Marta ve Leon çok arzu etmelerine rağmen çocuk sahibi olamamış bir çifttir. Tam bu fikre kendilerini alıştıracaklarken onuncu evlilik yıldönümlerinde Marta hamile olduğunu öğrenir ve havalara uçar. Aylar geçer. Bir cuma sabahı Marta'nın sancıları gelir. Doğuma giderler. Nihayet biricik oğulları Moşe ikisinin de kollarındadır. Sevinç gözyaşları süzülür yanaklarından tüm ailenin. Hemşire, “Yalnız hastanemiz çok dolu. Sizi doğum katına değil normal kata alacağız” diye belirtir. Marta odaya gelir. İçerisi tüm akraba, dost ve yakınlarıyla tıklım tıklım doludur. ‘Mazal Tov’ sesleri ile tüm kat yankılanır. Misafirlerin bir kısmı gittikten sonra odaya yürüteçle yaşlıca bir kadın girer. “Tebrik ederim. Seslerden Musevi olduğunuzu anladım. Ben de Musevi’yim. Yan odadayım. Çok sevindim” der. Leon, “Çok memnun olduk. Yalnız mısınız?” diye sorar. Kadın, “Eşimi tam yirmi yıl önce kaybettim. Üç çocuğum var ama her biri dünyanın birer ucuna taşındı. Biri Amerika'da, biri Fransa’da, biri de Kanada'da. Ben de bir başıma kaldım. Kalp krizi geçirdim. Çok iyi komşularım var. Makbule Hanım beni getirdi ama şimdi gitti. Yalnızım” diye açıklar. Leon onu bir köşeye alır ve eşine çaktırmadan sessizce, “Sır tutar mısınız? Bu odayı özellikle ayarladım. Hastanenin en büyüğü bu ve eşime büyük bir sürpriz hazırlıyorum. Bu akşam Şabat. Birazdan bu odada masalar kurulacak. Tüm aile burada toplanacak. Mumlar yakılacak. Şarkılarla Şabat'ın gelişi kutlanacak. Ardından Şabat masasına oturacağız ve kiduşumuzla, dualarımızla hem ailece bu kutsallığı birlikte yaşayacağız hem de biricik oğlumuzla ilk Şabat'ımızı unutulmaz bir şekilde yaşayacağız bu gece bu hastane odasında. Tanrı'ya şükranlarımızı sunacağız. Siz de davetlimizsiniz. Şabat, misafir ağırlamak bizde çok önemlidir biliyorsunuz. Gelin bu kutsal Şabat'ı birlikte geçirelim. Gelebilirseniz çok mutlu oluruz” der.
Madam Merkada hemen odasına gider. Makyaj yapar, saçlarına en sevdiği tokaları takar. Özene bezene hazırlanarak yan odaya geçer.
Odanın için büyük bir huzurla doludur. Önce tüm aile mumların etrafında toplanır ve mumları yakar. Sonra şarkılar söylenmeye başlar. Herkesin yüzlerinden mutlulukları okunuyordur. Leon'un babası, ailenin en büyüğü, şarap kadehini eline alır. Ayağa kalkar ve Kiduş duasını makamıyla söylemeye başlar. O anda iki kişinin hıçkırarak ağladığı duyulur. Biri yatağında bu mutluluğa lohusa olarak katılan Marta'dır: “Hala inanamıyorum. Bu bir mucize. Şükürler olsun Tanrı'm” diyerek sevinç gözyaşları döker. Diğeri de Madam Merkada'dır. Dua bitince herkes ona döner. “Babamı hatırlattınız bana. Küçük bir çocukken hep cuma akşamı olsun babam böyle bizi ailece toplasın isterdim. Her cuma bu duayı okurdu canım babam. Ben, rahmetli kardeşlerim, annem, anneannem masanın etrafında onu hayranlıkla seyrederdik. Azıcık yemeğimiz, çokça sevincimiz mevcuttu. Sonra evlendim. Eşim sürekli iş için seyahat eden başarılı bir iş adamıydı. Yemekler, geziler derken geleneklerimizi zamanla unutuverdik. Ardından üç çocuk büyütmek ve eşimin ani ölümü gelince yıllardır bu duayı hiç duyamamıştım. Beni çok farklı diyarlara götürdünüz. Baba evimin kokusu geldi burnuma. Hep bunun özlemini çekiyordum. Seneler sonra bir Şabat sofrasında olmak çok harika tıpkı çocukluğumdaki gibi. Babacığımı, anacığımı anımsadım. Sanki birazdan babam kapıdan girecek ve bana, ‘Prensesim’, diyecek. Ardından gözyaşlarını siler ve tüm şarkılara eşlik eder. Çıkarken, “Size hediye getiremedim. Tek verebileceğim armağan yaşlı dul bir kadının duası. Bu aile bağlarınız her daim böyle sımsıkı olsun. Birlik ve beraberliğiniz hiç bozulmasın” der.
Sabah Leon yandaki odanın boş olduğunu görür. Hemşireye, “Taburcu oldu mu bayan?” diye sorar. Hemşire, “Dün gece onu kaybettik maalesef” diye belirtir.
Leon onun son gecesinde belki de son arzusunu yerine getirebilmiş olabilmenin huzurunu yaşar sadece birkaç saattir tanıdığı bir insana elinden geleni yapmış olduğunu hissetmenin manevi hazzıyla...
Mitsvalar bazen yanı başımıza kadar gelir kapımızı çalar. İyilik yapmak insan olmamızı sağlayan en önemli faktörlerden biridir. İnsanları mutlu ederken asında bizler mutlu oluruz.
Vermek aslında almak değil midir?