Geçtiğimiz hafta ilk bölümünü verdiğimiz ‘Yahudi Emansipasyon’u yazımızın bu haftaki son bölümünde emansipasyonu hazırlayan ‘Erken Modernite Dönemi’ne göz atacağız.
‘Yahudi Emansipasyon’u, her ne kadar 18. yüzyılda filizlenmeye başlanmış görünüyorsa da, bunun ön hazırlıkları aslında da ‘Erken Modernite Dönemi’nde başladı. Bunun izleri, 1500’ü yıllara dek sürülebilir…
Bu dönemi betimleyen başlıca unsurlar arasında şu beş temel unsur yer alır:
1- Farklı geçmişlerden, geleneklerden, lisanlardan Yahudiler arasında ve Yahudi olmayanlar arasında gelişmiş ilişkilere yol açan hızlandırılmış bir hareketlilik, hızlı kültürel değişme ve tepkisel muhafazakârlığa yol açan bu ilişkilerin gerilimleri…
2- Bütün Yahudi yerleşim birimlerinde, bir bütün olarak Doğu Avrupa Yahudiliğinin kendi kendini idare eden devleti olan ünlü Dört Toprak Konseyi’nde doruk noktaya ulaşan cemaat bağlılığı ile dolu yüksek bir duygu…
3- Matbaanın gelişimi ve Hıristiyan okurların Yahudi kitaplarına artan ilgileri, Yahudi eğitiminin yaygın müfredatı ve seçkin Yahudilerin üniversitelere girişi gibi başka unsurlarla hızlanan bir bilgi patlaması…
4- Önceki üç unsur dâhil olmak üzere faal Mesihlik, mistik kehanet, abartılı bir coşku ve sapkınlık gibi unsurlarla tetiklenen Rabinik otoritenin sonraki bunalımı…
5- Daha öncekiyle yakından ilgili olan ve 17. ile 18. yüzyıllarda çok dikkat çeken kimliklerin bulanıklaşması, özellikle Konversoların (din değiştirenlerin) ortaya çıkışı ve tekrar Yahudi Cemaatine girme çabaları, Sabetaycıların diğer din mensuplarına karışması, Hıristiyan İbraniler…
Bu arada Kabala ve Hasidizm’in yükselişini de kaale almak gerekir. Kadınların da sosyal konumunda değişiklikler oldu. Erken Modernite Dönemi, özellikle İtalya’da, Hollanda’da, Orta Avrupa’da ve Doğu Avrupa’da da belirginleşti. Yukarıda zikredilen unsurlar bu değişik yörelerde Yahudilerin birbirleriyle nasıl ekonomik, toplumsal ve dini açıdan iletişim kurarak, bu erken dönem modern Avrupa’yı haritalandırdıklarını açıklayabiliyor.
HAREKET HALİNDE YAHUDİLER
Erken modern Avrupa’da Yahudi kültürünü oluşturmanın temel karşıtı, göçtü. Yahudi göçleri Batı ve Doğu Avrupa’da 15. yüzyılın sonlarından çok önce başladı. Örneğin 1348 gibi erken bir tarihte çok sayıda Yahudi batıya doğru Polonya’ya ve Litvanya’ya, güneye doğru ise İtalya’ya göç etti. 15. yüzyılın ortasından başlayarak Sefarad Yahudileri ve daha sonra Konversolar, İstanbul’a, Selanik’e, Halep’e, Safed’e ve Kudüs’e gittiler. Geniş göç hareketleri 1492-1497 arası oldu. Ancak 17. yüzyılın ikinci yarısında Aşkenaz Yahudilerinin göç şekilleri de, doğu batı yönüne değişti. 1648’den sonra özellikle Amsterdam, daha önce gelen Sefaradlara rağmen Doğu Avrupa Yahudilerinin içeri alındığı bir merkez oldu. Göçebe Sefarad hahamlığı da Venedik ve Kuzey Afrika’dan gelmişti.
