Yazımızın bu bölümünde Kudüs’te yaşanan kıtlıktan, Romalıların mabedi ve Kudüs’ü yıkmaları esnasında yaşanan olaylardan söz edeceğiz.
KUDÜS’TE FECİ OLAYLAR
Artık kentte kıtlık kol geziyordu ve isyancılar, evden eve dolaşarak bulabildikleri tüm yiyecekleri gasp ettiler. Fakirlerin binlercesi ise ölüyordu. Artık kadınlar yiyecekleri kocalarından, hatta çocuklarının ağzından çalıyorlardı. Durum feciydi. Hiçbir kent böyle çekmemişti. Kenti böyle mahveden bir neslin böyle bir tortusu hiç görülmemişti. Bu arada kaçanlar günde 500 Yahudi’yi bulmuştu. Bunlar direniyor fakat Titus’un kin dolu askerleri, onları hemen çarmıha mıhlıyorlardı. İsyancılar da, kaçanların ailelerini kale mazgallarına getiriyor ve akıbetlerinin ne olduğunu gösteriyorlardı. Böylece herkes kaçmanın bir çare olmadığını idrak etmiş oluyordu. Titus, şehri yok etmemek için tutukluların bazılarını serbest bırakıp iyi niyet gösterisi olarak kente sevk ettiyse de bunu zaaf olarak gören Yahudiler, esareti kabul etmeyeceklerini surlardan aşağıya haykırdılar ve Titus’a küfrettiler.
17 günlük sürekli bir çatışmadan sonra Romalılar dört devasa yanaşma kulesi ve mancınıklarla ortaya çıktılar. Fakat John’un ekibinin daha önceden hazırladığı tuzaklara düşen bu aparatlar, gürültü ile çöktüler. Simon’un kabadayıları da, bunları yaktılar ve Romalılar çetin direnişlerine dayanamayıp kaçtılar. Titus bu umutsuz insanlarla baş etmenin zorluğunu idrak ederek, içeridekilerin açlıktan ölmesini beklemenin daha doğru olacağına kanaat getirdi. Gerçekten de yollar cesetler ile dolmuştu. İnsanların onları gömecek takati yoktu; hatta mezarlara beraber düşüyorlardı ve kimsenin yas tutacak hali de kalmamıştı. Titus, çevreyi gezerken bu çürüyen ölüleri görünce üzüntüden inledi ve Tanrı’ya bunun kendi eseri olmadığına dair şahitlik etmesi için yakardı.
Bu arada uzaktan getirilen kerestelerle yeni yanaşma kuleleri inşa edildi ve Antonia’nın dört tarafına monte edildi. Fakat asilerin tutumu değişmemişti. Simon, önemli rahiplerden Matthias'ı çocuklarını gözü önünde katlettirdi sonra da öldürttü. On kişi teslim olmaya çalıştı, onlar da katledildi ve surlardan aşağı atıldılar. Tarihçi Josephus teslim olunması için sesleniyordu ki, Yahudiler onu kafasına taş atıp bayılttılar sonra da onun öldüğü şayiasını yaydılar. Bu sırada surlardan atlayan bazı firariler, Romalılara sığınarak delicesine yemek yemeğe başladılar ve çatladılar, bu da yetmezmiş gibi, sığınmacıların altın sikkeler dışkıladığını öğrenen Suriye ve Arap asıllı askerler, 2000 tanesinin bağırsaklarını deşerek öldürdüler. Titus çok kızdı fakat bu vahşiler bunu Romalılar görmeden yapmayı sürdürdüler. Böylece artık firar etmek de anlamsızlaştı. Hâlbuki tüm halkı soyan John’un çetesi, mabedi de soymaya başladı ve tüm altın objeleri çaldılar. Bu kadar günah işleyebilirlerdi! Ne var ki kapıların birini gözeten bir sığınmacı, Titus’a 11 haftada 115.880 cesedin taşındığını bildirdi. Başka liderler bu sayının 600.000’ne ulaştığını ileri sürdüler… İnsanlar eski sığır dışkısı bile yediler, ama asiler uslanmadılar!
