İki temel hikâyeyi paralel bir kurgu eşliğinde iç içe anlatan, sanat ve hayat üzerine derin düşüncelere dalan senaryo, suçluluk duygusu, ihanet, kaybetme korkusu, vicdan gibi temaların hakkını veriyor. Hikâye içinde hikâye anlatan, şimdiki ve geçmiş zamanı harmanlayan, geriye dönüşlerle izlediğimiz, hayal ve gerçek arasında gidip gelen film, vahşi Amerikan taşrası hakkında, Coen Kardeşler ve David Lynch’in filmlerini akla getiriyor. Koyu bir yalnızlık ve mutsuzluk içinde yaşayan bir kadın üzerinden, film burjuvazi sınıfının çürümüşlüğünü, ikinci öyküdeki zengin aile ile alt katlardaki üç saldırgan üzerinden sınıfsal sorunları ele alıyor. Gözü kara yerel polisi oynayan Michael Shannon’un performansı göz kamaştırıcı.
‘NOCTURNAL ANİMALS’
Yön ve Sen: Tom Ford
Gör. Yön: Seamus Mc Garvey
Müz: Abel Korzeniowski
Oyn: Amy Adams- Jake Gyllenhaal- Michael Shannon- Aaron Taylor- Arnie Hammer- İsla Fisher- Laura Linney- Michael Sheen- Jena Malone
55 yaşındaki Amerikalı ünlü moda tasarımcısı Tom Ford, sinemadaki ilk yönetmenlik denemesi Colin Firth’e Oscar adaylığı getiren ‘Tek Başına Bir Adam/A Single Man’de (2009), bu alanda da başarılı olacağının sinyalini vermişti. Moda yazarı Richard Buckley ile mutlu evliliği olan eşcinsel bir sanatçı olarak, Tom Ford bu filminde bir eşcinsel erkeğin yaşam öyküsünü anlatmıştı.
‘Tek Başına Bir Adam’ orta yaşlı eşcinsel bir İngilizce öğretmeninin sevgilisinin ölümünün ardından yaşadığı travmanın bir gününe odaklanıyordu.
Austin Wright’ın 1993 tarihli romanını senaryolaştırarak sinemaya uyarlayan Tom Ford, yedi yıl arayla kamera arkasına geçtiği ‘Gece Hayvanları/Nocturnal Animals’da iki temel hikâyeyi paralel bir kurgu ile anlatıyor.
Birincisi, gençliğinde yaptığı aşk evliliğini yürütemeyen, sonraları evleneceği yakışıklı bir adam uğruna kocasını haince terk eden Susan’ın öyküsü. İkincisi, terkedilmiş koca Tony’nin yazdığı bir roman aracılığıyla, Susan’dan adeta intikam aldığı paralel öykü.
François Ozon’un, Fassbinder’in, Pasolini’nin filmlerinde olduğu gibi, Tom Ford’un bu filminde de erkek eşcinselliğinin izlerine rastlamak mümkün.
‘Gece Hayvanları’nın bir sanat galerisinde başlayan açılış sahnesinde, mor giysileri içinde gördüğümüz İngiliz aktör Michael Sheen, bir eşcinseli canlandırırken, ana karakter Susan da ilk kocası Edward’a erkek kardeşinin kendisine âşık olduğunu itiraf ediyor.
Wright’ın ‘Tony and Susan’ adlı romanını senaryolaştırırken, Tom Ford konuyu Susan’ın kafasından geçen içsel bir monolog olarak ele almış.
Sanat ve hayat üzerine derin düşüncelere dalan senaryo, suçluluk duygusu, ihanet, kaybetme korkusu, vicdan gibi temaların hakkını veriyor.
Susan kendisine ithaf edilen ‘Gece Hayvanları’ kitabını okurken, Edward’la geçirdiği evlilik yıllarının izlerini buluyor. Teksas doğumlu olan Tom Ford, Edward’ın yazdığı romanın konusunun geçtiği Batı Teksas’ın kendisine çok tanıdık geldiğini, senaryoyu yazmakta zorlanmadığını açıkladı.
BİR ROMAN ARACILIĞI İLE İNTİKAM
Hikâye içinde bir hikâye anlatan, şimdiki ve geçmiş zamanı harmanlayan, geriye dönüşlerle izlediğimiz, hayal ve gerçek arasında gidip gelen filmi Tom Ford izleyicinin kafasını karıştıran bir sinema diliyle anlatmayı tercih etmiş.
Gerçek hayattaki Susan’ı canlandıran Amy Adams’ın kitaptaki anneyi oynayan İsla Fisher’e çok benzemesi, karmakarışık bir kurgu ile anlatılan filmde izleyicinin kafasını daha da karıştırıyor. Ve bu tercihin, gerilimi artırmak için kasten yapıldığını akla getiriyor.
Çırılçıplak, obez, etleri ve memeleri her taraftan sarkmış, itici bedenleriyle sere serpe uzanmış veya dans eden orta yaşlı kadınların bir resmi geçidi ile başlayan filmin açılış sahnesinde, bir enstalasyon izlediğimizi anlıyoruz.
