2016 yılının son büyük organizasyonu Amerika Açık Tenis Turnuvası 29 Ağustos - 11 Eylül tarihlerine sürprizleriyle damga vurdu. Gelin bu turnuvanın sürprizlerine ve ‘ilk’lerle dolu tarihine bir göz atalım.
2016 yılının son büyük organizasyonu Amerika Açık Tenis Turnuvası 29 Ağustos-11 Eylül tarihlerine sürprizleriyle damga vurdu. Erkeklerde final maçında önceki şampiyon Sırp Novak Djokovic’e üstünlük sağlayan İsviçreli Stan Wavrinka, kadınlarda ise Çek Karolina Pliskova’yı mağlup eden Alman Angelique Kerber mutlu sona ulaştı. Yazının başlığındaki cümle de Kerber’e ait!
Doğudan batıya Avustralya Açık, Roland Garros ve Wimbledon, ardından Amerika Açık ya da yaygın adıyla US Open başlangıcı 1881 yılında erkekler ve 1887 yılında kadınlar turnuvasına gider. 1968 yılında başlayan ve profesyonellerin de katılmasına izin verildiği Open Era (Açık Dönem) ile birlikte erkek ve kadınlar tek bir organizasyonda yarışacak ve bugünkü adını alacaktır. Turnuva 1975 yılına kadar çim zeminde oynanır. 1975-1978 arasında toprak ve sonrasında da sert zemine geçilir. Amerikalı Jimmy Connors bu turnuvayı üç zeminde de kazanan tek sporcudur.
US Open, Grand Slam serilerinde hep ilklerin şölenidir. 1970 yılında ilk defa set sonunda tie-break uygulanırken 1973 yılında kadın ve erkek sporculara eşit ödül parası ile tenis dünyasında bir çağ açılmıştı. Bu uygulamanın ilk şampiyonları 25 bin dolar ödül alan Avustralyalı John Newcombe ve Margaret Court olacaktır. Gece maçları da ilk defa 1975 yılındaki turnuvada kullanılmıştı. Buraya bir not düşelim. Roland Garros dışında tüm Grand Slam karşılaşmaları gece de oynanır. Fransızlar bu konuda hâlâ tutucudur! 2006 yılına geldiğimizde teknoloji tenise girer. Hawk Eye (Şahin Gözü) elektronik sistemi o yıl US Open’da kullanılır. Hakemlerin olası göz yanılmalarına engel olmak amacıyla sporculara belirli sayıda itiraz hakkı ile optik sensörlü bilgisayar sistemi kurulur.
Mete Yaylalı
US Open maç formatı da diğerlerinden farklıdır. Erkeklerde ve kadınlarda son set de dahil her set tie-break formatında oynanır. Diğer Grand Slamlerde erkeklerde beşinci ve kadınlarda üçüncü olan son sette 6-6 eşitlik durumunda maç iki farklı oyun üstünlüğü sağlanana kadar devam eder.
US Open tarihindeki kazanan en genç kadın sporcu 1979 yılında 16 yaşındaki Amerikalı Tracy Austin, en genç erkek sporcu da 1990 yılında 19 yaşındaki Amerikalı Pete Sampras’dır.
US OPEN’DA TÜRK SPORCULAR
Peki, Türk sporcularına ait bir US Open kaydı yok mudur?
2004 yılında bu kortlarda İpek Şenoğlu çiftler serisinde ana tabloda oynama şansı elde etmiş ve 3. tura kadar yükselmişti.
2009 yılında Marsel İlhan tek erkekler serisinde ana tabloya giren ilk Türk erkek sporcuydu ve 2. tur oynamıştı. 2011 ve 2015 yıllarında da ana tablodan katılan bugün için tek erkek sporcudur.
2016 yılında Çağla Büyükakçay tek kadınlarda ana tabloda mücadele eden ilk sporcumuzdur. 2. turda elenmesine rağmen tenis geçmişi olmayan ülkemizde ilkler arasına adını yazdırmıştır.
Bu turnuvaya elemelerden katılan Marsel İlhan ilk turda, İpek Soylu da 2. turda elenerek ana tablo şansı bulamadılar ne yazık ki.
Tenis ilginç bir oyundur. Oyunun döndüğü, topun isteyip istemediği anlar vardır!
3. turda, Stan Wavrinka ve İngiliz Daniel Evans maçında, 4. set ve durum 2-1 İngiliz lehineyken, tie-break maç sayısını İsviçreli çeviremese hem set hem de maç gidecek ve bugün bir Wavrinka konuşulmayacaktı. Ama öyle olmadı işte. Tenis bunun için güzeldir.
