Almanya’nın birleşmesi, duvarların yıkılması, Perestroyka ve Glasnost ile açıklık ve yeniden yapılanma, internetin gelişimi, mobilin hayatımıza girmesi, Avrupa Birliği’nin büyümesi ile küreselleşme, globalizm hayatımızın son 30 yılına renk kattı, finansal piyasaları coşturdu, ekonomileri büyüttü. Şimdi ise yeni bir çağa girdik. 4. Sanayi Devrimi ya da diğer adı ile Endüstri 4.0 diye düşünülse de, dijital çağ veya Sanayi 4.0 birer ara kuşak. Yeniçağ ise uzay (ekonomisi) çağı. Küreselleşme yerini galaktisizme bırakmaya çoktan başladı.
Ekonomiler dolayısı ile global ekonomi büyüdü ama küreselleşmenin gereği ve sonucu olarak sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile dış ticaret açıkları, finansmanı, volatilite yan etkiler ve eko-politik sorunlar olarak karar vericilerin ajandasını hep meşgul etti, ediyor. İnternetin ve mobil teknolojilerin gelişimi ile elektronik ticaret, e-para gibi kavramlar, bugün teknolojilerini sıkça konuştuğumuz Google, Yahoo, Amazon, Paypal, eBay, Facebook, Twitter, Instagram, Whatsapp, Microsoft gibi kuruluşlar hayatımıza yoğun olarak girdi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Vietnam, 1968 Prag Baharı, İran-Irak ve Körfez Savaşları gibi önemli olayların arasında bu gelişmeler farklı bir ajanda yarattı. Öncesinde 1929 Büyük Buhran ve Birinci Dünya Savaşı vardı. 2000 sonrasında ise 11 Eylül ve 2008 Lehman Brothers görüldü.
Yeni yüzyıla girerken, 2000 yılının 30 Haziran günü ise ABD Başkanı Bill Clinton, ‘Global ve Ulusal Ticarette Elektronik İmza Yasasını’ hem klasik kalemle hem de şifreli akıllı kartındaki elektronik imzası ile onaylamış ve elektronik ticarette yeni bir sayfayı açmıştı. 1969’da ayda atılan insanlık için büyük adımla soğuk savaşla beraber küresel rekabet uzaya taşınmıştı. Aslında Yuri Gagarin uzaya ilk çıkan insan olsa da sonrasında Neil Armstrong dünya dışına ilk ayak basan kişi oldu. Piri Reis’in haritası bugün hâlâ açıklanamadığı için şimdilik bu bilgilerle yolumuza devam ediyoruz. Bugünlerde ise Elon Musk adını buraya yazdırmaya çalışıyor.
Paypal’ın, Tesla’nın ve SpaceX’in CEO’su Mars’ta koloni kurma çalışmalarına aynı hızla devam ediyor. Bu yazıyı pazartesi akşam 21.45’te kaleme alırken 16 saat kadar önce kendisi Reddit’te Mars vizyonunu açıklıyordu. Buna göre, 1 milyon insanı 1.000 kadar uzay gemisi ile Mars’a gönderme ve 40-100 sene içinde insanlığı dünya dışında bir yaşam varlığı haline getirme niyetini somut bir şekilde ifade ediyordu. 2018’de ilk Mars deneme uçuşu sonrasında, ilk insanlı uçuşu 2024’de başlatıp 2025’de Mars’a inmesini planlıyor. Obama, 2030’lu yıllarda Mars’ta kolonileşmek için özel şirketlerle işbirliği yapacağını, 12 Ekim’de CNN’deki bir makalesinde kaleme aldı. Nitekim SpaceX Uluslararası Uzay İstasyonuna hâlihazırda ticari kargo gönderen üç şirketten birisi. Görünen o ki 2020’li yıllar yeni bir sayfadan öte, yeni bir kitap. Bu nedenle bilinen tüm ekonomi, iş, para-banka, pazarlama, üretim, mühendislik, tıp kitaplarının yenilenmesi gereken bir dönemdeyiz artık. Akademik makalelerimde de kaleme aldığım bu konularda ise farkındalığı yüksek organizasyonlar ve yönetimler 4. Sanayi Devrimi ile sürecin ucundan bu yarışta yer almaya çalışıyor.
