Tarihte mutlaka sayısız tenis hikâyesi vardır. Fakat dünyanın en büyük deniz facialarından biri olan Titanik’in ardından iki tenis yıldızı unutulmaz bir gecenin kahramanları olarak karşımıza çıkar.
Tarih: 10 Nisan 1912
Yer: İngiltere’nin Southampton Limanı.
Yüzen en büyük gemi, asla batmaz yakıştırması yapılan yolcu gemisi Titanik Amerika’nın New York şehrine doğru ilk yolculuğuna çıkıyor. Lüks ve ihtişamdan taviz verilmemiş birinci sınıf kamaraları, yemek ve balo salonları ile dünyanın en zengin insanlarını ve belki de göçmenlerini yeni dünyaya ulaştıracak bir efsane.
4 gün sonra…
Tarih: 14 Nisan 1912 saat 23.40
Yer: Kanada doğu sahili Newfoundland 600 km güneyi, Atlas Okyanusu.
Gözcü görevindeki 25 yaşındaki tayfa Frederick Fleet tam önlerinde yükselen buzdağını fark edip köprüyü uyarır. Kaptan Edward Smith yerinde Birinci Subay 39 yaşında William Murdoch “sancak alabanda” emrini verir. Aynı anda tornistan yapılmasını da söylediği anlatılır ama kurtulan mürettebat bunu onaylamıyor. Yine de ‘makineler stop’ ve ‘sancak alabanda’ emirleri yanında belki de son anda bir ‘iskele alabanda’ emri olabilir diyor uzmanlar. Çünkü gemi ilk görüntüden 37 saniye sonra sancak su kesimi altındaki ilk beş kompartımandan yara alıyor. Teknik analizlere göre buzdağına bodoslama çarpsa ancak iki bölmeden yara alacak ve gemi kurtulacaktı. Fakat kaptan haklı olarak manevrayı tercih etmiş.
Bugün bile gerçekten Kaptan Murdoch ne emir verdi bilinmiyor.
Titanik için “batmaz” sözü de gerçekte mühendislere değil medyaya ait olmalıdır. Teknik olarak boyutlarından dolayı seyir sırasında sarsılmaz demek daha doğrudur.
Gemide sadece 20 kurtarma sandal olduğu tartışılıyor ama o günkü yönetmeliklere göre bu sayıda yolcu için 16 sandal yeterliyken dört fazla yapılmış. Bu da ancak kazazedelerin yarısını kurtarabilecek durumda.
Sonuçta 2214 yolcu ve mürettebat, çarpışmadan 2 saat 40 dakika sonra -4 derecede Atlantik sularına gömülürken sabah saatlerinde Carpathia gemisi tarafından 705 yolcu kurtarılıyor, 1522 yolcu ve mürettebat kayboldu.
DICK WILLIAMS
Carpathia güvertesindeki kazazedeler arasında 21 yaşında Amerikalı bir genç var; Richard “Dick” Norris Williams. Altı saat suda kalmanın sonucu bacaklarında morarma ve gemi doktorunun kararı bacaklarının kesilmesi… Aksi halde hayati tehlike olacak. Dick Williams bu kararı kabul etmeyecektir.
Dick Williams 1891 Cenevre doğumlu. Babası Pennsylvania’nın önemli ailelerinden ve Benjamin Franklin’in soyundan ünlü bir hukukçu olan Charles Duane Williams. Hayatının çoğu İsviçre’de geçmiş ve bir merakı var: Tenis.
İsviçre Tenis Federasyonu başkanı arkadaşına bir uluslararası federasyon kurulması önerisinde bulunuyor. Bu öneri Fransa ile de paylaşılınca ve İngiltere’nin de katılımıyla 1913 yılındaki ITF kuruluşunun adımlarını atan isim olarak biliniyor. Aynı zamanda 1911 yılında Paris’te bir uluslararası tenis şampiyonasının düzenlenmesi için çalışmalarda bulunuyor. O güne kadar dünya şampiyonası dendiğinde akla Wimbledon ve çim zemin geldiği için bu turnuvanın toprak kortta oynanmasını öneriyor. 1912 yılında Dünya Sert Zemin Şampiyonası düzenleniyor. Mart 1913 yılında Paris’te kurulacak Uluslararası Tenis Federasyonu’nun zemini bu organizasyondur. Charles Duane tenisle bu kadar ilgilenirken oğlunu da 12 yaşında tenise başlatacaktır. 1911 İsviçre şampiyonu olan Dick Williams ertesi yıl Harvard Hukuk bursu kazanacak ve öncesinde de US Open turnuvasına katılmak için babası ile birlikte Titanik gemisinde birinci sınıfta yolculuğa çıkacaktır. Kâbus yaşanan gece çarpışmadan sonra kamarasında sıkışan bir yolcuyu kapıyı kırarak kurtardığı ve bu yüzden de bir kamarot tarafından ceza verilmek istendiği anlatılır. Baba-oğul Williams’lar zaman geçirmeden denize atlayıp bir filikaya erişmek ister. Fakat gemi batmak üzere ve basınçtan parçalanmaktadır. Kopan baca denize düştüğünde altında kalan kazazedeler arasında baba Charles Duane Williams oğlunun gözleri önünde can verecektir.
Carpathia’da ayaklarının kesilmesini reddeder genç Williams ve her saat güvertede yürüyüş yaparak kan sirkülasyonunu sağlar ve bacaklarını kurtarır.
KARL BEHR
Yolculuğa başlamadan önce Southampton’a gitmek için Paris’ten trene bindiklerinde Dick Williams adeta gözlerine inanamaz. Dönemin ünlü bir tenisçisi ile birlikte seyahat etmektedir: Karl Behr.
