Yazım ve senaryo derslerinde öğrencilere, melekler ve şeytanları öğretiriz. Her filmin hikâyesinde; çatışmalara, çapraz ilişkilere, iyi karakterlerle kötü karakterlerin karşı karşıya getirilmelerine ihtiyaç vardır. Hollywood sinemasının birçok senaryosunda da bunu görürüz. Hatta birçok kez ABD başkanları da konu edilmiştir ve Pentagon senaryoları denen bu tür senaryolarda da bahsettiğim melekler ve şeytanlar hep olmuştur. Hollywood sinemasının özellikle bu tür projelerinde genellikle, dünya çapında kötü bir şey olur ve dünyayı Amerika kurtaracaktır. Onun da başında bir başkan vardır ve bu başkan; sempatik, nüktedan, halkını ve dünya halklarını seven, iyi aile babası türünde bir karakterdir. ABD başkanını Hollywood senaryolarında başka türlü görmek mümkün değildir. Bu gelenek, her Amerikan filminde ABD bayrağının görünmesi kadar yerleşmiş bir gelenek hatta bir yerde kriterdir.
Bu tür Pentagon senaryolarında başkanın mutlaka yakın ve uzak düşmanları olur. Kimi zaman Hamas gibi Taliban gibi dehşet ve acımasız bir terör örgütü, kimi zaman dost zannettiği başkan yardımcısı…
Gerçekte de bundan farklı bir şey yok aslında.
ABD başkanı olan kişinin yakınında ve uzağında düşmanları olur. Filmlerdeki gibi, örneğin Obama’ya da imaj organizatörleri; güvenlik görevlisi ile sabah koşusuna çıkmasını, bir evsizin elini sıkmasını, sıradan bir memurun derdini dinlemesini, bir çocukla fotoğraflarının olmasını, eşi ve çocukları ile pozlar vermesini yazarlar ve o da oynar. Ardından bu ‘kısa filmler’ medya aygıtlarına servis edilir.
Başkanın dünya meseleleri yanında, bu senaryolar üzerinden verilecek samimiyet mesajlarına ihtiyacı vardır. Duygular devreye girinceye kadar mesele bu şekilde gelişir. ABD başkanı samimidir, sakindir, dengelidir vs, vs, vs.
Ancak duygular devreye girdiğinde işler değişir. Mesela kendi adayı seçilmediğinde, mesela ulusal bir tehdit altındayken, mesela sponsorları mutlu etme gereği doğduğunda!
İşler değişir. Biçem yenilenir, sertleşir, öfke tavrı genişler. Psikolojik olarak bu adımlar bazen kişisel hatırlanmaları organize edecektir.
***
Örneğin, 2016’nın soğuk bir ocak gecesinde ABD Başkanı Obama, kendi yetkilerine sığınıp Kongre’yi baypas edip yürütmenin yetkisindeki bir kararnameyle “silah edinilmesi” konusunu daraltan bir adım atmayı uygun bulur. Nobel Barış Ödülü sahibi aynı Obama, aynı yılın soğuk bir aralık gecesinde ise apansız bir onayla İsrail’in iç işlerinde yaşananları bu güne kadar pek de başarısı olmayan BM’de onaylanmasını sağlıyor. İsrail Büyükelçisi BM’de “Biz Washington’da bina yapmanıza karışıyor muyuz?” diye sorgularken, dengelere yönelik bir saldırı niteliği taşıyan bu kararın, ne derece düşünülmeden atıldığına da vurgu yapmış oluyor.
***
Hayat gelip geçiyor. Ortadoğu’da yıllardır dinmeyen rüzgârlar ABD’nin de marifeti. Aldığı veya almadığı kararlar Ortadoğu’yu etkiliyor. ABD, Ortadoğu ile ilgili kararlar alırken, iç meselelerinden kat ve kat daha çok düşünmeliyken, bir gecede ve “yangından mal kaçırır gibi” karar üretmesi, üstelik yıllardır kendi başkanlığında reddedilen bir kararı giderayak üretmesi manidardır.
Ancak en acı yanı, BM’nin el kaldırmak marifeti ile aldığı kararların, alanda can kaybı, kaygı, savaş gibi sonuçlara neden olmasıdır. Diğer yandan Obama’yı tarih bu kararla da hatırlayacaktır. Türkiye’de olup bitenleri sıradanmış gibi görüp, FETÖ Terör Örgütü’nün başını, tüm yaptıkları bu kadar gözler önündeyken Türkiye’ye iade etmeyerek bir yerde koruyup gözeten de Obama’dır, Ortadoğu’da nice canlar alan eli kanlı PYD’yi terör örgütü olarak görmeyen de.
Ne yazık ki, halihazırda ABD ve birçok ülkede terör örgütleri listesinde bulunan Hamas Terör Örgütü’nü bu son kararla destekleyen de artık kendisi ve onu temsil edenlerdir!
***
İnsan soyu belki unutur. Unutkandır. Ama tarih unutturmamanın belgesidir. Obama sizce tüm bu yaptıkları ile Nobel Barış Ödülü sahibi bir lider olarak mı hatırlanacaktır? Yoksa eli kanlı terör örgütlerinin önünü almak konusunda dünya ülkeleri ile işbirliği yapmak yerine, bu örgütlere destek verici nitelikte kararlar almış olan bir lider olarak mı?