TOPLUMSAL BİRLEŞME
Bir gettoda yaşamaya mecbur olmayan geniş bir Konverso nüfusu ile hareketli bir liman şehri olan Leghorn örneği, toplumsal meseleleri şekillendirirken zengin tacirlerin egemenliğini vurgular. Ne var ki Rabi Jacob Sasportas’ın (1610-98) açık eleştirisinde, 1670’te Leghorn’da ‘Parnassim’in otoritesi güçlüydü. Bunlar değerli, sadık ve Tanrı korkusuyla yaşayan cemaat liderleriydi ve laik konularda tam yetkili olmalarının yanı sıra ayinsel konularda danışılan hahamlara da karışabiliyorlardı. Jacop Sasportas, Marsilya’dan yazdığı mektupta ilahi konunun, tacirlerin geleneklerinin nasıl altında yorumlanabileceğini acı bir ifade ile soruşturuyordu. Nitekim 1639’da Amsterdam’daki birleşik Yahudi Cemaatini yöneten ve zenginliğe ve toplumsal statüye dayanan üyelerden oluşan yönetici ‘Mahamad’ kendini her şeyin üzerinde bir otoriteye ve üstünlüğe sahip olarak ilan ediyor ve karşı çıkanları ‘herem’ ( toplumdan uzaklaştırılma) cezasına mahkûm ediyordu. Hollanda hükümeti bu konuda liberal davranıyordu. Keza Almanya’da 1675’te Friedburg Hahamı’nın da kendi iradesiyle hareket etme yeteneğinin oldukça sınırlı olduğu görülür. 17. yüzyıla geldiğimizde ‘Lanjudenschaften’ bütün Alman bölgelerinde yaşayan Yahudilerin çoğunluğu için bir kuruluş şekli oldu. Bu örgüt devlet memurları ve mahkeme Yahudileri dâhil, laik liderler tarafından kısıtlanmışlardı. Hâlbuki Osmanlı Devletinde 17. yüzyılda kentsel merkezleşme arttıkça, dini liderlerin kolektif gücü ve bölgesel hahambaşıların ünü daha da artmıştı… Doğu Avrupa’daki ‘parnassim’ler de 1540’larda daha çok yetki toplamaya başlamıştı. Hahamlar, dini yargıçları atama yetkilerini ele geçiren Yahudi liderlere boyun eğdiler. 1739’da Jaroslaw’da düzenlenen bir toplantıda laik ve dini otorite arasında sürtüşme doruğa çıktı. Bu artık güç ve servetle ilgiliydi ve hahamlığın denetimi Yahudilerin elinden alınmıştı.
DİNİ OTORİTEDE KRİZ
17. yüzyılda Yahudileri bir kriz içinde betimleyen tarihçiler vardır. Bu krizi de tetikleyen en önemli unsur, Osmanlı İmparatorluğu’nda kendini Mesih ilan eden Sabetay Sevi olayıydı. Sabetaycılığın en önemli tarihçisi Gershon Sholem’dir. Sholem, birçok Konverso’nun Sabetaycı ideolojiyi cazip bulduklarını fark etmişti. Scholem, Amsterdam, Hamburg ve Leghorn Konverso cemaatleri ile İzmir Cemaati arasındaki Sabetaycı bir akım ağının tüm Avrupa’da yaşadığını saptadı. Sabetaycı heves ise, dini liderler olarak hahamların mevkilerini ve cemaatlerin yasallığını tehlikeye atıyordu. Sabetaycılık Hıristiyan Franksistlere kadar yayılmıştı ve 18.’inci yüzyıla dek kargaşa ortamını körükledi. Sahte bir Mesih’in Tora’ya isyanı, dini bilgelere inananların imanını sarsmıştı. Spinoza’nın doğacı teolojisi, 1647 -1666 yılları arasında Yahudilerin uğradığı katliamlar, krizi daha da karmaşıklaştırmıştı.
KARIŞIK KİMLİKLER
Artık 18. yüzyılların sonlarında görülen ‘Aydınlanma’dan yıllar önce Yahudiler ve Hıristiyanlar umumi ve özel yerlerde ve ulusal forumlarda karşılaşmaya başlamışlardı. Dönüş yapan Hıristiyanlar değişik yapılarını oluşturdular bazıları da mevcut Yahudi cemaatlerine kendi kültürlerini zerk ettiler. Hatta Johanathan Eybeschütz’ün bir ortağı ve Sabetayist bir Kabalist olan Podhayee’den Moses David, aynı şekilde Hıristiyan unsurları Yahudilik ile kaynaştırarak yeni bir din bilimi sundu… Nitekim de Scholem, bu bilime adanan Franksistleri, Dönmelerin özellikle ‘Katolik bir çehreye sahip’ ve 19. yüzyılda Türk mezhebi ile temas kuran radikal bir dalı olarak kabul ederler. Franksistler her iki dinden de aforoz edildiler fakat yine de kendi inanç sistemlerini yıllarca sürdürdüler.
Kutsal yazılara Yahudi dillerine eski Yahudi tarihi ve edebiyatına, Yahudi geleneklerinin incelenmesine adanan Hıristiyan alimler, Hıristiyan Hebraist akımını oluşturdular. Örneğin Wilhelm Surenhusius (1664-1729), Mişna’yı okumayı savundu. Eski Ahit’le Yeni Ahit’i, Yahudilik ve Hıristiyanlığı bağdaştırmak Hıristiyan İbrani’nin göreviydi.