Uzay Ekonomisi ile Galaktisizm Çağı’na girdik
Tüm bu çabalar ve çalışmalar ise yeni bir ekonomik çağın habercisi. Uzay Ekonomisi Çağı veya diğer bir adı ile Galaktisizm. Farklı galaksilerdeki sosyo-kültürel ve ekonomik yaşam stillerinin geneline ileride verilecek bir ad. Bu kelimenin henüz Google’da karşılığı yok. Hatta Facebook’ta açılmış bir sayfa dışında henüz böyle bir kelime yok. Bu vesile ile İstanbul Ekolü olarak Uzay Ekonomisi ve Çağını ilk kaleme alan bu sayfamızda ve köşemizde yine bir ilkin tanımını da, küreselleşmeye yine bu yazımızla son verirken, koymuş oluyoruz.
10 Nisan 2013 tarihli ‘Bilinen Ekonominin Sonu mu?’ ve 12 Kasım 2014 tarihli ‘İstanbul’a iktisadi bir yönetim ekolü lazım’ başlıklı yazılarımızda ilk kez dile getirdiğimiz bu konularda artık süreç daha da ivme kazanmış durumda. Kamu bütçesi açık veren ülkeler veya çalışanlarına, yani kendi vatandaşlarına yeni fırsatlar sunmak isteyen şirket devletler kolonileşme sürecine uzun vadede kayıtsız kalamayacaklar. Keza rekabette geri kalmak istemeyen, sürdürülebilirliği, ucuz hammaddeyi, yeni uluslararası (varlıklar arası) pazarları bulmak isteyen şirketler, uzay yarışında geri kalmak istemeyen ülkeler, girişimciliği ve yeni İpek Yolu’nu Samanyolu’nda arayanlar bu sürecin bir parçası olacaklar.
Planetary Resources ve Deep Space Industries firmaları uzayda, gezegen ve astroidlerde maden aramak için yola çıkan ilk firmalar. Ancak insanlığın önündeki engeller tahmin edildiği gibi teknik, mekanik veya robotik değil. Tersine bu konularda yasalar ve mevzuat en büyük engel. Birleşmiş Milletler’de 19 Aralık 1966’da kabul edilen ‘Treaty on Principles Governing the Activities of States in the Exploration and Use of Outer Space, including the Moon and Other Celestial Bodies’; özetle, ay ve göğe dair diğer unsurlar dâhil olmak üzere ülkelerin dış uzayı keşfi ve kullanımına dair aktivitelerin yönetimine dair prensipler anlaşması, Obama’nın onayladığı uzay kanunu, sivil ve ticari havacılık kuralları teknolojiden daha çok aşılması gereken konular. Kitaplar yenilenmeli derken küreselleşmeye konuyu bağlayalım ve hep beraber kendimize soralım. Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, United Nations, IMF, Uluslararası Ticaret Odası ve kurallarını içeren Incoterms ve bundan hareketle navlun, sigortacılık, Lloyds, sınır ötesi ödemeler gibi birçok kavram, kural, konu yeniden gözden geçirilmeli ve yazılmalı mı? En liberal iktisadi anlayış olduğunu iddia eden Mises taraftarları ve Avusturya Ekolü dâhil olmak üzere, Ricardo’ya, Marx’a, Keynes’e, Roubini’ye, Stiglitz’e, Friedman’a ve diğerlerine İstanbul Ekolü olarak buradan selamlarımızı iletelim ve eski moda okullar olarak kaldıklarını hatırlatalım. Emperyalizm ve kapitalizm, Star Wars’da yani uzayda yer alsa da sonuçta George Lucas’ın da parasal bir sistemin ve tarihteki imparatorlukların gölgesinde kalarak serideki senaryolarını yazdığını unutmayalım. Gerçek uzayda nelerle karşılaşacağımızı kimse bilmiyor. Zaman gösterecek desek Einstein’ın izafiyet teorisi ile karşımıza zamanın kırılması veya bükülmesi kavramı çıkıyor. Son zaman bükücü Dr. Who bu konuda elimizdeki tek en yakın kaynak olarak karşımıza çıkabilir. İşin magazinsel ve espri boyutu bir tarafa bu konular ülkemizin gündemimizde aynı yoğunlukta yer almasa bile akademik boyut dâhil bu başlıkları çalışanlar dünyada hızla artıyor.
