• Türkiye’deki o büyük insanlık ayıbı Yahudi düşmanlığının yarattığı atmosfere rağmen özellikle Peres, Türk egemenlerince sevilirdi. Çünkü şu “Ermeni meselesi”nde Peres’in dolayısıyla temsil ettiği dönemde İsrail’in Ermeni soykırımı konusundaki tutumu Türkiye için pek rahatlatıcı olmuştur. Çünkü “Bizler Holokost (Yahudi Soykırımı) ve Ermeni meselesi arasında benzerlik bulma girişimlerine karşıyız. Hiçbir olgu Holokost’a benzemez. Ermenilerin başına gelenler de bir trajediydi fakat bir soykırım değildi” sözleri Türkiye açısından çok değerliydi. Barış yanlısı mıydı? Kesinlikle öyleydi. 1987 yılında, Kral Hüseyin’le Londra’da buluşup bir anlaşma taslağı hazırladığını biliyoruz. Dönemin İsrail Başbakanı son derece sağcı İzak Şamir tarafından reddedilen bir taslaktır bu. Peres, Filistin liderliğiyle konuşulmasından yana oldu hep. İsrail ile Filistin arasında barışı sağlamaya yönelik şu meşhur Oslo Anlaşmaları’na büyük katkısı olmuştur. Bu nedenle, kimse şaşırmasın Filistin yönetiminin de “makul” kabul ettiği bir İsrail devlet adamıydı. MUSTAFA K. ERDEMOL - BİRGÜN
İsrailli yazar David Grossman, Peres’in bu “vizyoner” özelliğini “O daima geleceğe endeskli bir adamdı” diye anlatıyor ve ekliyor: “İsrail gibi (kuruluş) mitoloji(sine) takıntılı, dini, kavimsel söylemlere boğulan bir ülkede çehresini o hep bilimselliğe, evrenselliğe, akılcılığa ve bilginin özgür olduğu demokrasiye çevirdi. Şimon Peres’in geleceğe güveni vardı. O daima ütopik, iyimser ve görünmeyen uzak bir geleceğe atılmış bir çıpa gibiydi!”
Peres’i bundan iyi tanımlayan satırlar olamaz.
1999’da özel bir röportaj için Tel Aviv’de görüştüğüm Peres’in anısı tam bu sebeplerle gözümde hâlâ çok canlı. Otuz küsur yıllık gazetecilik yaşamımda yüzlerce söyleşi yaptım. Bu söyleşiler arasında yıllar sonra hafızamda bu kerte iz bırakan söyleşi azdır. Peres o sıradışı söyleşilerden biriydi...
Doğal, bilge, sakin, dingin ve görmüş geçirmiş, yapmacıktan, kibirden uzak haliyle karşımda oturuşunu, tüm sorularımı özen, dikkat ve sabırla yanıtlayışını dün gibi hatırlıyorum.
Muhatabına saygı duyduğu için insan olarak hemen saygı uyandıran biriydi Peres. Kendisini çok etkili ifade ediyordu. Medyatik söylemler yerine, özgün mesajlara odaklanıyordu. Söylediği her lafı düşündüğü duygusu yaratıyor, bir derinlik duygusu uyandırıyordu. Ve insanda ayrıcalıklı bir sohbette yer aldığı hissi bırakıyordu.
Artık bir milat öncesi olarak hatırladığımız AKP öncesi Türkiyesi için bana “İslam dünyasında iki eğilim var” demişti: “Biri köktencilik, diğeri modernizm ve çoğulcu demokrasi. Köktenciliğin liderliğini İran, modernizmin liderliğini Türkiye yapıyor. Genç kuşakları, gelişmiş orta sınıfıyla Türkiye’nin artık demokratik geleneklerden ayrılmayacak bir ülke olduğunu düşünüyoruz. Yalnız İsrail değil, dünya Türkiye’yi böyle görüyor.”
Nilgün Cerrahoğlu
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/608739/Peres__Tanri_nin_partiye_ihtiyaci_yok.html
İsrail, malum, kurulduğu zaman dünyanın her yerinden, 103 ülkeden denir, Yahudileri İsrail’e getirdi. İsrail’in asıl kurucuları dünyadaki Yahudilerin çoğunu oluşturan Eskenazi Yahudileridir. Ülkenin siyasetinde, kültür yaşamında, ekonomisinde askeriyesinde söz sahibi olanlar onlardır. Doğulu olarak kabul edilen Seferad Yahudileri ile aralarında ibadet biçimleri de dahil olmak üzere kimi farklılıklar vardır. Hatta öyleki iki kesimin hahambaşılıkları bile ayrıdır.
