Çocuklarımıza nasıl bir dünya inşa etmeliyiz?

Çavuşevsku rejiminin toplumda bıraktığı silinmez izlerin yansımalarına rastladığımız film, modern Rumen toplumundan gerçekçi kesitler sunuyor. Film, bir babanın kızının istikbalini inşa endişelerinin yanında, yasak bir ilişki üzerinden aile kurumunu inceleme konusu ediyor. Film, şu soruları soruyor: Çocuklarımızı yetiştirirken onların ne yapmalarını söylemeliyiz? Onlara dürüst olmanın prensiplerini mi aşılamalıyız, yoksa başarıya ulaşmak için her yolun mubah olduğunu mu söylemeliyiz? Prensip, tercihler, alınan kararlar, ergenlik sorunları ve aile temalarını işleyen film, yaratıcısı Mungiu’yu Cannes’da En İyi Yönetmen yaptı.

Viktor APALAÇİ Sanat
16 Kasım 2016 Çarşamba

‘BACALAUREAT’

Sen ve Yön: Cristian Mungiu

Gör: Tudor Vladimir Panduru

Kurgu: Mircea Olteanu

Oyn: Adrian Titieni- Maria Dragus- Lia Bugnar- Malina Manovici- Vlad Ivanov

 

Henüz beşinci filmini çekmiş olmasına rağmen, Cristian Mungiu, Romen Yeni Dalga’sını uluslararası arenaya taşıma becerisiyle, filmlerinde ülkesinin toplumsal hayatından ilginç kesitler sunmasıyla, film festivallerinde ‘ustalar’ bölümüne dâhil edilmeye başlandı.

Mungiu ‘Mezuniyet/ Bacalaureat’da bir babanın kızının istikbalini inşa etme endişelerinin yanında, yasak bir ilişki üzerinden aile kurumunu inceleme konusu ediyor.

‘Mezuniyet’, İngiltere’deki üniversite tahsili için burs kazanmayı amaçlayan lise son sınıf talebesi kızının, yolda bir saldırıya uğraması üzerine, bir babanın forsunu kullanarak sınavlarda hile yapılması için çabalamasını anlatıyor.

Bu basit yolsuzluk örneği üzerinden Mungiu, Romen toplumundaki yozlaşmayı otopsi masasına yatırıyor.

Çevresinde saygı gören, işinde başarılı bir doktor olan Romeo Aldea’nın statüsünü hayatı boyunca onurunu çiğneyerek verdiği tavizlere borçlu olduğunu görürüz.

Hayatta bir kez taviz veren, ikincisini çok daha kolay verir. Zira tavizin hayatın bir parçası olduğu düşüncesi giderek daha çekici gelmeye başlar.

Romeo Aldea, Romanya’da ufak bir dağ kasabasında yaşayan doktor bir babadır ve kızı Eliza 18 yaşına geldiğinde onu yurt dışında okutma idealiyle büyütür. Planları gerçekleşmek üzeredir. Eliza, İngiltere’de psikoloji okumak için burs kazanır. Tek yapılması gereken lise bitirme sınavlarını geçmektir ki aslında başarılı öğrenci Eliza için bu sınavlar yalnızca bir formaliteden ibarettir.

İlk yazılı sınavdan önceki gün, Eliza tüm geleceğini riske atan bir saldırıya uğrar. Şimdi Romeo karar vermek zorundadır. Durumu çözmek için birkaç yol vardır, ancak hiçbiri kızına öğrettiği prensiplerle uyuşmamaktadır.

Film şu soruları soruyor: ‘Çocuklarımızı yetiştirirken onlara ne yapmalarını söylemeliyiz? Onlara dürüst olmanın prensiplerini mi aşılamalıyız, yoksa başarıya ulaşmak için her yolun mubah olduğunu mu söylemeliyiz? Onlara nasıl bir dünya inşa etmeliyiz? İdeal bir dünya mı, yoksa acı gerçeklerin olduğu bir dünya mı, yoksa başkalarının haklarına saygı duymaları gerektiği bir dünya mı?

Bir ebeveyn olarak tabii ki onlar için en iyisini isteriz. Peki, onlar için iyisi ne? Onlara hazırladığımız dünya ideal olan mı, yoksa gerçek dünya mı olmalı?

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?

‘Mezuniyet’ prensip, taviz, karar, seçim, bireycilik, aile ve ergenlik sorunları temalarının hakkını veren bir film. Muğlaklığını, bir baba-kız ilişkisi etrafında verirken, izleyicisini ‘doğru nedir?’ sorusu etrafında düşünmeye davet ediyor.

Aile hayatı sarsıntı geçiren Romeo’nun evliliği dağılmaktadır. Bir kütüphanede çalışan karısı Magda ile odalarını çoktan ayırmışlardır. Romeo, 35 yaşındaki, bir çocuklu metresi Sandra’nın varlığını eşine söylemiştir.

