28-30 Ekim tarihlerinde Selanik’te gerçekleşen ‘Polyglot Conference / Poliglot Konferansı’ yeni bir dil öğrenme tutkusuna sahip, dünyanın dört bir yanından meraklıları bir araya getirdi. Judeo-Espanyol da uluslararası konferansın ilgi odağı oldu.
Dünyanın her tarafından geldiler. Çoğunluğu gençlerden (17-35 yaş) oluşan bu 400 kişilik kalabalığı birleştiren tek bir şey vardı: Dil öğrenme aşkı! Yeni diller öğrenmek bu kişilerin hobisi. Çok farklı dil öğrenme metotları deneyerek bir dili başlangıç seviyesinde konuşmaya en kısa ne kadar zamanda başlayabildiklerini anlattılar. Kimi ‘8-9 gün’ dedi, kimi ‘4 saat’ dedi ama herkesin boynundaki kartlara bakınca 7 - 12 dil konuşanlar çoğunluktaydı. Herkes bildiği bütün dilleri konuşup pratik yapmak için kişi kişi dolaşıyor, boynundaki kartta yazan dillere bakıyor ve eğer bildiği egzotik bir dil varsa hemen o kişi ile konuşmaya başlıyor. 28 Ekim Cuma akşamı düzenlenen ‘Hoş geldiniz’ partisinde genelde yaşanan buydu. Benim boynumdaki kartta oranın standartlarına göre iki tane egzotik dil vardı. Biri sadece egzotik olan Türkçe, diğeri ise ‘süper egzotik’ sayılan Judeo-Espanyol/Ladino!
Bu konferansa beni davet eden Richard Simcott, geçtiğimiz sene Uluslararası Judeo-Espanyol Günü’ne gelip faaliyetimize katılan 400 kişinin bir gün boyunca bu dili konuştuğunu gördüğünde çok etkilenmişti. Bu sene Polyglot Konferansı Selanik’te düzenleneceği ve Judeo-Espanyol’un bu şehir için çok çok anlamlı olduğunu bildiğinden beni arayıp bu dil hakkında bir konferans vermek isteyip istemeyeceğimi sormuştu. Kendisi ayrıca Judeo-Espanyol dilinde de konuşmamı rica etmişti. Tabii ki Judeo-Espanyol’un reklamını yapabileceğim böyle bir fırsatı geri çevirmedim.
Bu konferansa katılan kişilerin hiçbiri Judeo-Espanyol bilmiyordu, onun için ben ‘The Ladino Person’ olarak etiketlendim hemen. Bu dilin ne olduğunu ve neye benzediğini bilmeyenler ise çoğunluktaydı. Yanıma gelip, “Nedir bu dil?” diye çok soran olunca sunumumu son anda biraz değiştirmek zorunda kaldım. ‘Umor Sefaradi’ idi aslında sunumumun adı ve içeriği kültürümüzün en gırgır öğeleri olan fıkralar, şarkılar ve atasözleri ile deyimlerdi ve bütün bunları da Judeo-Espanyol dilinde anlatacaktım çünkü Richard’ın dediğine göre katılımcıların çok büyük çoğunluğu İspanyolca biliyordu. Gerçekten de ben de buna şahit oldum. Neredeyse İngilizce kadar popüler bir dil İspanyolca. Sunumuma İngilizce olarak kısa bir tarihçe ile başlamaya karar verdim.
Konferanslar 29 Ekim Cumartesi sabahı başladı ve her biri birbirinden daha ilginç olarak gün boyu sürdü. Temel konular, çok dil bilmenin beyin yapımıza etkisi, beynimizin işleyiş tarzını değiştirmesi, nörobilim ve dil ile ilgili bilimsel araştırmalar, çok dil bilmenin Alzheimer hastalığına yakalanmayı geciktirdiği (bu hastalığa yakalanma riski olan kişilerde) ve yine çok dil bilmenin sosyal yapıya yaptığı olumlu etkilerdi. Dil öğrenmenin bir yaşı olup olmadığı da tartışılan konulardı. Bilimsel araştırmalar dil öğrenme yaşının 2 ila 13 arasında olduğunu gösterse de ve yetişkinlerde daha zor öğrenildiği iddia edilse de son bilimsel araştırmalar beynin işleyişini daha iyi anladığı için o “zor” denilen dönemlerde bile bunun üstesinden gelinebileceğini gösterdi. Bunları dinlerken tabii eskiden ortaokullarda başlayan dil öğretiminin liseye kaydırılmasının aslında pek de iyi olmadığını, üstelik bizleri ‘poliglot’ bir toplum yapan Judeo-Espanyol dilini elimizin tersi ile itmemizin ve bunu yaparken de yerine başka bir dil koymamamızın toplumumuzu fakirleştiren kararlar olduğunu düşünmekten de kendimi alamadım.
30 Ekim Pazar sabahı saat 11’de başlayan konferansım çok kalabalıktı. İngilizce ve Judeo-Espanyolca karışık bir şekilde anlatınca bilen bilmeyen her şeyi anladı. Şarkılarda zaten problem yoktu, müzik olunca iş evrenselleşiyor. Konferans süresi dolunca herkes “Yoook bitmesin” gibi sesler çıkardı. Sonrasında yanıma gelen genç insanlar “Bu dil ölmemeli, bu dilin ölmemesi için ne yapabiliriz? Nasıl yardım edebiliriz?” deyince gözlerim yaşardı. ‘Mango Languages’ adında bir dil öğretme şirketi Judeo-Espanyol öğretmek için bir seri CD-kitap vs. yapmayı teklif etti; tabii ki “evet” dedim. Böyle bir toplulukta Judeo-Espanyol gibi bir dilin kıymeti çok yüksekti, hele hele Latin dilleri ailesinden olan herkesin bu dili anladığı düşünülürse... Keşke bizim toplumda da böyle değerli olsa...