Romalılar hazırlıklarını bitirdiler
Sonunda Romalılar 21 gün içerisinde hazırlıklarını bitirdiler. Yeni mancınıkları ve koçbaşlarını yapabilmek için 11 mil çapında bir arazide bulunan tüm ağaçları kesmişlerdi ve güzelim çevir çöle dönmüştü. Bu durumda Yahudiler de, Romalılar da endişeliydi. Romalılar Yahudilerdeki yenilmez cengâverlik ruhu ile nasıl baş edeceklerini bilemiyorlardı. Yahudiler, surlardan Romalılara taş, ateşli malzeme, ok, ne olursa atıyorlardı. Fakat Romalılar kalkanlarını başlarına siper ettiler, levyeler ve elleriyle temelden dört tane taş sökmeyi becerdiler. John’un kazdığı yer altı tünellerinin ve koçbaşlarının tahribatı yüzünden Antonia tarafındaki duvarlar çöktü, ancak John’un ördüğü ikinci bir duvarla karşılaşınca Romalılar çekildiler. Titus duvarın aşılmasını emretti. Ancak Sabinus adında bir siyahi bu cesareti gösterebildiyse de Yahudiler onu ve 11 arkadaşını mızrak ve taş yağmuruna tuttular ve bazılarını da ezdiler.
İki gün sonra Romalı nöbetçilerin 20 kadarı gece karanlığında duvarı aşarak Yahudi nöbetçileri gafil avladılar. Titus kaliteli adamlarıyla hemen bir hamle yaptı. Temmuz 70 tarihinde cereyan eden bu hadisede taraftarlar göğüs göğüse çarpıştılar. Titus Antonia kalesinin tamamen yerle bir edilmesini emretti. Fakat ilginç bir nokta da, Titus’un tapınakta kurban kesiminin devam etmesine izin vermesiydi. Tarihçi Josephus’un halkın duyabileceği yerlerden yaptığı teslim çağrıları da bir işe yaramadı.
John kentin Tanrı’ya ait olduğunu söyledi. Josephus da “Tanrı’nın kentteki manevi kirlilikten ötürü Mabedini temizlemek için Romalıları kullandığını” haykırdı ve hıçkırıklara boğuldu. Bunu işiten başlıca rahipler ve asiler, Romalılara teslim oldular. Titus onları Gofna kentine gönderdi ve nezaketle davrandı. Hâlbuki asiler onların katledildiği dedikodusunu yaydılar. Bunun üzerine de artık kimse kaçmayı düşünmez oldu. Titus, bu kişileri surların önünde gezdirdiyse de asiler onlara küfür ettiler ve kutsal yerlere saldırdılar, Titus askerlerine kutsal yerleri mahvedenlerin Romalılar değil asiler olduğunu ve tersine kendisinin bu yerleri koruyacağını haykırdı.Asiler bu mesajı da hafife aldılar.
Artık Titus’un saldırmaktan başka yolu kalmıştı. Mabede girişler dar olduğundan, ancak her birlikten 30 uzman muharip seçerek girmeyi yeğledi. Şafaktan evvel Romalılar saldırdı. Fakat Yahudi nöbetçileri yıldıramadılar, bu arada Romalılar Antonia’ı yıktılar ve mabede tırmanmak için yeni kuleler hazırladılar. Aç kalan Yahudiler Zeytin Tepesinde yeni bir saldırı başlattılarsa da, Romalılar onları yarlara doğru püskürttüler. Yahudiler Antonia’dan Mabede olan güzergâhı ateşe vererek yolu kestiler.
MABEDİN VE KUDÜS’ÜN YIKILMASI
Bu arada asiler, Romalıları tuzağa düşürmek için çatıların üzerinden bir yol döşediler ve bunu ziftle sıvadılar. Romalılar, bu yoldan geçerken, Yahudiler yolu ateşe verdiler. Romalılar, kendilerini aşağıya attılar veya yandılar ve çok fire verdiler; Titus bu duruma çok üzüldü fakat bir şey de yapamadı. Romalıların morali bozuldu fakat temkinli olmayı öğrendiler. Ancak kentteki kıtlık devam ediyordu ve on binlerce Yahudi ölmekteydi. İnsanlar, kemerlerini, ayakkabılarını hatta kalkanlarının derisini ve samanı bile yiyorlardı.
