Paris’te Yidiş Kültür Evi’nde ‘Fransa’da Bölgesel Ve Azınlık Diller’ adlı bir program düzenlendi. Bu programda çocuklar ve yetişkinler için atölyeler, tartışmalar ve konserler yer aldı.
İki gün süren bu programda ‘Bölgesel ve Azınlık Kültürler: Fransız kültürü için bir tehlike ya da Cumhuriyet anlaşmasının bir parçası?’ ‘Kültürler ve Diller Arası Yaşam’, ‘Bir Azınlık Dilini Aktarmak’ ve ‘Bölgesel ve Azınlık Diller, Yazılı ve Sözlü Kültür’ başlıklı dört konferans düzenlendi.
Azınlık dillerinin aktarımı konusu doktora tezimin bir parçası olduğu için bu konferansa katılmayı özellikle tercih ettim. Moderatör Corinne Bensimon, açılış konuşmasının ardından katılımcılara, farklı dillerin ve kültürlerin aktarımı için çalışmaya teşvik eden şeylerin neler olduğunu sordu. Judeo-Espanyol derneği ‘Aki Estamos’un eş başkanı olan François Azar, “Benim hikâyem oldukça yaygın bir hikaye aslında. Bizim ailelerimiz 20’li yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nu terk edip ulus devlet olan Fransa’ya geldiler. Hepsi asilime olmak ve yeni geldikleri bu ülkeye uyum sağlamak istiyorlardı. Büyükbabam ve annem tabii ki Ladino’yu çok güzel konuşuyordu ama benim yanımda konuşmamaya çok dikkat ettiler. Bu dil bana aktarılmadı. Her şeye rağmen bizim ailemizde gelenekler çok barizdi, yemekler, aksanlar... Artarda üç çocuk sahibi oldum ve bana az da olsa aktarılan bu kültürü onlara da aktarmak istedim. Aki Estamos’a üye oldum, Osmanlı mutfağı kursları düzenledik” diyerek kendisini bu aktivitelere yönlendiren kişisel hikâyesini paylaştı.
Yidiş Kültür Evi’nde ve INALCO’da Yidiş dersleri veren Sharon Bar-Kochva, “Benim hikâyem de benzer bir hikâye. Bu bizim neslimizin ortak hikâyesi. Ben İsrailliyim ve İsrail’de de durum farklı değil. Benim kuşağım Yidiş konuşmuyor. Yahudi’ysek İbranice, Arap’sak Arapça konuşuyoruz. Büyükbabalarım ve annelerim de İbranice konuşmaya özen gösterdiler ve Yidiş bana öğretilmedi. Fransa’ya geldiğim zaman Sorbonne’da Cermen bölümüne kaydoldum, seçmeli ders olarak da Yidiş aldım ve çok sevdim. Yiddiş’i aktarmaya kendim de henüz öğrenirken başladım” dedi.
Corinne Bensimon daha sonra katılımcılara düzenledikleri aktivitelere hangi kitlenin katıldığını sordu. Sharon Bar-Kochva, derslerine daha çok Yahudilerin katıldığını, Yahudilerin içinde de Aşkenazların çoğunluğu oluşturduğunu ifade etti. Öğrencilerin arasında Yahudi olmayan, farklı nedenlerden dolayı Yidiş’e ilgi duyanların da olduğunu ekledi. Moderatörün, “Aşkenazlar Yidiş’i başkalarına göre daha kolay mı öğreniyor?” sorusuna, “Durum böyle değil. Dile aşina olmak onu daha kolay öğrenmek demek değil. Hatta Yidiş konusunda bunun bir engel olduğunu da söyleyebilirim. Kendimizi çok yakın hissettiğimiz bir dili öğrenmek çok zor oluyor. Tatminsizlik, acı gibi duygular bu süreçte meydana çıkabiliyor. Bazıları ‘Bizim evde konuşulan Yidiş bu değil’ ya da ‘Biz daha farklı olacağını düşünmüştük’ diyor. Bu tabii ki kolay değil” cevabını verdi.
Aynı soruyu François Azar, “Judeo-Espanyol konuşanların çoğunluğu İsrail’de yaşıyor. 100 bin okuyucu var diyebiliriz. Derslerimize nostalji olsun diye gelenler var. Emekli olunca ya da yaşlanınca bazı insanlar çocukluklarına geri dönmek istiyorlar. 80-85 yaşında kadınlar ve erkekler ‘Ben Judeo-Espanyol konuşmuyorum ama annem ve babam konuşuyorlardı’ diye geliyor. Genç öğrencilerimiz de var, bunların çoğunluğu Judeo-Espanyol kökenli değil. İspanya’ya Geri Dönüş kanunundan sonra da öğrencilerimizin sayısı çoğaldı. Bunlardan bazıları sadece İspanyolca değil aynı zamanda Judeo-Espanyol da öğrenmek istiyor. Bunun yanı sıra iki tip Judeo-Espanyol var, ikisini aynı anda öğretmek mümkün değil. Doğuda yani Osmanlı İmparatorluğunda yaşayanların konuştuğu var bir de Haketia var. Haketia günümüzde konuşulan İspanyolcaya daha çok benziyor” diye yanıtladı.
Bir dili öğrenmek kadar onun pratiğinin yapılması için gereken ortamın sağlanmasının önemine de değinen Bar –Kochva, ders verdiği yerlerde öğrenci ve diğer öğretmenlerle Yidiş konuştuğunu belirtti. Hem laik bir çevre olup hem de Yidiş konuşulan yerlerin nadir olduğuna da dikkat çekti; “Laik olduğunu özellikle belirttim çünkü Amerika’da, İsrail’de ve Avrupa’da Yidiş daha çok Ortodoks çevrelerde kullanılıyor” diye ekledi.
François Azar, “İnsanların modernleşme isteğiyle beraber Judeo-Espanyol gözden düşen bir dil oldu. Alyans ile beraber Judeo-Espanyol kabul görmemeye başladı. Teneffüslerde Judeo-Espanyol konuşan çocukların eline bir jeton verilirdi, teneffüsün sonunda elinde jetonla kalan çocuk cezalandırılırdı. Judeo-Espanyol’un bu durumunu değiştirmeliyiz, bu dilin etrafında bir ekosistem oluşturmalıyız. Bu dilin etrafında bir şey dönmüyor, mesela İtalyanca öğrenen birisi İtalya’da üniversiteye gidiyor ama Judeo-Espanyol için böyle bir durum söz konusu değil. Dili sadece öğretmek yetmiyor, bu dil ile alakalı projeler yapmak gerekiyor. Bu bir konser olabilir, soy araştırması olabilir, yemek tarifleri olabilir. Dilin devamını bu şekilde sağlayabiliriz. Aki Estamos olarak biz yaz üniversiteleri düzenliyoruz. Bir hafta sürüyor, Fransa dışından çok katılımcı oluyor” diye konuşmasını sonlandırdı.