İki bölümlük yazı dizimizde Yahudilere yaşadıkları ülkede diğer vatandaşlara tanınan hakların tanınması anlamına gelen emansipasyon ile ilgili tarihsel süreç ile ilgili bilgi vereceğiz.
Özellikle 18. yüzyıldan evvel ve Hıristiyan ülkelerde Yahudiler aşağılanmış ve haksız muameleye uğramıştı. Fransız İhtilali’nden sonra kardeşlik ve eşitlik ilkelerinin gelmesi ile beraber, Yahudiler gettolarından çıkmış ve tüm sosyal ve iktisadi ve politik mevkilere yavaş yavaş ulaşmışlardı. Ancak bu durum Hıristiyan yaşam tarzını da benimsemelerine ve hatta Museviliği tamamen bırakmalarına neden olmuştu. Bu durum dindar Yahudilerin tepkisini çektiği gibi, antisemitizmi de azdırmıştı, özellikle ekonomik bunalımlarda Yahudilerin bulunduğu mevkiler kıskançlığı davet etmiş, Yahudiler ‘Günah Keçisine’ dönüşmüş Antisemitik akımlar Nazi Almanya’sında Holokost ayarındaki doruğa ulaşmıştı.
17. yüzyıldan itibaren Yahudilerin ikinci sınıf vatandaşlık statüsünden kurtulabileceklerine dair emarelerin Batı dünyasında görülmesini 18. yüzyılda ‘Aydınlanma’(Askala) akımı izledi. Protestanların Eski Ahit’i kabul etmeleri de Yahudiliğin daha iyi anlaşılmasını sağladı. Yahudiler arasında asimilasyonun hayırlı olmayacağını savunanlar ile Yahudilerin geniş topluma entegre olup ülkeye daha üretici katkıda bulunabileceklerini ileri sürenler arasında hareketli tartışmalar gelişti. Yahudi emansipasyonunun önderi Moses Mendelsohn bir gettoda çocukluğunu geçirmiş olmakla beraber, Prusya’nın önde gelen entelektüellerinden biri haline gelmiş fakat yine de dindarlığı elden bırakmamıştı. Gettonun bir yerde asimilasyonu önlediğini ileri sürenler Mendelsohn’un soyundan gelenlerin hepsinin Hıristiyan dinine girdiğine dikkat çekiyorlardı.
Öte yandan 1776’da Virginia’da kabul edilen yeni ABD yasasının din ve vicdan özgürlüğünün Yahudileri de kapsaması 1786’daki eklerle sağlanmıştı. 1789’daki Fransız İhtilali’nin sonuçları ise aynı doğrultuda fakat çok daha büyük çaptaki Yahudi topluluklarını etkiliyordu. 1791’de Yahudilere tüm Fransız vatandaşlığı hakları verilmiş fakat bu, onların dinsel hislerini etkilememişti.
Önemli şahsiyetlerin söylemleri
Rabi Samson Raphael Hirsch (1808-1888) Yahudi âleminin modernleşmesi ve en çağdaş dünya kültürünün benimsenmesi gerektiğini fakat aydınlanmış Yahudi’nin geleneksel Yahudi yasalarını uygulaması gerektiğini söylüyordu. Hâlbuki Heinrich Heine (1797-1856) adlı Almanyalı Yahudi yazar 28 yaşında Hıristiyan olmuştu bile… Şahsiyeti ve Yahudiliğe karşı tutumu 19. yüzyıl Avrupa’sında aydınlanmış bir Yahudi’nin karşılaştığı sorunsal gerçeğin, kıyafet değişikliğinin ve entegrasyonunun çok ötesinde olduğunun sadece bir örneğiydi. Alman Sosyalist liderlerinden Ferdinand Lassale (1825-1864), Yahudilikten uzaklaşan Emansipasyon Çağı’nın tipik örneklerindendir. Gençliğinde Reform Yahudiliğinde bir ara görev almışsa da, daha sonra da Yahudiliğin geçmişte kalmış bir olgu oluğunu artık kendisini Yahudi hissetmediğini, onlardan hoşlanmadığını ve arkadaşlık etmediğini belirten konuşmalar yapmıştı. İlgi çekici bir husus ise bu şahsın gene antisemitismin hedefi olmuş olmasıdır. Alman Filozof Friedrich Engels’in yazıları bu bağlamda kendisini ağır eleştiriye tabi tutmuştur. Üstelik Yahudi olması nedeni ile bir Alman bayanla evlenmesine itiraz edilmesi üzerine konuyu bir şeref konusu yaptığından giriştiği bir düello da öldürülmüştü!
