha da yakından tanıma fırsatı buluruz.
Türk Yahudi Cemaati’nin bir bölümü sizi her yıl Ramazan’da beraberce düzenlediğimiz iftar yemekleri vesilesiyle tanıma fırsatı buldu. Birçok dev proje ve tartışmanın göbeğinde 12 yıldır başkanlık görevini başarıyla sürdüren Ahmet Misbah Demircan’ı bu kez de Şalom okurları için en büyük başarısı ve keşke’si ile bir kez daha tanıyabilir miyiz?
Uzun bir 12 yıl özeti olacak. Sonuçta insana hizmet ediyoruz ve şehir hayatında yaptığımız birçok iş var. Yaptığım her işi aşkla yaptım ve hepsinin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Gerek Tarlabaşı projesinin, gerek Okmeydanı’nda verdiğim tapuların, yaptığımız yolların, Kefken Kampının, semt konağının, kütüphanenin ve daha birçok projenin hepsinin önemli olduğunu düşünüyorum. Dönüp baktığımda şu analizi yapıyorum. Bakınız Hz. Mevlana’yı herkes tanıyor. Ancak Hz. Mevlana döneminde yapı yapan insanları ne kadarımız tanıyoruz. İnsanın yaratılışı ruh ve bedenden. Ruh tarafı mı güçlü yoksa beden tarafı mı sorusunu hep soruyorum. Belki de insanların duygu dünyalarına hitap eden işler yapmak maddi bir şeyler yapmaktan daha kıymetli gibi düşünüyorum zaman zaman. Dolayısıyla Türkiye’de 15 Temmuz’da gördüğümüz bir ruh var. Herkesin belli değerler etrafında toplandığı bir ruh. Buna darbeye karşı 15 Temmuz ruhu diyoruz. O birliktelik ruhunun oluşturduğu sinerji dünyaları fethetmeye yetiyor. Ben de başından beri Beyoğlu’nda bu ruha uygun olarak birlik ve beraberliği, işte bahsettiğiniz o iftar sofralarında birliği ve beraberliği, her zaman yakalamaya çalıştım. 12. yılın sonunda işte 15 Temmuz gecesi o ruh bizi büyük bir badireden kurtardı. Bugün Yenikapı ruhu olarak devam eden siyasetteki o yeni sosyolojik dil ve ruhun gerçeği anlattığını herkes kabul ediyor. Herhalde yapabildiysem, Beyoğlu’nda yapmaya çalıştığım en değerli çalışma benim için buydu.
Bildiğiniz gibi Türk Yahudileri için Beyoğlu ve Galata özelinde tarihsel bir öneme sahip. İbadethanelerimiz, yaşlı bakımevimiz ve müzemiz bu ilçede olmasına rağmen bölgede yaşayan Yahudi vatandaş sayısı yok denecek kadar az. Sizce Galata’da Yahudi kültürünü tekrardan yeşertmek için neler yapabiliriz?
Beyoğlu’nu uzunca bir zaman anlatılırken farklı dinlerin, dillerin, farklı kültürlerin olduğu bir yer olarak tanıdık, anlattık ve tanıttık. Fakat Beyoğlu aslında uzun bir süre kendi ruhundan uzaklaşmış, sadece eğlence mekânı olarak tanımlanacak bir yere indirgenmiş idi. 12 yılın sonunda Beyoğlu Belediyesi olarak biz Beyoğlu’nda farklılıkları geliştirdik. Hem mekânsal anlamda hem de kullanıcılar anlamında. Ancak görüyoruz ki süreci daha henüz tamamlayamadık. Henüz o çokluğu, renkliliği gündelik hayatına, akşam herkes çekildikten sonraki ortamına tam dönüştüremedik. Onu başardığımızda gerçek ruhu da yakalamış olacağız. Bu sadece Yahudi kültürü olarak değil, Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan değerler olarak da bakıp o çok renkliliği tamamen hâkim kılabilmek konusunda demek ki halen eksikler var. Ancak ecdadımızdan, Osmanlı’dan günümüze Hz. Mevlana’nın Galata Mevlevihanesinde 500 sene evvel inşa ettiği ve olmasını istediği Beyoğlu aslında yapıları ile burada. Evet, belki ticarethane olmasının getirdiği eksiklikle bir problem yaşadı ama artık trend geriye döndü. Eski Beyoğlu’nu her geçen gün daha da fazla yakalıyoruz. Tarlabaşı’nın tam yaşama katılması ile bunun daha da hızlanacağını düşünüyorum.