Artık işine eskisi kadar tutkuyla bağlı olmayan galeri yöneticisi Susan Morrow (Amy Adams) evine dönünce, posta kutusunda 19 yıl önce acımasızca terk ettiği eşi Edward Sheffield’in (Jack Gyllenhaal) hiç yayınlanmamış ilk romanının taslağını bulur. Eski eşi kendisinden roman hakkındaki fikrini sormaktadır.
Susan, kendisini aldattığını bildiği ikinci eşi Walter ile sevginin olmadığı, tükenmekte olan bir evlilik sürdürdüğü için son derece mutsuz bir kadındır.
‘Nocturnal Animals’ adlı roman, aile reisi Tony’nin (Jack Gyllenhaal) eşi (İsla Fisher) ve kızıyla (Ellie Bamber) Batı Teksas’a doğru tatile çıkarken ıssız bir otoyolda yaşadıklarını anlatıyor.
Üç otoyol serserisi tarafından taciz edilen, yolu kesilen Tony ailesini koruyamaz, karısı ve kızı kaçırılır, bir müddet sonra ikisinin cesedi bulunur.
Serserilerin elinden kaçmayı başaran Tony’nin hayattaki tek amacı katilleri bulup intikam almaktır. Kanser olduğunu ve yakında öleceğini bilen, gözü kara bir yerel polis olan Bobby Andes’in (Michael Shannon) yardımıyla, Tony amacına ulaşacaktır.
Tony’nin erkekliğini ve iktidarını sorguladığı bu trajik olayda, gerçek bir hayat öyküsü ile hayal ürünü bir hikâyenin iç içe anlatılması, bizlere vahşi Amerikan taşrası hakkında, Coen Kardeşlerin ‘İhtiyarlara Yer Yok’ filmini ve David Lynch’in filmlerini akla getiriyor.
CİLALI AMA ETKİLEYİCİ PSİKOLOJİK GERİLİM
Zengin, ama özel hayatında sorunlar yaşayan Susan, ressam olmaktan vazgeçip Teksas’tan LA’ya taşınıp galeri yöneticiliği yapmaktadır. Kitabın kahramanı, matematik profesörü, mutlu aile reisi Tony’nin hayatı berbat bir hale geldikçe, Susan da geçmişini hatırlar.
Bu tehlikeli duygular onun geleceğini kemirecek ve değişecektir. Romanın, Edward ile yaşadığı sonu kötü biten evliliği ile paralellik barındırdığını gören Susan, kocasıyla ilişkisini sorguladığı bir dönemde çok etkilenir.
Kendisine adanan kitabı okudukça, Susan Edward’la ilişkisini tekrar sorgulayacak ve yaptığı hatalarla yüzleşecektir.
Film, muhteşem bir villada yaşamasına, çok şık giyinmesine rağmen, koyu bir yalnızlık ve mutsuzluk içinde yaşayan genç kadın üzerinden burjuvazi sınıfının çürümüşlüğünü, romandaki zengin aile ile alt katlardaki üç saldırgan üzerinden sınıfsal sorunları ele alıyor.
‘Anna Karenina’ (2012) ve ‘Kefaret/Atonnemant’ (2007) ile Oscar’a iki kez aday gösterilen İrlandalı kameraman Seamus Mc Garvey, birinci sınıf görüntüleri, besteci Abel Korzeniowski imzalı müzik partisyonu ile Tom Ford’un mizansenine katkıda bulunuyorlar.
Son derece anlamlı yüz hatları olan Amy Adams, duygularını diyaloglar olmadan, sadece gözleri, mimikleri ve yüz ifadesiyle aktarma konusundaki müthiş yeteneğini sergiliyor. Evvelce beş Oscar adaylığı olan güzel aktris, bu yıl ‘Arrival’ veya bu filmle şeytanın bacağını kırabilecek mi?
Filmin iki erkek kahramanını canlandıran Jake Gyllenhaal, yaşadığı kalp ve hayal kırıklığını, çaresizliği, çıkışsızlığı bilinen oyun gücüyle yansıtıyor.
Susan’ın sosyetik annesini oynadığı kısacık rolünde Laura Linney klasını konuşturuyor. Otoyol serserilerini oynayan Aaron Taylor- Johnson, Robert Aramayo ve Karl Glusman üçlüsü zaman zaman başrol oyuncularından rol çalan şaşırtıcı performanslarıyla dikkati çekiyorlar.
Oyuncu kadrosunda asıl sürpriz, Jeff Nichols’un fetiş aktörü (‘Sığınak’, ‘Mud’, ‘Midnight Special’) Michael Shannon’dan geliyor.
Zengin insan malzemesi ve görkemli oyuncularıyla öne çıkan, sistemi eleştiren bakış açısıyla ilgi çeken, cilalı ama etkileyici bu psikolojik gerilim filmi Tom Ford’un sinemada kalıcı olacağının sinyalini veriyor.
Bu özgün filmin son Venedik Film Festivalinde Jüri Büyük Ödülünü kazandığını ilave edelim.