Fransa’da gelişmeler
1806’da Napolyon, Yahudilerin ileri gelenlerinden oluşan bir meclis topladı. Napolyon’un sorularına yanıt olarak bu kişiler Rabinik yetkilerinin ruhsal alanda etkili olabileceği ve karışık evliliklerin geçmişte putperestlerle yapıldığında yasak olduğu gibi ifadeler kullandılar.1807’de toplanan Büyük Sanhedrin birçok din adamını da içeriyordu ve Napolyon’a da aşağı yukarı aynı yanıtları verdi. Napolyon, din adamlarının Yahudilerin sivil ve hukuki konularına karışmayacağını ve artık kendilerini değişik bir ulus olarak görmeleri gerektiğini belirterek, 1808’de Yahudileri devlete faydalı kılmayı amaçlayan ve devlet tarafından denetlenen ‘Consistoire’ (Konsistuar) adlı bir Yahudi cemaat örgütü kurdurdu. Napolyon’un ölümüyle emansipasyon biraz hız kestiyse de bu olgu kırılmadı ve 1870’lerde tüm Orta ve Batı Avrupa’ya yayıldı. Batı toplumlarına çeşitli alanlardaki entegrasyon giderek Yahudilerin Hıristiyan dinine girmesine neden olacak düzeylerde bir asimilasyona ve karışık evliliklere yol açtı. Bazen din değiştirme sosyal konumun geliştirilmesi için bir formaliteydi. Bu arada modernleşen Yahudi yaşamına ayak uydurmak için dini yaşam da etkilendi ve Reform Yahudiliği gelişti. Ortodoks Yahudilerinden oluşan uyarlamalar ile de Neo- Ortodoksluk ortaya çıktı.
Doğu Avrupa’da emansipasyon
Emansipasyon, Doğu Avrupa’daki Yahudilere 1917’deki Bolşevik Devrimi’nden sonra hâkim olmaya başladı. Esasen bu dönemlerden sonra Sovyetler’de dini eğitim yasa dışı ilan edilmişti Müslüman ülkelerde ise emansipasyon geç gündeme geldi ve fazla bir etkisi olmadı. Nitekim Yemen gibi ülkelerde ise Yahudiler emansipasyonu hiç yaşamadılar ve vatandaşlık haklarından yararlanamadılar. Yahudileri hedef alan antisemitizm için genellikle ileri sürülen nedenler arasında Yahudilerdeki olumsuz karakter ve içe kapanma oldu. Ancak gerçek antisemitizmin nedenin bu olmadığını emansipasyon ortaya çıkarmıştır. Zira bu olgu sayesinde Yahudiler Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde iyice topluma entegre olmaya başlamışlardı. Yahudiliklerinden iyice uzaklaşmış olan bankerler, gazeteciler, sanayiciler, serbest meslek sahipleri olmuştu. Bunlar içinde yaşadıkları medeniyetin farklılık arz etmeyen bir bireyi olmak istemişlerdi. Tahminlere göre 19. yüzyılın ilk yarısında Berlin Yahudilerinin yarısı vaftiz olmuştu.