Kızlarının eğitimini sürdürmek için yurt dışına gitmesiyle karı-kocanın ayrılacağı bellidir. Eliza’nın saldırıya uğraması işleri bambaşka bir kulvara taşır.

Polisle başı derde gireceğini bile bile Romeo, lise müdüründen imtihana hile karıştırmasını talep eder. Eliza, babasının hayatı boyunca kendisine telkin ettiği prensiplerin ayaklar altına alındığını görür. Babasını genç metresiyle birlikte tesadüfen görmesi, gözündeki baba motifini zaten sarsmıştı.

Hayata, prensiplere ve ebeveynliğe dair önemli çıkarımlar yapan film, önemli sorular soruyor. Film, yalanlarla çevrili dünyamızda etik dışı yollara başvuran bir babanın düştüğü ikilemin hikâyesi.

Bu etkileyici dram, ahlak ve yozlaşmayla ilgili tespitleriyle evrensel bir nitelik kazanıyor. Usta işi senaryosuyla, etkileyici performansları, aileden yola çıkıp toplumu gösterirken alttan alta işlediği paranoya hissi ve gerilimle ‘Mezuniyet’, içinde bulunduğumuz dünyayı sorgulamasıyla da takdir topluyor.

Romeo’nun yaşlı annesi hastadır. Günlük rutin yaşam mücadelesinde kızının istikbali için kaygılanmakta ve benimsediği usullere göre kendisine yol göstericilik yapması gerektiğine inanmaktadır.

Romeo, hayatta başarılı olmak için her türlü yolun mubah olduğunu savunan Makyavelist düşünce tarzına sahip olduğu için, maksada ulaşmanın yolunun yalan ve tavizden geçtiğine inanır.

Cannes’da dört filmle dört ödül

Yaşadığı toplumun düzgün ve adil olmadığına inanmayan Romeo için ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak için enayi, aptal veya ezik olmak lazım.

İnsan hayatta esnek olmayı bilmeli, zor durumlarda neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar verebilmek, sınırlar çizebilmek için katı ahlak kurallarından taviz verebilmeli.

Verilen ödünler, beyaz yalanlar, hayatın bir parçası. Suçluluk duygusu için artık geriye dönüş yolumuz kapalı.

Romeo gibiler için ‘Sonuçta dünyanın sonu değil ya? Adam mı öldürdük sanki… Ne yapalım, sonuçta hayat böyle bir şey’ geçerli bir felsefe.

Film, ebeveynlerin çocuklarına söyledikleri ve onların kendilerini nasıl gördüklerini perdeye yansıtıyor. Mungiu, senaryosunda aile reisi ve baba statüsünü inceleme konusu yaparken, kızına en iyi eğitim şartlarını sağlamaya çalışan babanın, yolsuzluk dâhil her şeye başvurabileceğinin altını çiziyor.

Cannes Film Festivali’ndeki basın toplantısında Mungiu, “Günümüzde herkes başkalarının yaptığı yolsuzluklardan, ahlaksızlıklardan şikâyet ediyor. Biz kendimizi bazı uygunsuz davranışlarımızdan hep soyutlarız” dedi.

‘Mezuniyet’, seçenekler, alınan kararlar, tercihler, bencillik temaları etrafında dönen konusuyla, bizleri çocuklarımızın eğitimi üzerine düşünmeye davet ediyor.

Filmin kahramanı Romeo, “Çocuğunun geleceğini kurtar, hayata hazırla, ileride senden daha iyi seçimler yapmasını sağla” diye düşünüyor.

“Kızının yozlaşmış bir ülkeden kurtulabilmesi adına bir baba, kendisi de yozlaşır mı?” sorusuna film ‘evet’ cevabını veriyor.

1968 Laşi doğumlu Cristian Mungiu, öğretmenlik ve gazetecilik kariyerlerinin ardından sinema eğitimi aldı.

İlk filmi ‘Occident/West’ prömiyerini 2002 Cannes Film Festivali ‘Yönetmenlerin 15 Günü’nde yaptı. İkinci filmi ‘4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’ 2007’de aynı festivalde Altın Palmiye kazandı. Kürtaj konusunu işleyen bu film, Çavuşesku döneminin korku yüklü paranoyasını ve bu rejimin toplumda bıraktığı silinmez izlerin yansımalarını işledi.

İki yıl sonra ‘Tepelerin Ardında’ Cannes’da çifte ödül kazanan tek film oldu. Cristian Mungiu En İyi Senaryo Ödülü’nün sahibi olurken, filmin iki oyuncusu, Carmina Stratan ve Cristina Futur ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü paylaştılar.

Bu yıl Cannes’da ‘Mezuniyet’, Mungiu’yu En İyi Yönetmen yapınca, bu festivale beş filmle katılıp (biri Altın Palmiye olmak üzere) altı ödül kazanan Nuri Bilge Ceylan’ı akla getirdi.

************