Seferad Yahudileri ülkenin emekçi kesimlerini oluşturuyor. Sudan, Yemen, Fas, Cezayir, Tunus, Libya gibi ülkelerden gelmişlerdir. Çoğu geldiklerinde İbranice bilmiyordu bile. Bu nedenle dışlandılar bir hayli. Oysa geldikleri ülkede son derece refah içinde yaşıyorlardı. Büyük bir istekle geldikleri İsrail’de ilk yıllarda çadırlarda yaşamak zorunda kaldılar. Bu gibi nedenler yüzünden 1959’da İsrail’in Hayfa kentinde ayaklandılar hatta.
Tuhaflık şurada, ülkedeki ilerici, solcu partilerin destekçileri eskanazilerken, gerici, milliyetçi, dinci partilerin destekçileri de hep şu ezilmiş Kabul edilen sefaradlardır. Tabii son yıllarda bu çelişki azalmakla beraber yine de bir gerginlik söz konusu. İsrailli yazar, Nobel Barış Ödülü sahibidir, Amos Oz “Bir Eskanazi ile bir Sefarad’ın birbirlerine ‘seni seviyorum’ demesi için daha yüz yıl beklemek lazım” dediğine göre durum hâlâ iç açıcı sayılmaz.
İşte, ilk politik yıllarında son derece berbat bir şahin olan Şimon Peres, bir Eskanazi olmasına rağmen Seferadların da haklarını savunan bir siyasi çizgi izledi. İşçi Partisi’nin liderliğini yaptığı sırada da, Başbakanken de ülkesindeki gelir dağılımındaki adaletsizliğe, düşük asgari ücrete karşı çıktı örneğin. İsrailli elitlerin yurt dışında çok parası varken Peres’in böyle bir hesabı olmadı hiçbir zaman. Ülkesinin solcusu olduğu bir gerçektir.
Türkiye’deki o büyük insanlık ayıbı Yahudi düşmanlığının yarattığı atmosfere rağmen özellikle Peres, Türk egemenlerince sevilirdi. Erdoğan’ın “antisemit” hezeyanları belirleyici değil pek. Çünkü şu “Ermeni meselesi”nde Peres’in dolayısıyla temsil ettiği dönemde İsrail’in Ermeni soykırımı konusundaki tutumu Türkiye için pek rahatlatıcı olmuştur. Çünkü “Bizler Holokost (Yahudi Soykırımı) ve Ermeni meselesi arasında benzerlik bulma girişimlerine karşıyız. Hiçbir olgu Holokost’a benzemez. Ermenilerin başına gelenler de bir trajediydi fakat bir soykırım değildi” sözleri Türkiye açısından çok değerliydi.
Barış yanlısı mıydı? Kesinlikle öyleydi. 1987 yılında, Kral Hüseyin’le Londra’da buluşup bir anlaşma taslağı hazırladığını biliyoruz. Dönemin İsrail Başbakanı son derece sağcı İzak Şamir tarafından reddedilen bir taslaktır bu. Peres, Filistin liderliğiyle konuşulmasından yana oldu hep. İsrail ile Filistin arasında barışı sağlamaya yönelik şu meşhur Oslo Anlaşmaları’na büyük katkısı olmuştur. Bu nedenle, kimse şaşırmasın Filistin yönetiminin de “makul” kabul ettiği bir İsrail devlet adamıydı.
İran’a karşı tüm dünya cephe almışken, Erdoğan’ın bile “İran tehlikeli işler yapıyor” dediğini anımsayın, sadece Peres sesini yükseltip, ambargoları savunsa bile, “İran’a yönelik askeri bir saldırıya karşıyım” diyebilmiştir.
Ülkesinde sosyal farklılıkların giderilmesini, Filistinlilerle anlaşarak birlikte yaşanmasını siyasi çizgi hâline getirmiş biri olarak, ülkesinde var olan barış hareketinin de önemli figürlerindendi Peres.
Öyle “one minute” deyip geçilecek biri değildi yani.
MUSTAFA K. ERDEMOL
http://www.birgun.net/haber-detay/sahinlikten-nobel-baris-odulune-simon-peres-129696.html
Obama, Clinton ve diğer konuşmacıların Şimon Peres’in kişiliği ve vizyonuyla ilgili ifadelerinde vurguladıkları başlıca nokta, onun Arap-İsrail sorununun çözümüne ve barışa verdiği önceliği belirtmek oldu. İsrail devletinin kurucularından olan ve 93 yıllık ömrünün 70’ini siyasette geçiren Peres, Yaser Arafat ile birlikte gerçekleştirdiği Oslo Barış Anlaşması nedeniyle Nobel Barış Ödülü’nü kazanmıştı. Ne var ki bu mutabakattan sonra beklenen gelişmeler olmadı ve sorun çözümsüz kaldı.
Ama gene dünkü konuşmalarda belirtildiği gibi, Peres geçmişe değil, geleceğe bakmak istiyordu. Bu konuda ortaya koyduğu uzlaşmacı görüşler İsrail’in içinde de fazla rağbet görmüyor, bu nedenle seçimleri bir türlü kazanamıyordu.