Belediyenizin 2005’te hayata geçirdiği Pasaport Programı sayesinde bugüne kadar 100 bine yakın genç, Musevi kültürü mirasını tanıma fırsatı yakaladı. Sizce önyargıları kırmak amacıyla bu projenin kapsamı genişletilerek Yahudi kültürü özelinde bir çalışma yapılabilir mi?
Biz açıkçası bu projeye Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan bütün değerler olarak baktık. Bunun içerisinde tabii ki sinagog da bir değer, Hristiyan âleminin farklı mezheplerinin kiliseleri de önemli, elbette ki camilerimiz de önemli. Zaten biz çok renklilik, çok kültürlülük içerisinde birlikte olabilirsek gerçek Beyoğlu, gerçek İstanbul olabiliriz. Bizim medeniyetimiz bu. İslam kültürü de bu. Peygamber Efendimizin Medine’de yaşarken Yahudilerle anlaşması da bu. Dolayısıyla buna hizmet ediyoruz. Çünkü mutluluğumuz, geleceğimiz farklılıklarımızı kabul ederek yaşamaktan geçiyor. Dediğiniz gibi daha fazlası da yapılabilir, ama biz bunu yapabildik, bunu başarabildik. Bunlar uzun süreli, uzun soluklu işler. Her şeyi gençler üzerinden algılamak ve algılatmak lazım. Bu bağlamda bu projeye devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Mart ayında İstiklal Caddesinde yaşanan, İsrailli turistlerin de öldüğü elim terör saldırısı sonrası güvenlik endişesi yaşayan cemaat fertlerimize destek olmak için cumartesi günü Neve Şalom Sinagogumuzu ziyaret ettiniz. Bu süreci paylaşır mısınız?
Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan geçmişte var olan ne kadar kültür varsa hepsini bir arada tutmaya gayret ediyoruz. Zaten biz bu farklılıkları bir arada tutarsak Beyoğlu olacağız. Tutmazsak zaten yok olacağız. O zaman biz Beyoğlu’ndan bahsedemeyiz. Beyoğlu ruhundan da bahsedemeyiz. Ne yapıp edip farklılıklarımıza gözümüz gibi bakmalıyız ve görmeliyiz. Mesela geçenlerde buradan Atina’ya göç etmiş İstanbullu, Beyoğlulu Rumları ziyarete gittik. Çok insan gördüm, özellikle yaşlıları. Onlarla yemek yedik, kahve içtik. Bir müddet sonra şu hisse kapıldım. Oradaki büyüklerimiz benim buradaki babamdan, dedelerimden düşünce olarak, mantalite olarak, yorum olarak hiç farklı değiller. Aynı insanlar gördüm ben. Bu Anadolu’nun, İstanbul’un Beyoğlu’nun ayrı bir büyüsü var; apayrı bir güzelliği var. Hep şunu söylüyorum; Anadolu’daki farklılıkları kıskananlar çok. Bu o kadar büyük bir kıskançlık ki, insanlar bu zenginliği başaramayınca o duyguya kapılabiliyor. Aslında bütün insanlığın aradığı o çokkültürlü birlikteliğin tecrübesi bu topraklarda var. Bu topraklar geçmişte bu birlikteliği başardığı için güçlü oldu. Kaybettikçe de gücünü kaybetti. Bugün yeniden farklılıklarını bir arada toplama mücadelesi veriyor. Bize, Beyoğlu’na buna önderlik yapmak yakışır. Çünkü geçmişi budur. Dolayısıyla son dönemde biraz evvel de bahsettiğimiz 15 Temmuz ruhu budur. Bunu en iyi anlayanların başında da Recep Tayyip Erdoğan var. Çünkü o Beyoğlulu, Kasımpaşalı. Bu farklılıkların bir arada nasıl bir güç ortaya çıkardığını biliyor diye düşünüyorum. Ülkemin geleceğinden çok umutluyum.
Türk Yahudileri her daim bu vatana olan bağlılıklarını vurgulamalarına rağmen kimi zaman siyasilerin söylemlerinde bile hissedilen, gittikçe artan antisemitizm ve nefret suçlarından muzdaripler. Sizce Türkiye’de antisemitizm var mı? Antisemitizme karşı duruşumuz nasıl olmalıdır?