Mari Betşuba adlı asil bir aileden gelme bir kadının yaşadıkları ise tam bir trajedi idi. Kıtlıktan bunalmış bu kadın, meme verdiği yavrusunu bu ortama terk etmek istemedi ve onu öldürerek yarısını pişirip yedi. Et kokusunu alan isyancılar gördükleri karşında dehşete kapıldılar. Keza Romalılar da gördüklerine inanamadılar. Titus, ‘bu yamyamlığı kentin yıkıntılarına gömmeye’ ant içti. Makinaları ve yanaşma kulelerini bitirdikten sonra Romalılar, surlara merdivenle çıkmaya çalıştılar fakat Yahudiler hepsini üzerlerindeki askerlerle yere devirdiler. Titus, yabancı bir tapınağı koruma pahasına askerlerinin katledilmesi üzerine, bu kez kapıları ateşe verme emrini verdi. Yangın, surların üzerindeki ahşap yolları sardı. Ertesi gün Titus, yangının söndürülmesini emretti, sonra da generallerine kentin fethini danıştı. Onlar tapınağın bir kale gibi kullanılması durumunda yıkılmasını önerdi. Titus ise, bu görkemli yapının yıkılmasına razı değildi. Bu arada Yahudiler nöbetçilere saldırdı, Titus, onları atlılarıyla kurtardı. Ertesi gün, MS 70’in 30 Ağustos’unda, ki bu aynı zamanda Birinci Mabedin Babiller tarafından yıkıldığı gündü, asilerin iç avluda yangını söndürmeye kalkışan Romalılar ile çatışması esnasında bir Romalı asker emir almadan yanan bir brandayı mabede fırlattı ve mabet ateş aldı. Titus, artık zıvanadan çıkmış askerlerine mani olamıyordu, askerler bütün Yahudileri kılıçtan geçirmeye başladılar. Mabedin basamaklarından kan dereleri akıyordu, Yahudilerden nefret eden ve mabedi talan etmek isteyen askerler, generallerini bile dinlemediler; çoluk çocuk ihtiyar herkesi katlettiler. Mabet talan edildi ve yandı. Muzaffer Romalılar, ceset yığınlarının üstünde yürüyorlardı. Romalılar diğer binaları da ateşe verdiler, sahte bir peygamberin izinden giderek kurtulmayı bekleyen 6000 kadın ve çocuğun bulunduğu mekânı da yaktılar ve kurtulan olmadı. Bu kez de asiler, kentin üst bölümündeki Herod’un sarayına üşüştüler. Romalıları öldürdüler, oradaki paralarını gasp ettiler ve orada toplanan 8400 kişiyi de öldürdüler. Fakat ertesi gün de Romalılar aşağı kentten asileri kovdular ve kenti Siloam’a kadar ateşe verdiler. Bu kez de yukarıdaki kentteki haydutlar, yıkıntılar arasında pusuya yattılar ve kaçmak isteyen herkesi öldürdüler. Titus, yukarıdaki kente ulaşmak için yanaşma kuleleri talep etti. Bunlara şahit olan Idumealı liderler Romalılara teslim olmak için Titus’a beş temsilci gönderdiler. Titus, bunun geri kalanlara örnek olacağını düşünerek adamları geri gönderdi. Ancak Simon bu komployu öğrenince bu kişileri öldürttü. Fakat nöbetçiler firarları önleyemiyorlardı. Titus kendisine sığınanlardan 40.000 kişiyi serbest bıraktı ve diğerlerini de köle olarak sattı. Bu arada iki rahip de mabetteki kıymetli eşyaları teslim etmek kaydıyla özgürlüklerine kavuştular.
Romalıların zafer sarhoşluğu
Yanaşma kuleleri tamamlanınca ve bazı kuleler ve duvarlar yıkınca yukarıdaki hainler kaçacak delik aradılar ve Siloam’daki yarlara ve tünellere sığındılar.