Roger Federer’in gölgesinde kalsa da aslında 2014 Avustralya Açık ve 2015 Roland Garros şampiyonu olan 31 yaşındaki Stan Wavrinka iki yıl aradan sonra yeniden dünya 3 numara olurken geç gelen başarılara da bir örnektir. Turdaki en etkili tek el backhand oynayan sporcudur. Yine de son iki yılın en iyi tenisçisi olan Sırp Novak Djokovic belki de kariyerinin en kötü günlerinden birinde olmasaydı ne olurdu bilinmez. Tenis turnuvalarının en zor ve sürprizlere açık maçları ilk turlardır. Sporcular maç yaptıkça ve turlar ilerledikçe form grafiğini yükseltir. Djokovic’in bu kadar kötü oynamasının sebebi de finale kadar doğru dürüst maç yapmaması, turları kolay geçmesi olabilir. Henüz 2. turda Vesely’nin çekilmesi, 3. turda Youzhny’nin maçın başında sakatlanması, antrenman maçı havasında bir 4. tur ve çeyrek finalde 2. set sonunda sakatlanıp maçı bırakan Fransız Tsonga! Yarı finalde korta neden çıktığı belli olmayan Monfils maçındaki kolay galibiyet. Yani dünya 1 numarası Djokovic, 2016 US Open turnuvasında tek bir maç yaptı denebilir. Böyle bir ortamda oynayarak gelen ve zaten zorlu olan bir rakibe karşı konsantre olmak zor olmalıdır. Yine de Wavrinka’nın zaferini küçültmeyelim ve hakkını teslim edelim. İşini iyi yapan bir profesyonel Stan.
Federer’in sakatlık nedeniyle katılmadığı turnuvada 2 numaralı İngiliz Andy Murray’in çeyrek finalde Japon Nishikori’ye, Nadal’ın da 4. turda Fransız Pouille’ye beklenmedik mağlubiyetleri erkeklerde tabloyu boşalttı. Yazık ki bu sürprizlere imza atan raketler sonraki turda elenmekten kurtulamadı. Belki bir yıldız çıkardı ama olmadı.
Kadınlar turnuvası da erkeklerden farksızdı. Maria Sharapova’nın iki yıllık cezası, Viktoria Azarenka’nın hamileliği, kim ne derse desin kadın tenisinin tartışmasız en büyük ismi Serena Williams’ın Çek Karolina Pliskova mağlubiyeti turnuvaya damgasını vuran gelişmelerdi.
24 yaşındaki Pliskova finale gelene kadar Williams kardeşlerin ikisini de yenme başarısı gösteriyordu. 1 numara Serena’nın yanı sıra 2 numara İspanyol Garbine Muguruza da turnuvaya erken veda ediyor, henüz 2. turda 26 yaşında Letonyalı Anastasija Sevastova karşısında beklenmedik bir mağlubiyet alıyordu. 32 numara Sevastova çeyrek finale kadar giderken bu turda eski 1 numara Danimarkalı Wozniacki’ye takılacaktı. İki kez burada final oynayan Wozniacki artık kariyerinin sonuna geldi derken Flushing Meadows’da yarı final oynuyor ve şampiyon Kerber’e iki yakın sette eleniyordu.
KADINLAR FİNALİ
Kadınlar finali erkeklerden daha çok konuşulmayı hak ediyor. Büyük bir mücadele ve taktik savaşıydı aslında. Solak ve kesik kontra bitirici vuruşlarıyla Alman Angelique Kerber ve henüz iki hafta önce Cincinnati’de Kerber’i süpürmüş çok formda bir Çek Karolina Pliskova. Bırakın kadınlar tenisini, erkeklerde bile artık görülmeyen servis-vole oynayan ve on pozisyondan sekizini hanesine yazdıran Pliskova. Rakibini çözen, bacakları kuvvetli, hızlı, sabırlı ve en etkisiz olduğu 2. servislerinden bile Pliskova’dan daha fazla puan çıkaran Kerber. Maç aslında gençlere örnek olmalı. Sürekli atak oynayan, tenisin her varyasyonunu deneyen, turdaki en hızlı servisleri atan tenisçilerden biri Pliskova. Fakat tenis sadece bundan ibaret değil. Rakibinin de hata yapmasını bekleyeceksin ve yeri geldiğinde sabırlı bir defans taktiği uygulayacaksın. Daha tecrübeli Kerber Cincinnati’den bu dersi çıkarmış olmalı ki rakibin bütün ataklarına karşı koydu ve hata yaptırdı.
Kadın tenisinde artık görülmeyen her şeyi Pliskova yapıyor demek yanlış olmaz. Servis-vole, etkili servisler, etkili yaklaşma vuruşları ve file önü oyunları. Gelecek yıl Pliskova adından çok söz ettirecek.
Böylece 28 yaşındaki Angelique Kerber 2016 yılına damgasını vurdu. Avustralya Açık şampiyonluğu ve Wimbledon finalinden sonra sezonu hem US Open unvanı, hem de dünya 1 numarası olarak kapatıyor. Tabii 1996 yılında Steffi Graf’ın muhteşem Roland Garros, Wimbledon ve US Open şampiyonluk serisinden sonra ilk defa bir Alman sporcu Grand Slam şampiyonluğu elde ediyor, hem de aynı takvim yılında iki defa.