Ben Türk toplumu içerisinde böyle bir tehlikenin, buradaki vatandaşlara yönelik olduğunu düşünmüyorum. Bu tamamen dış politikadaki gelişmelere yönelik bir pozisyon olarak algılanıyor veya anlatılıyor. Geçmişte Rusya’da da bir kriz yaşandı. Ancak kriz hükümetler arasındaydı. Birçok hikâye duyduk, dinledik. Oradaki Ruslar da buradaki Ruslar da tabanda bunun derinliğini hissetmediler. Gün geldi, barış oldu. Buradaki antisemitizm problemi Gazze’deki insanlarla İsrail hükümeti arasındaki ilişkilere bağlı olarak bir değişkenlik gösteriyor. Konuşulurken iç politikada yansıması farklı olabiliyor diye düşünüyorum. Yoksa doğrudan buradan kaynaklı bir sorun olduğunu söyleyemem.
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası dini liderler önce sizin öncülüğünüzde Taksim Meydanında, ardından da Yenikapı Mitinginde darbeye karşı ortak duruş sergiledi. Sizce bu olumlu tabloyu ileriye yönelik ‘eşit vatandaş’ olabilmek adına nasıl fırsata çevirebiliriz?
Açıkçası bir eşitsizlik olduğunu düşünmüyorum. Eşitsizlik varsa kesinlikle bunun çözümünden yana olmak lazım. Ama belki de hissetmediğim için bunu bilmiyorum. Özetle de aramızda bir fark olmadığını düşünüyorum. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı ama farklılıkları ortaya çıkarmak, kültürleri yaşatmaktan geçiyor. Türkiye son yüzyılında I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı gibi savaşlar yaşadı. Ekonomik buhranlar yaşadı. Refah sorunu vardı. Belki de önceliği bu değildi. Önceliğe bunları da çıkartacak politikaların geliştiriliyor olması gerekir. Bizim çocuklarımızı gezdirirken farklı kültürleri tanıtma gayretimiz de bunun bir yansıması olsa gerek. Ben bütün kültür faaliyetlerinde farklı cemaatleri özellikle çağırmaya ve onlara saygın bir şekilde algılatmaya gayret ediyorum. Aslında daha fazla demokrasi talep ederken bunu hem buranın Türkleri hem buranın Kürtleri, buranın Yahudileri, Hristiyanları, Alevileri ve Sünnileri için istiyoruz. Eğer bir eksiklik varsa her yerde var. Herkes için var. Ama eğer bir artı varsa o da herkes için var diye düşünüyorum.
Türk Yahudilerini yeterince tanıdığınızı söyleyebilir misiniz? Başkanlığınız öncesi Musevi toplumu ile iletişiminiz oldu mu? Şalom Gazetesi okur musunuz?
Açıkçası başkan olduktan sonra daha iyi tanıdım. Şalom Gazetesi’nin haberleri vesilesi ile bizim de haberlerimiz çıkıyor. Şalom’dan tabii ki haberdarım, zaman zaman görüyor ve okuyorum. Gördüğüm özellikle bir konu, yemekte, örflerde, içmekte ve genel kültürde Yahudi kültürü ile İslam kültürünün birbiri ile çok benzeştiğini söyleyebilirim. Yiyecek, içeceklerdeki hassasiyet çok yakın. Aslında Anadolu kültürlerindeki dinlerin ortak paydaları çok fazla. Eminim, mesela yabancı bir ülkeye gidildiğinde gerek bir Yahudi, bir Hristiyan veya bir Müslüman o ülkedeki dindaşları ile aynı duyguları paylaşmadıklarını söylerler. Dolayısıyla bu coğrafyanın her şeyi birbirine çok yakın. Bunu gözlemledim.
Neve Şalom Sinagogu kompleksine taşınan Türk Musevileri Müzesi’ni gezdiniz mi? Sizleri ve ekibinizi ne zaman misafir edebiliriz?
Biz zaten senede bir iki mutlaka gelip görüyoruz ve çok uzak da değiliz. (Sohbetimizin bu bölümünde karşılıklı gülümsüyoruz ve o zaman en yakın zamanda sizleri bir kez daha bekliyoruz diyorum.)
