Umut simyacısı

Öğrenmek önemlidir. Aydınlığın getiricisidir. Öğrenmek özgürlüktür…

Ferhat ATİK Toplum
1 Aralık 2016 Perşembe

 

Öğrenmek önemlidir. Aydınlığın getiricisidir. Öğrenmek özgürlüktür…

2016 Türkiye Limmud Festivali’nin konuğu olarak ‘Propaganda’ konusunu sunalı sadece birkaç hafta geçti. Ancak Limmud’un aydınlığı hâlâ üzerimde. Satırlarımla aynı değerli kitleye hitap etme şansı verildiği için ve aynı zamanda bu mutluluğun yanında, Limmud için de teşekkür etmek istedim.

Öğrenmek - Limmud.

Bireysel veya kitlesel psikolojide, hitap, marka, sözel sembol olarak ne seçtiğiniz, derinlemesine sizi temsil eder. Bir festival için “Limmud-öğrenme” kelimesinin seçilmiş olması, bu anlama anlam katan aklı ve niyeti ortaya koyuyor, bir bakıma. Öyle ki, öğrenmeyi her şeyin önüne koyan entelektüel ve rasyonel bir düşüncedir bu.

*

“Bir insanın özgünlüğü ne kadar büyükse, o insan boğuntu karşısında o kadar çaresiz kalır” demişti Kierkegaard. Kafka, böylesi bir özgünlükten fazlasıyla nasibini almış bir yazardı. Lucas’ın ifadesiyle gözü dönmüş ve ürkütücü bir boğuntu karşısında ne yapacağını bilemeyen modern bireyin klasik örneğiydi” o. Kafka, benzersizliğini, bu temel yaşantıyı iletecek dolaysız ve yalın bir anlatım yolu bulmuş olmasına borçlu.

Franz Kafka Avrupası, utancın coğrafyasıydı, onun döneminde. Kafka’nın ilk akıl karışıklığı, ilk boğuntusu da bundandı. Praglı bir Yahudi’ydi ve Yahudi olduğu için Almanlar, Almanca konuştuğu içinse Çekler tarafından hor görülüyordu. Bunlarla başladığı bir hayatta kendisi için hissettiği öncelikli duygusu ‘hiçbir şey’ olduğu yönündeydi ve abu acı bir şeydi.

Bir başyapıt sayılan Değişim’in efsanevi ilk cümlesi şöyledir: “Gregor Samsa bir sabah, korkulu bir düşten uyanınca, yatağının içinde kendini korkunç bir hamamböceği olarak buldu...”

*

Kafka’nın ilk büyük aşkı Felice Bauer’di ve mektuplaştığı diğer iki kadın gibi Milena Jesenska’nın gölgesinde kalacaktı, tarih önünde. Öyle de oldu. Milena’yla mektuplaşmaları, önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü.

‘Milena’ya Mektuplar’ında Kafka şöyle dile getirir durumunu: “En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.”

Fafka ve Milena’nın mektuplarını okuyanlar bilirler: İki aydın aklın soluk alışıdır bu mektuplar. Üstelik, acılar içinde bir Avrupa’nın, kendi başarısızlıklarıyla ürettiği bir faşistin eliyle yaşanmaktaydı bu acılar. Daha dün, 20. yüzyılın ortasında ve ilk çağ kadar ilkel olmayan ve buna rağmen ilk çağ kadar barbarlık yaşatanlar yüzünden yaşanmaktaydı her şey!

Milena, bu mektupları 1939 yılında, yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas’a verdi ve kendisi ne acıdır ki, dönemin bir çok evladı, insanı gibi o da,  toplama kampında öldü.

*

Karamsarlığına rağmen, Kafka’nın romanlarında, her zaman ümit ışığı görmek mümkündür. ‘Dava’nın yüzlerce sayfa boyunca suçunu öğrenmek için çırpınıp duran zavallı kahramanı K., sonunda idam edilir. Fakat infaz sırasında karşı binanın penceresinden ışıklar içerisinden bir adam çıkar ve K.’ye doğru kollarını uzatır. Elle tutulur yararı olmayan bir umuttur ama umuttur işte ve insanın sahip olduğu biricik şeyde budur aslında...

Güçlülüğü ya da büyüklüğü değil, varlığı anlam getirir umudun.

Olmazsa yaşayamayacaklarımızın başındadır umut. O kadar ki, umutsuzlukla ölmekte olunulan dönemlerde bile, umut yaşama nedeni oldu az zamanlarda dahi ola.

Edebiyat tarihine geçen az sayıda diyalogdan birine de sahip oldu Kafka. Arkadaşı yazar Gustav Jarmouch yanına gelip “Bugün ışıl ışılsınız” dediğinde verdiği cevap şöyle oldu: “Dün, Max ve karısıyla yemekteydim. Dostlarımın gözlerindeki ışık üstüme sinmiş olmalı.”

Kafka’yı anlamak, onun dönemindeki acı Avrupa’nın zamanını bilerek, en derin karanlıklarda umut aramak, büyüklüğüne bakmaksızın umuda sahip çıkmaktır aslında.

 

 

* Yazar,senarist ve yönetmen Ferhat Atik, Limmud 2016’ın konuşmacılarındandı