US OPEN maç istatistikleri de ilginç bir detaya işaret ediyor. Kazanılan puanların oranı, erkek ve kadınlarda, baseline yüzde 47, servis-vole yüzde 65, file önü yüzde 65. Bu demektir ki yakında geri çizgiden oynanan güce dayalı tenis yerine eski günlerdeki gibi bol varyasyonlu maçlar izleyeceğiz.
Geleceğin yıldızlarına da bakalım.
Amerikalı Catherine “Cici” Bellis. 1999 doğumlu genç yetenek elemelerden girdiği turnuvada üç tur geçip ana tabloya yükseldikten sonra 3. turda şampiyon Kerber’e mağlup oldu. Şu anda dünya 120 numarası ve Amerika’nın gelecek beklediği yıldız adaylarından.
1997 doğumlu Hırvat Ana Konjuh. Çeyrek finale kadar yükselme başarısı gösterdi ve Pliskova’ya mağlup oldu. Bu hafta dünya 52 numarası.
Erkeklerde ilk dört baskın olsa da kadın tenisine göre daha zorlu bir seri olduğu için gençlerin aradan sıyrılması zaman alıyor. Yine de 23 yaşındaki Avusturyalı Dominic Thiem burada 4. tur oynama başarısı gösterdi ve dünya 10 numarası, 27 numara 19 yaşında Alman Alexander Zverev, 57 numara 19 yaşında Amerikalı Taylor Fritz, dünya 15 numarası 21 yaşında Avustralyalı Nick Kyrgios, 42 numara 19 yaşında Hırvat Borna Coric gelecekte beklenen yıldızlar.
Erkek ve kadınlarda şampiyonların 3.500.000 dolar ödül aldığı turnuvada toplam 46.303.400 dolar tutarında ödül dağıtıldı. Turnuvayı 14 gün boyunca 800 bin biletli seyirci izledi. Lisanslı ürün satışlarının ne kadar olduğu da konuşulması gereken konulardan. Ayrıca 2015 yılından başlayarak ESPN kanalıyla 11 yıllık bir yayın anlaşması yapıldı ve bedeli de 825 milyon dolar
Yani sıradan bir tenis turnuvası değil bir spor endüstrisinden bahsediyoruz. Darısı başımıza!
KUSURSUZ DEĞİL?
Arthur Ashe Stadyumu tavanı üç yıl süren ve 150 milyon dolar maliyetli bir projeydi. Tavan ilk defa bu yıl Nadal’ın 2. tur gece maçında alkışlar eşliğinde kapatıldı. Fakat ilk haftada oynanan maçlarda seyircilerin tezahüratı oyuncuları çok rahatsız etti. Kapalı ortamda bir akustik sorunu olduğu ortaya çıktı ve yetkililer şimdi buna çözüm arıyor. Gelen haberlere göre denemelerde bu kadar yüksek ses frekansı olacağı hesaplanmamış.
BAHİS ŞİKESİ Mİ?
Bahis oynanan her sporda olduğu gibi tenis de iddialardan nasibini alıyor. Yüksek ödül paraları bir taraftan doping vakalarını körüklerken, bu ödüllere ulaşamayan oyuncular için de bahis iddiaları havada uçuşuyor, bazıları da bunlardan ceza alıyor. US Open 2016 turnuvası da benzer bir olayla karıştı. İlk turda İsviçreli Timea Bacsinszky ile Rus Vitalia Diatchenko maçı İsviçreli lehine 6-1 6-1 skorla kapandı. Olmayacak bir skor değil çünkü Bacsinszky dünya 14 numarası ve Diatchenko da 673! Fakat ilginç bir detay göze çarpıyor. Turnuvada en yüksek bahisler bu maçın skoruna oynanmış! Elbette kimse oyuncuları şimdilik suçlamıyor ama soruşturmalar devam ediyormuş.
Mete Yaylalı kimdir?
Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu olan Mete Yaylalı, tenis sporu ile üniversite yıllarında tanıştı. 2004-2008 yılları arasında Türkiye Tenis Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçilen Yaylalı aynı dönemde Avrupa Tenis Birliği Senior Komite Üyeliği de yaptı. Mete Yaylalı, tenis sporunun medyada yer bulabilmesi amacıyla 2007-2013 yılları arasında Akşam gazetesi spor bölümünde haftalık köşe yazıları yazdı, çeşitli spor sempozyumlarında konuşmacı olarak yer aldı. 2013 yılında Sports TV kanalında kendisi tarafından yayın hayatına başlatılan ve halen devam eden ‘Center Court’ adlı bir tenis programının iki yıl boyunca danışmanı ve zaman zaman konuk konuşmacısı oldu. Yaylalı, tenisin sosyal medyada da güçlü olabilmesi için 2014 yılında Facebook’ta TENİSTÜRK adlı bir tenis paylaşım grubu kurdu. Platform bugün 9 bini aşan üyesiyle en büyük tenis sosyal platformu haline geldi. Yaylalı halen veteran (Senior) olarak tenis oynuyor, kayak ve tüplü dalış yapıyor.