2023’te tamamlanması planlanan Okmeydanı Kentsel Dönüşüm projeniz var. Projenin başlangıç aşamasında çekilen sıkıntıları ve Türk Musevi Cemaati ile diyaloğunuzu paylaşabilir misiniz?
Orada Yahudi cemaatine ait belki de en önemli konu, var olan vakıf mallarının iadesi konusunda Beyoğlu Belediyesi’nin öncülüğü, malın tescili ve tescilden sonra da kentsel dönüşüme tabi tutulması ve sonuçta da Yahudi Toplumu’na önemli bir kazanım sağlanmış olmasıdır. Bu önemli bir süreçti, geleceğe ilişkin önemli bir nottur. Bu dönüm noktasına aracılık etmekten hem insani olarak hem de inanan liderlere saygılı bir toplum içerisinde doğru bir eylem olduğunu düşünüyorum. Bu hakkaniyeti koruyabilmiş olmaktan mutluyum.
12 bin esnaf ve 45 bin yatak kapasiteli Beyoğlu malum olaylar sonrası sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Sizce eski özlenen, cıvıl cıvıl Beyoğlu’na kısa zamanda dönebilecek miyiz?
Beyoğlu’nun zaten cıvıl cıvıl olmasında bir problem yok. Bizim şu anda tek eksiğimiz turistlerimizin azlığı. Yoksa normal kalabalıkta bir sıkıntımız yok. Elbette terör saldırılarının bütün ülkemizde olumsuz yansımaları var. Bunun dönemsel olduğunu görüyoruz. Sıkıntıların bütün faturasının da perakende sektörüne çıkmaması lazım. Mal sahiplerinin böyle dönemlerde en azından kiraları hafifletmeyi planlamaları ve destek vermeleri önemli diye düşünüyorum.
Son olarak Beyoğlu bağlamında Türk Yahudileri ile ortak yapılabilecek projeler ve mesajlarınız nelerdir?
Tıpkı bahsettiğimiz çok kültürlü pasaport programı gibi sizden gelebilecek tüm projelere açığız. Sizlerin de önerileri olursa bunları hayata geçirmek için elimizden geleni yaparız.
Sohbetimiz sonrasında Başkan Demircan’a fotoğraf sanatçımız Alberto Modiano’nun Türkiye sinagogları üzerine çalışmalarını barındıran kitabını hediye ediyorum. Çikolata paketini bir kenara koyup, kitabı dikkatle inceliyor. Ardından da Şalom ve Şalom Dergi’nin geçmiş sayılarını paylaşıyorum. Şalom’dan zaten haberdar ancak Şalom Dergi’yi de büyük bir ilgiyle inceliyor. “Çok kaliteli bir dergi olmuş” diyerek bizleri tebrik ediyor. Galata üzerine aklıma gelen fikirleri de bu esnada kâğıda döktüğüm şekliyle paylaşıyorum. Neler yok ki önerilerimizde; İsimsiz Heykel’e ve bölgedeki İbrani tarihli binalara bilgilendirme konulması, bölgedeki inanç kültürü gezilerini kolaylaştıracak haritalar yerleştirilmesi, Avrupa Yahudi Kültürü bunlardan sadece birkaçı. Dikkatle okuyup, inceliyor ve üzerinde çalışılmak üzerine teyitleşiyoruz. Çalışmaların sadece tek bir renk değil, Beyoğlu’nun tüm renklerini kapsaması üzerine de fikir birliğine varıyoruz. Başkan’a değerli vakti ve samimi fikirleri için teşekkür ediyoruz. Umarım en yakın zamanda kendi mekânlarımızda ekibini ağırlama şansını da yakalarız.
Sürekli bizim gibi olan ve bizim gibi düşünen yakınlarımızdaki insanlar yerine, farklılıkları tanımak ve anlamak tıpkı Başkan Demircan’ın da belirttiği gibi bu topraklarda birlikteliği yakalamak için yegâne şansımız. İşte bu sebeple doğma büyüme Beyoğlulu biri olarak bu sohbeti çok önemsiyorum. Dileğim Yenikapı’da yakalanan birliktelik ruhunun bu tarz dost meclisleri çerçevesinde sırf liderler katında değil, tabanda da daha geniş bir zemin bulmasıdır. Röportajda emeği geçen başta Sayın Başkan Ahmet Misbah Demircan, Basın Danışmanı İlhan Çabukol ve Fotoğrafçı Timur Tahmaz’a teşekkürlerimizle…