Emansipasyonun tetikleyici unsuru Askala (Eğitim Aydınlanma)
1750-1880 arası dolaylarında ‘Maskil’ adı verilen akım öncülerinden Yahudiler arasında, modern Avrupa kültürünü yaymayı amaçlayan hareketin başında belirtildiği gibi Moses Mendelssohn gelmekte. Esas itibarıyla Askala, Yahudilerin Yahudi olmayanların dünyasına duydukları sempatiyi yansıtır. Orta çağın Avrupa’sında Yahudiler gettolarında yaşamaya zorlandılar ve çok kötü muameleye ve kıyıma uğradılar. Kendilerine hoşgörü gösterildiğinde bile ülkenin hükümdarının desteğini almaları gerekiyordu. Ancak Fransız İhtilali’nin etkisiyle, 18. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da oluşan cereyanlarla, Yahudi olmayan entelektüeller, Yahudi davasını insan hakları çerçevesinde savunmaya başladılar. Yahudiler de kendilerini çeşitli sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda baskıyı azaltan Yahudi olmayan çevrelerde aktif rol oynamaya istekli davrandılar.
Emansipasyonu şekillendiren Askala akımı çeşitli görüşler içeriyordu:
1- Yahudi çocuğunun eğitiminde din dışı eğitim temel ağırlık taşımalıdır.
2- Yahudilerin bulundukları ülkenin dilinde öğrenim görmeleri şarttır.
3- Yahudilik ve Yahudi tarihi ayrıntılı bir şekilde etüt edilmelidir.
4- İbranice ile ilgili araştırmalar arttırılmalıdır.
5- Yahudi dini kendini değişen dünyanın şartlarına göre uyarlamalıdır. Bu görüşün aşırı uçtaki savunucuları Reformist idi ve Sion’un Eretz Yisrael’de değil, Diaspora’daki Yahudilerin elinde olduğunu savunuyorlardı. Neo- Ortodoks akımı ise daha ılımlı bir Yahudi laik karışımı kaynaşmasını ileri sürüyordu.
1- Dünyadaki diğer uluslar gibi Yahudilerin de kendi vatanları olmalı ve bunu elde etmek için mücadele etmelidirler.
2- Yahudi toplumları daha üretken olmalı, ziraat ve el işleri gibi meslekleri tercih etmeli ve küçük zanaat ve ödünç para vermek gibi meşgaleler terk edilmelidir.
Emansipasyonun Yahudi âlemine verdiği en ciddi hasarlardan biri de asimilasyon sonucunda karışık evliliklerdir. Dine dayalı çok eski durağan sistem çökmüş, fakat yerine de bir şey konamamıştı. Vatandaşlık hakları Yahudiliğin dinsel nitelikli ulusal kimliği ile çelişiyordu. Bazı Yahudiler bu haklarla kendilerine açılan ufuklardan yoksun kalmak istemedi ve bu rahatsız edici ikilemden soyutlanmak için vaftiz olarak Hıristiyanlığı seçtiler. Bunların arasında Benjamin D’ Israeli ve Karl Marks da bulunuyordu. Birçok Yahudi de karışık evlilik yapmıştı. Örneğin Almanya’da Holokost öncesi karışık evlilikler yüzde 50’yi aşmıştı ve 1925 yılında Dvinsk’li Rebi Meir Simha, yaptığı Biblik bir yorumda şöyle diyordu: “Aydın Yahudi, Kudüs’ü Berlin ile değiştirmişti. Onun için onu yerinden sökecek bir fırtına gelecektir…"
Ve öyle de oldu… Dinsel seçilmişlik ilkesi yerine ‘evrensel liberalizmin eşitliği’ felsefesinin seçilmesi iflas etti ve Nazilerin gerçekleştiği İkinci Dünya Savaşı dönemindeki Holokost’ta 6 milyondan fazla Yahudi korkunç bir şekilde katledildi. Yahudi teologlarının (ilahiyatçıların) çoğunun bu felaketin nedeniyle ilgili olarak uzlaştıkları nokta, onların Ahit’e (Tora’ya) uymamaları ve moderniteden kaçmamalarıdır.
Peki, modernite çağına geçiş birdenbire mi olmuştur? Bunu anlamak için 15. ve 18. yüzyıl arasında yer alan ve Yahudi tarihinde ‘Erken Modern Dönem’ olarak anılan bir sürece göz atmak gerekiyor. Bunu da gelecek yazımızda inceleyeceğiz.
Kaynakça: Yahudilik Ansiklopedisi Yusuf Besalel Gözlem 2001.Cilt I,S.75-76, S.155, 156, S. 211, 213