Bu konuda Hıristiyanlığa dönen Yahudiler de uzlaştırıcıydı. Hıristiyanlıktan dönen Yahudiler de ‘karışık kimliklere’ güdüm kazandırıyor; en önemlisi bu geçişler inanç cemaatlerinde yeni dinamik ilişkiler ve giderek artan kozmopolit ve evrensel dünya da yeni söyleşiler yaratıyordu.
Kuşkusuz 1492’lerde başladığı varsayılabilecek Erken Modernite ile 1722’lere kadar çekilebilecek Aydınlanma dönemi (Haskala) arasında net bir açık ara yoktur. O halde erken modernlik Ortaçağ’ın sözde geri durumundan modernliğin daha ileri durumuna kaçınılmaz bir geçişin hazırlığını ifade eder.1 Ancak geçen yazımızda açıkladığımız bu ‘Emansipasyon’un da, bunu hazırlayan ‘Erken Modern Dönem’in de müşterek karakteristiği, Yahudilerin dinden ve Tora’nın ilkelerinden uzaklaşması olgusudur. Bunun da hemen hemen tüm teoglarca yorumlanan sunucu ‘Holokost’ gibi nihai korkunç bir “İlahi ceza’ oldu…2
BİLGİ PATLAMASI
Yahudi yasası ile ilgili, ünlü tüzüğün ortaya çıkışının tanımı, kalıcı bir simge sunar. Buna göre erken modern Yahudilerin arasında Sefarad kanunu ile Aşkenaz adetlerini birleştiren birleşik bir kültür ortaya çıkıyordu ve bu da basılmış kitabın ve tedavülünün yeni icadı sayesinde gerçekleşiyordu. Çok sayıda yorumların yayımlanması ve yazarların ilk önce Venedik’ten, daha sonra İstanbul ve Amsterdam ile başka Doğu Avrupa cemaatlerinden akın etmesiyle, Aşkenaz okuyucular sonunda Sefarad kütüphanesinin klasik eserleriyle tanıştılar. Örneğin Venedikli Rabi Leon Modena’nın vaazlarının yapısını, Aşkenaz ve Levanten (yani Osmanlılar) hahamlarınkiyle karşılaştırdığı görüldü. Matbaa, Yahudilerin çok bilgilenmelerini sağladı. 17. yüzyılın sonlarında, kitapların ana dilde basılmasına geçildi. Konservoları Yahudiliğe dönmeleri için ikna etmek ve gene matbaa ile ortaya çıkan Hıristiyan yazarların Yahudi dini ve kültürüne takındığı olumsuz imaja karşı ses yükselten eserler ile ortaya çıktı.
15.’inci yüzyıl sonlarında Avrupa Hıristiyan âleminin kültürel tablosunda cereyan eden iki çok mühim değişiklik, Rönesans ve Reform, Hıristiyan İbrani bilimine önemli etki yaptı. Keza matbaanın keşfi İbranice eserlerin üretilmesine ve yayılmasına faydalı oldu. Öte yandan Kabala, Yahudiliğin sırlarını ortaya seriyor ve Yahudilik ve Hıristiyanlık arasındaki temel farklılıklar azalıyordu. İbranice kaynaklarda uzmanlaşan ve onları Hıristiyan teolojisini ve ezoterizmini canlandırmak için kullanan en önemli Hıristiyan bilim adamları arasında Pico ve Johann Reuchlin’in (1435-1522) adı geçer. Böylece Hıristiyan İbranililiği erken modern Avrupa’nın Yahudi âlimi için entelektüel ve psikolojik gelişiminde yeni bir unsur teşkil etti. Ancak Hıristiyan İbraniler ve Hıristiyanlığa dönen insanlarla Yahudi âlimler, kendi metinlerin ve geleneklerinin yorumları konusunda yetenekleri kaybetmeye başladılar.
Bu arada erken modern Yahudiliğin kültürel merkezlerini büyük ölçüde birleştiren son bir unsur da doğal dünyaya ve tıbba- üniversitelere duyulan ilgiydi. Prag ve Krakov gibi Yahudi kültürel merkezleri de bu tür bir öğretime eğilmişti. Moses Isserles (1525-72) ve Judah Loew Ben Bezalel (Maharat, yaklaşık 1525-1609), bilimsel bilginin elde edilmesini teşvik ettiler. Keza Padua ve diğer İtalyan tıp okullarından mezun olanlar tıbba, astronomiye ve diğer bilim dallarına büyük bir ilgi gösterdiler.
1- Erken Dönem Yahudi tarihi, David B. Ruderman Inkılap, 2013
2- Yahudilik Ansiklopedisi, Cilt 1, Gözlem,2001