Romalılar zafer sarhoşluğu içinde sokaklara aktılar ve evlere saldırıp bulabildikleri herkesi kılıçtan geçirdiler; o kadar ki, kan selleri bazı alevleri söndürebiliyordu. 26 Eylül sabahı tüm kent alevler içindeydi. Titus, bu despotların esir aldığı herkesi serbest bıraktı. Phasel gibi hâlâ bugün Kudüs’te mevcut olan bazı kulelerin de, zaferinin anısı olarak yıkılmamasını emretti. Ayrıca sadece silahlı olanların öldürülmesini buyurdu. Ancak nöbetçiler, silahsızları da aç bıraktılar ve 11.000 tanesi öldü. Bütün isyancılar idam edildi. Geri kalanlardan 17 yaş üstü olanlar, Mısır’da madenlere, arenalarda dövüşmeye veya hayvanlara yem olmaya gönderildi. Kuşatmada 1.1000.000 kişi öldü; çoğu Yahudi’ydi. 97.000 esir alındı ancak kent Hamursuz Bayramı için dışarıdan gelenle aşırı doluydu. Bayram kurbanlarının adedinin 255.600 olmasına istinaden Josephus saf ve hastalıksız 2.700.000 kadar kişinin mevcudiyetinden bahsetmekteydi.
Bu kez Romalılar, yer altı tünellerine yöneldiler ve kimi bulabildilerse öldürdüler. Zaten orada 2000 kişi de vahşet ve açlıktan ölü bulunmuştu. John ve adamları sığınma talep ettiler ve ömür boyu hapse mahkûm edildiler. Romalılar kentin varoşlarını da ateşe verdiler ve kentin duvarlarını da yerle bir ettiler. Kudüs, Vespasian’ın imparatorluğunun ikinci yılında yıkıldı. Kent daha evvelden beş kez fethedilmiş fakat Babilliler dâhil iki kez yıkılmıştı. Kuruluşunun 1486 sene sonrası bu son hadise cereyan etmişti. İlk kurucusu, Melhizedek veya ‘Salih Kral’ adlı Kenaanlı bir rahipti. Kente Solima adını takmıştı. Kral David Kenaanlıları kovmuş ve kendi halkını oraya yerleştirmişti. Babilliler bundan 477 sene sonra, Romalılar da Kral David’den 1179 sene sonra kenti yıkmışlardı.
Bu arada çarşıda bir yangın çıktı. İşler çığırından çıkarken vali vekili Ginacus Collega devreye girdi. Vergi kaçakçıları evraklarını yakmıştı, Titus da Yahudilerin artık gidecek yurtları olmadığından orada aynı haklarla kalmasını şart koştu. Titus, Mısır’a giderken Kudüs’ün yıkıntılarını görünce çok üzüldü ve isyanın müsebbiplerine lanet etti. Titus, Mısır’dan Roma’ya giderken 700 tane Yahudi haydudu da yanında götürdü. Bunları kutlama törenlerinde teşhir edecekti. Nitekim Roma’da büyük törenler ve taklar düzenlendi. Savaşın teatral tabloları bile yapıldı. Sonra da altın bir masa, 7 kollu Menora, Tora’nın bir kopyası gibi objeler teşhir edildi. Sonra Vespasian ve Titus savaş arabalarıyla Jüpiter Tapınağına kadar gittiler ve anarşişt Simon oralarda kırbaçlandı ve idam edildi.
Judea’ya vali vekili olarak gönderilen Lucilius Bassus, Roma birliklerini 10. lejyon ile birlikte Machaerus kalesine sevk etti. Bu kale ölü denizin 7 mil batısındaydı. Herod, burada surlar ve kulelerle çevrili bir kent oluşturmuştu; büyük sarnıçlar ve silah depoları da vardı. Romalılar cesur bir kişi olan Eleazar’ı ele geçirdi ve onu çarmıha germekle tehdit edince, yakarışlarına dayanamayan kent halkı teslim olmayı kabul etti. Alt kentte oturanlar gece firar etmeye karar verince Yahudiler onları ihbar etti ve Bassus bunların 1700’ünü katletti, çocuk ve kadınları esir aldı ve teslim olanları da serbest bıraktı. Bu arada Kudüs’ten kaçabilenler civardaki bir ormana sığınmışlardı. Bassus ormandaki ağaçları kestirtti ve ortaya çıkan ve direnen 3000 Yahudi’yi ve generallerini öldürttü. Daha sonra Titus, Judea’yı kendi mülkü ilan etti ve bölgedeki Yahudileri adam başına iki Drahma vergi vermeye bağladı. Sıra artık Massada’ya gelmişti.
Devam edecek…