27 yaşında Yale mezunu başarılı bir hukukçu ve Teddy Roosevelt’in en güvendiği isimlerden biri. Bir zımpara kağıdı üreticisinin oğlu. Aynı zamanda ABD Davis Cup takımı oyuncusu ve Wimbledon çiftler finalisti.
Titanik’te bulunma sebebi ise sportif değil duygusal!
1907 Wimbledon teklerde 4. tur ve çiftlerde final başarıları sırasında kız kardeşinin bir arkadaşıyla tanışır: Helen Newsom! Artık sadece Helen vardır hayallerinde. Ne var ki Helen’in üvey babası New York’un başarılı emlakçılarından Richard Leonard Beckwith, bu ilişkiye onay vermez. Her ne kadar başarılı bir hukukçu ve tenis yıldızı olsa da Karl Behr konusundaki bu tutum belki genç adamın Yahudi olmasından kaynaklanabilir. Richard ve Sallie çifti kızlarını da alıp Avrupa turuna çıkarlar, biraz da Helen’i uzaklaştırmak için olabilir. New York Limanından İtalya’ya hareket ettiklerinde aslında gemide Karl Behr de vardır. İki aylık Avrupa turu ardından Southampton Limanından Titanik birinci sınıf yolculuğuna çıkarken yine bir tesadüf (!) Karl Behr de aynı gemidedir ve bu defa yanında bir nişan yüzüğü de taşır. Artık amaç seyahat süresince aileyi ikna etmek olmalıdır.
Kaza gecesi bütün birinci sınıf yolcuları gibi hem Helen’in ailesi hem de Karl Behr kurtulacaktır. Sudaki can pazarında Karl Behr büyük bir kahramanlık gösterir ve birçok kazazedeye yardım eder, su üstünde kalmalarına yardımcı olur, boş filikalara bindirir. Görevini de aynı şekilde Carpathia gemisi güvertesinde sürdürecektir.
Yıllar sonra torununun kazaya ait ısrarlı soruları karşısında Behr şöyle demiş: “Sana o geceyi anlatmayacağım fakat hayatımın en kötü zamanını Carpathia’da yaşadım!”
KESİŞEN HAYATLAR
Yol boyu konuşma fırsatları oldu mu bilinmez ama tam üç ay sonra Boston’da bir 4. tur maçında karşılaşacaklardır. Behr beş sette maçı kazanacak fakat yaşadıkları korkunç olaydan tek kelime bile bahsetmeyeceklerdir. Dick Williams tenis kariyerinde koşar adım yükselirken Karl Behr yaşadığı şokun etkisini bütün hayatı boyunca psikolojik bir hasar olarak taşıyacaktır.
İki kazazede 1914 Davis Cup takımında yer alır. Bilinen ikinci buluşmanın bu olduğu yazılıyor. 1907 Davis Cup yıldızı Karl Behr sürpriz bir şekilde bu turnuvada korta çıkmamış; nedenini kimse bilmiyor. Biraz acılı günler yaşasalar da Karl Behr ve Helen Newsom, faciadan tam bir yıl sonra evlenirler. Karl Behr yaşadığı travmanın da etkisiyle uzun yıllar kortta kalmamış gibi görünüyor. Yine de 1915 yılında zamanın 1 numarası Maurice McLoughlin karşısında üç sette galip gelebilmiş. İzleri 1919 yılındaki US Open maçına kadar sürülse de oynamadığı bu maç kariyerine son noktayı koymuş gibi görünüyor.
Dick Williams ise 1914 ve 1916 US Open tekler şampiyonluğu ile 1920 Wimbledon, 1925 ve 1926 US Open çiftler şampiyonluğu elde ediyor. 1916 yılında kariyerinin zirvesinde Dünya 2 numarası olacaktır. 1924 Paris Olimpiyatlarında da ülkesini temsil eden Dick Williams artık 33 yaşındadır. 1921 ile 1934 arasında Davis Cup takım kaptanlığı yapan ve sayısız galibiyete imza atan sporcu 1934 yılında 44 yaşında tenise veda edecektir.
Dick Williams 1968 yılında 77 yaşında akciğer amfizemi nedeniyle hayatını kaybederken, kazazede arkadaşı Karl Behr kendisinden 20 yıl kadar önce kanserden kurtulamamış ve 64 yaşında veda etmişti.
ABD Birinci Dünya Savaşı’na 1917 yılında girdiğinde her iki sporcu da orduya başvurmuş fakat Karl Behr Kabul edilmemiş. Herhalde Alman aile bağları nedeniyle olsa gerek. Dick Williams ise üstün başarıları nedeniyle madalyalar kazanmış.
Tarihte mutlaka sayısız tenis hikâyesi vardır. Fakat dünyanın en büyük deniz facialarından biri olan Titanik’in ardından Dick Williams ve Karl Behr unutulmaz bir gecenin kahramanları olarak karşımıza çıkar.
Her ikisi de o geceden hayatları boyunca bir daha bahsetmemişler, konuştuklarına bile kimse şahit olmamış.
Olaydan 100 yıl sonra ortaya çıkan bir hikâyedir bu.
Her hikâye gibi belki içinde biraz fantastik unsurlar da olabilir. Herkesin sustuğu ve bir daha anmak bile istemediği o uzun gecenin ardından spora tutunmuş ve her şeye rağmen başarıdan başarıya koşmuş iki genç adamın ibret verici hikâyesidir bu.
100 yıl boyunca gözlerden uzak kalmış bir hikâye!