Türkiye ve AB arasında gidip gelen sert mesajlara rağmen, tansiyonu indirmek için arka planda yapıcı diplomasi trafiği sürüyor.
Türkiye-AB Sivil Toplum Buluşmaları toplantısı-Brüksel
Türkiye ve AB arasında gidip gelen sert mesajlara rağmen, tansiyonu indirmek için arka planda yapıcı diplomasi trafiği sürüyor. Bu bağlamda AB Bakanlığı yeni bir sivil toplum girişimi başlattı. İlki 29 Kasım’da Brüksel’de düzenlenen, Türk ve Avrupalı gazeteci, akademisyen ve işadamlarının bir araya getiren ‘Türkiye-AB sivil Toplum Buluşmaları’ toplantı dizisinin devamı, önümüzdeki haftalarda Berlin, Paris ve Londra’da yapılacak. Şalom Gazetesi adına katıldığım Brüksel’deki toplantı izlenimlerini paylaşmak istiyorum.
“Türkiye-AB arasında bir iletişim sorunu var,” diyor AB Bakanı Ömer Çelik. “Birbirimizi hakkında konuşmayı bırakıp, birbirimizle daha çok konuşmamız lazım.”
Türkiye-AB ilişkilerinin bugün saplanmış olduğu kısır döngü hakkında fazlasıyla yazıp çizildi. Açılmış müzakere başlıkları çevresinde, Türkiye müktesebatını AB’yle uyumlu hale getirecek teknik süreç devam etse de -fazlasıyla yavaş şekilde- müzakere süreci büyük oranda Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa’nın vetosuna takılıp açılamayan başlıklar nedeniyle tıkanmış durumda.
2015 yılı sonunda itibaren üyelik görüşmeleri mülteci krizinin çözümüne dair ortak çıkarlar üzerinden yeniden canlanmıştı. 1-1 mülteci geri kabul anlaşması karşılığında Türkiye yasal şartları yerine getirdiği takdirde, Türk vatandaşları için vize serbestisi kararının çıkmasını bekliyordu.
Ancak, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilişkiler daha da gerildi. Her şeyden önce Avrupalı devletlerin darbe girişimine karşı seçilmiş hükümetin yanında yeterince dayanışma sergileyememiş olmaları Türkiye’nin Avrupalı müttefiklerine olan güvenini sarstı. Diğer yandan, Türkiye’nin olağan üstü hal koşularında darbe yanlılarına karşı giriştiği mücadele, Avrupa’da Türkiye’nin özellikle demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında Kopenhag kriterlerinden giderek uzaklaştığı şeklinde algılanmakta.
Ölüm cezasının geri getirilmesi tartışmasının tetiklediği gerilim neticesinde 24 Kasım’da Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’nin AB üyeliğinin dondurulması yönündeki tavsiye kararı ile Türkiye-AB ilişkileri bir kez daha dibe vurdu. Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uygunluğunu 15 Aralık’ta düzenlenecek AB Zirvesi’nde bir kez daha ele alınacak. O zamana dek Türkiye ve AB aralarındaki perspektif farkını kapatabilecekler mi? Zor, ama en azından mülteci anlaşmasını ve vize serbestisini kurtarmak adına birtakım ara formüller bulunması ihtimali yok değil.
Bugün Türkiye ile AB arasındaki temel sorun siyasi önceliklerin farklı olmasından kaynaklı. Türkiye siyaseti, özellikle 15 Temmuz sonrası güvenlik perspektifi üzerinden şekillenirken, AB hiçbir koşulda demokratik prensiplerden ödün verilmemesi gerektiğini savunuyor.
AB Bakanı Ömer Çelik ise Türkiye’ye yöneltilen eleştirilere tepkili. Türkiye’yi yıllardır kapalı tutulan başlıklarda ilerleme sağlamamakla suçlamanın ikiyüzlü olduğunu belirten Çelik, ‘Temel Hak ve Özgürlükler, Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” temalı müzakere başlıklarının açılmasına hazır olduklarını ve en kısa zamanda kapatabileceklerine güvendiklerini söylüyor ve ekliyor “Demokrasi ucu açık bir süreçtir. Biz demokratik standartlarımızı geliştirmeye devam edeceğiz.”
Darbe girişiminden bu yana, Türkiye hem 15 Temmuz’da yaşananları daha yakından anlatabilmek hem de bu travmanın atlatılması için biraz daha zamana ihtiyacı olduğuna dair muhataplarını ikna edebilmek adına yurtdışında yoğun bir kamu diplomasisi yürütmekte.
AB içerisinde Türkiye’nin bu çabalarını Kopenhag Kriterlerine karşılık Ankara kriterleri dayatılmaya çalıştığı şeklinde okuyanlar da var.
Günün sonunda, karşılıklı suçlamalarla vakit kaybetmek yerine tarafların bir an evvel pozitif bir ajanda oluşturmaları gerekiyor.
Bu bağlamda, geçtiğimiz hafta AB Bakanı Ömer Çelik ile, Avrupa Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Franz Timmermans, Göç İşleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu Üyesi Dimitris Avramopoulos ve Güvenlik Birliğinden Sorumlu Julian King ile görüşmesinin önemli açılımlara gebe olduğu söylenebilir. Tarafların Türkiye’nin terörle mücadele ve daha çok kişisel verileri koruma kanunun üzerinde yapılabilecek değişiklikler karşılığında vize anlaşmasının sağlanabileceği söyleniyor.
2017 yılının Avrupa’da seçim yılı olması dolayısıyla, aşırı sağ partilerin iktidara gelme olasılığı yalnızca Türkiye-AB ilişkileri açısından değil, dünya için de ciddi riskleri beraberinde getirmekte.
Bu açıdan Bakan Çelik’in mesajlarına kulak vermek gerekiyor: “Dünya siyasetinin türbülansa girdiği şu dönemde AB ile köprülerimizi her zamankinden daha sağlam tutmalıyız.”