Globalleşme bitti mi?
Dönelim günümüze. Okullarda ve kitaplarda hâlâ küreselleşme, ticaret blokları konu ve ders olarak yer alsa da globalleşme çoktan sona erdi denilebilir. Brexit bu işin resmiyete döküldüğünü gösteren önemli bir karar. Londra’yı terk eden küresel şirketler başka avantajlı finans merkezlerini arıyor olsalar da vergisel konular başta olmak üzere birçok kriter kendilerini zorluyor. Mülteci akınına cevap vermekte zorlanan AB, Avustralya gibi ülkeler serbest dolaşımı kaldıran üye ülkeler bunun bir başka göstergesi. Başkan (adayı) Trump’ın ekonomi politikalarında Çin ve ABD dışındaki üretimleri kendi ülkesine kaydırmayı teşvik edeceğini açıklaması, Meksika’ya, sınıra duvar çekme niyeti küreselleşmenin bittiğini ve herkesin kendi önlemini almaya başladığının bir başka teyidi. İran’a, Rusya’ya konulan ambargolar, Çin’in ekonomik büyümesindeki yavaşlamalar, Fransa’daki seçimlerde Sarkozy’nin yeniden seçilmesi olasılığı, Avrupa’nın negatif büyümesi, Kaizen modelli Japonya’nın son 20 yıldır belini doğrultamaması diğer göstergeler. Küreselleşme aynı hızda devam ediyor olsa idi IMF’in dünya ekonomisindeki büyüme hızı tahminleri yüzde 2 seviyelerinde gezmezdi. Tabii son olarak, 21 Eylül 2016 tarihli ‘Çok uluslu kurumsal savaşlar yayılıyor’ başlıklı yazımız. Ülkeler ve şirketler arasında gayrı resmi başlayan ekonomik savaşlar kapsamında kesilen vergi faturaları şimdilik ticari bloklar ve ülkeler arasında görünüyor. Fakat küreselleşmeyi sorgulatan bir durum çünkü yabancı sermayeye ceza kesiliyor demek. Bir yandan da FED ve diğer merkez bankalarının kaçınılmaz son, yeni küresel finansal krizde sermaye hareketlerine koymak zorunda kalacakları yasaklar ile küreselleşmenin defni gerçekleşecek, bloklaşma modelleri değişecek. Şu anda şirket birleşmesi veya evliliği olarak görünen veya satın alma ile kurumsal finansman olarak bilinen modeller bir süre sonra ülkeler ve şirketler arasında görülebilir. AB aslında bu modelin ülkeler arasındaki başarısız bir deneyimi idi. Kamu sermayesi ile zor olan iş modelleri özel sermayeler ile daha mümkün hale gelebiliyor. O zaman soru şu. Gözünüze kestirdiğiniz bir gezegenin koloni vatandaşlığını veren (satan) bir şirketten hisse (vatandaşlık) satın alınır mı? Bırakalım da bu ve benzeri soruları, küreselleşmenin yerine geçecek farklı modelleri de bizden sonraki iktisadi ekoller çalışsın. Aya ilk adımı atan Neil ama bir gün sıla hasreti çeken kolonilerde Louis Armstrong’un ‘What a Wonderful World’ şarkısı söylenecek.