Son zamanlarda Peres konuşmalarında barıştan, iki devlet esasına dayalı bir çözümden hareketle bölge ülkeleri arasında işbirliği vizyonunu dile getiriyordu. Son verdiği röportajlarda bütün güçlüklere ve engellere rağmen, bunun gerçekleşeceği konusunda iyimserliğini koruduğunu söylüyor, bunu yeni kuşaklara bir nevi vasiyet olarak bırakıyordu.
Bölgenin bugünkü hali ne yazık ki böyle bir iyimserliğe pek müsait görünmüyor.
Sami Kohen
http://www.milliyet.com.tr/peres-in-ardindan--dunya-ydetay-2319643/
Evet, pek çok aile oradan geliyor. Yeldeğirmeni’ne gelmeleri de bir macera zaten… Kuzguncuk’taki büyük yangından sonra geliyorlar. II. Abdülhamit Haydarpaşa Sinagogu’nu yapmaları için onlara izin veriyor. Orada Ermeni ve Rum cemaatleriyle tartışmalar yaşıyorlar. Bütün bunlar yaşanmış ve sonra Moda’ya gelinmiş. Fakat gelenler çok sayıda değiller. Tamamen sosyal katmanlarla ilgili bu durum. Ekonomik yani, sınıf atlamak gibi. Kalanlar kalmış, sınıf atlayanlar gelmiş. Moda’da zaten öyle bir hava var. İngilizlerden, yabancılardan gelen bir kök var.
Eskiden Haydarpaşa Sinagogu’na gidilirdi. Yürüme mesafesi ne de olsa. Fakat bildiğim kadarıyla Yeldeğirmeni’ndeki cemaat de çok azaldı. Haydarpaşa Sinagogu bazı özel törenler dışında artık hizmet vermiyor, Caddebostan’a gitmek gerekiyor. Aslında benim gibi Modalılar için, bu trafikte taa Caddebostan’a gitmektense; vapura binip Aşkenaz Sinagogu’na gitmek daha kolay. En son Mario Levi Yeldeğirmeni’ndeydi fakat o da Moda’ya gelmiş. “Atölyem orada hala” dedi. Yeldeğirmeni’nde Salamon Terzi vardı; Salamon Seviş. Ben “Süpermen Salamon” diyordum ona. Salamon başlı başına kitabı yazılacak bir insandı. Onun iyilikseverliği, çevreye verdiği destekler, ayırım gözetmeksizin herkesin yardımına koşardı. Mezarlığa o bakıyordu, sinagogda şammazlık yapardı. Minyan mı eksik, sinagoga adam bulurdu. Hazandı çok güzel okurdu, aynı zamanda hafızdı, camiye giderdi orada da okurdu. Elektrik idaresinde derdin mi var, ona giderdin, çözerdi. O zamanlar telefon hattı bulmak çok zordu, büyük paralar istenirdi. İmkânlar sınırlı, yıllarca bir telefon hattı sahibi olmak için beklerdin. Salamon’a gider bunu anlatırdın, hiçbir bedel istemeksizin yardımcı olurdu. Karşılığında herhangi bir şey için o da senden yardım isterdi. Ben mesela ondan yardım istedim, yardım etti, sonra bana dedi ki; “Ben sana yardım ettim. Şimdi sen de edeceksin, mesela seni Cumartesi sabahı minyan eksikse çağıracağım, sen de mırın kırın etmeden geleceksin.” Çok enteresan bir insandı. Vefat ettiğinde Şalom’a ( Şalom Gazetesi ) onu çizdim.
Moda’nın Salamon’u Daryo idi. Onun öyküsünü yazdım. Muazzam iyiliksever bir insandı. Karşısındaki muhatabı kim olursa olsun can dostuydu. Çöpçü ile Mercedes ile gezen kalantor Bey’in onun için farkı yoktu. Herkes arkadaştı, herkes dosttu. İçmeyi severdi. Moda’da içki kültürü de varmış. Ben o dönemi görmedim ama Moda Caddesi’nin üzerinde meyhaneler varmış, küçük küçük meyhaneler. Herkesin kendi meyhanesi varmış. İş çıkışı meyhanelerde buluşulur, sohbet edip öyle evlere giderlermiş. İrlandaların pubu gibi. Bu tabii aslında Moda’daki Rum kültürü… Yabancıların varlığı…
İzel Rozental ile röportaj: “Moda’nın kitabında Yahudiler de var” – Rita Ender
Netten okumalar
http://www.futbolmedya.com/tsydnin-yeni-binasi-hizmete-girdi-oguz-tongsir-bizi-izlemeye-devam-edin/
http://www.dw.com/tr/babi-yar-alman-tarihinin-karanl%C4%B1k-sayfalar%C4%B1/a-35923543
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/16610/la-kerida