50 kişilik bir kadro... Kiminin elinde yazılı metin, kiminin elleri havada, kimi elini başına koymuş... Hepsi işine odaklanmış tıpkı profesyoneller gibi... Tarihin tozlu sayfalarından kopup gelen, denizin derinliklerine gömülmüş çığlıkların sesi oldular... GKD Tiyatro ekibi bu yıl Struma adlı oyunu ile henüz sahne almadan konuşulmaya başlandı bile. İshak Alaton’un vefatını takip eden haftalarda proje aşamasında olan oyun hızlıca start aldı. Bugünlerde sadece provaları izlemek mümkün. Repliklerin uçuştuğu salonda oyuncular arasında dolaştım.
Göztepe Kültür Derneği Tiyatro ekibi bu yıl oldukça zor bir projenin altına imza atmaya hazırlanıyor. ‘Struma’ adlı oyun isminden de anlaşıldığı gibi tarihten bir sayfa.
“Bizler, tarihi yaşayanlar ile sohbet etme şansına sahip olanlardan değiliz. Ancak bu açıdan bakıldığı zaman tarihe tanıklık etmek ve bunu geleceğe taşımak misyonuna sahibiz” diye söz başlayan Başkan Doğan Yıldız aynı zamanda yıllarını tiyatroya veren arkadaşları da GKD çatısı altında toplamanın mutluluğunu yaşıyor. Yıldız, “Projenin anlamlı olması hepimizi çok heyecanlandırıyor. Özellikle genç kuşağın tiyatroya olan bakış açısı hepimizi umutlandırıyor” diyor ve devam ediyor: “Bu oyunu Sayın İshak Alaton’a ithaf ettik. Kendisinin bu konu ile ilgili olduğunu birçok söyleşisinde Struma gemisi faciasının perde arkasını anlatmaya çalıştığını biliyoruz. Çocukları Leyla ve Vedat Alaton projeyi duyduklarında heyecanlarını gizleyemediler. Oyunun seyirci ile buluşur buluşmaz büyük bir sinerji yaratacağını düşünüyoruz.”
Bu yıl GKD Tiyatro ekibinin başında olan Leon Menda oyun ile ilgili şunları söyledi: “Tiyatro sahnesinde bir karaktere hayat vermek çok heyecan verici ve eğlencelidir. Bugüne kadar sadece oyuncu olarak görev aldığım GKD Tiyatrosunda bu sene sorumluluk alarak heyecanımı katladım. Oyunun verdiği duygu ile kuvvetli kadro birleşince ben de üstlendiğim görevin zorluğunu hissetmiyorum. Ünlü iken, yapılan baskılardan dolayı yurdunu terk etmeye zorlanan, artık eskisi gibi sanatını icra edememekten dolayı zavallı hale düşen sihirbaz Hayimaçi’yi oynuyorum. İnsanlık adına zor zamanlar geçirmiş olan bu kişilerden birini canlandırmak, o anı yaşamak ve yaşatabilmek ayrı bir deneyim...”
Çiçek Menda hislerini şu sözlerle dile getiriyor: “Çocuklarını bir umut uğruna belirsizliğe uğurlayan gözü yaşlı bir anneyi canlandırıyorum. Gemideki çaresizliği, acıyı hissedecek kadar etkilendim. Üzücü ama gerçek bir proje. Hatırlamak ve unutturmamak adına önemli.”
‘Oyun hayatın kendisi’
Birçok rolde başarılı karakterler çizen Lili Duenyas bu kez onca zenginliğine rağmen yüreğindeki hasretleri hiç dinmeyen, geç de olsa hayatının derslerini alan bir kadını canlandırıyor ve “Bu oyun hayatın ta kendisi” diyor.
Deyvi Molinas ise “Hem tarihi hem de böylesine acı dolu bir hikâyede rol almak çok ama çok zor. Ancak GKD ekibiyle bir şeyler paylaşmak da bir o kadar gurur verici. Canlandırdığım karakteri, Yani Pandelis’i oynarken bugüne kadar hiç zorlanmadığım kadar zorlandım. Aslında yardım etmeye çalışan ve bunu yaparken para kazanan bir insan mı, yoksa gözü paradan başka bir şey görmeyen bir sahtekâr mı tartışması günümüzde hâlâ devam ediyor. Hepimiz bu oyun için çok emek verdik. Seyircinin çok duygulanacağına eminim. Yolumuz açık, alkışımız bol olsun” diyor.
Genç neslin temsilcisi Refi Chaban ise “Olaylara tarihsel açıdan baktığınız zaman kelimeleri yan yana getirmek çok kolaydır. ‘Şubat 1942’de günlerdir Karadeniz limanında bekletilen Struma gemisi patlatıldı. 700 kişi hayatını kaybetti.’ Hemen öbür satıra veya kanala geçeriz ve yukarıdaki bilgi bizim için entelektüel bir bilgi olarak kalıverir. His yoktur, duygu yoktur, hayat yoktur, gerçeklik yoktur, sıcaklık yoktur. İş o ölenlerden birinin bireysel hikâyesini dinlemeye gelir, işte o zaman gerçeklik vardır, sıcaklık vardır. Artık olayın tanığı olmuşuzdur; bundan böyle olaydan kendinizi soyutlayamazsınız. Hikâyede kendi hayatınızdan ortak noktalar görür; bir an ‘Ben olsam ne yapardım?’ diye düşünmeye başlarsınız. Struma’da bireysel olayları ele almaya çalıştık. Struma’yı sadece entelektüel bilgi olmaktan çıkarıp can vermeye, sıcaklık vermeye, duygu vermeye çalıştık. Ben Marsel… Doğduğum topraklardan ailemi ve kız arkadaşımı bırakmak zorunda bırakılan, umutları olan genç bir adam… Sonumu biliyorsunuz, ya yaşadıklarımı?” diyor.
Yosi İle Refi gerçek hayatta iki kardeş. Yosi Chaban da oyun için “Kendi özüne düşman birini canlandırmak pek de kolay olmadı. Tiyatronun asıl keyfi de bu aslında” diyerek hislerini paylaşıyor.
Gabi Behiri ise oyundaki karakteri ile ilgili şunları dile getiriyor: “Mark kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir genç. Struma’ya da sadece hayatına devam etmek adına bindi. Fakat gemide Sofya’ya âşık olmasıyla bütün bakış açısı değişti. Hayata daha olumlu bakmaya ve yaşamına daha fazla tutunmaya başladı. Artık kaybedecek çok değerli bir varlığı vardı ve onunla ömrünü geçirmek için her şeyi yapardı.”
Beno Levi, GKD Tiyatrosunun kuruluş yıllarını hatırlayarak konuşuyor: “Yıllar sonra tekrar Göztepe Kültür Derneği çatısı altında tiyatro faaliyetinde bulunmaktan büyük bir zevk duyduğumu belirtmek istiyorum. Oyunda rolüm çok kısa ama bir o kadar da anlamlı. Ayrıca bu yıl, askerlik dönemim, hariç derneklerde faaliyet gösterdiğim 45. yıl. Bu yüzden yeniden tiyatroya dönüşümün gençlerle birlikte olması daha da keyif verici. Oyunumuzun başarılı olacağına inanıyorum. Tüm rol arkadaşlarıma bol alkışlı günler dilerim.”
GKD tiyatro ekibinde yıllarca çeşitli roller ile karşımıza çıkan Yusuf Adoni’ye kulak verelim: “Robert umuda yolculuğa çıkar, eşine istediği hayatı sunmayı hayal etmektedir. Umuda yolculuk kapısını araladığında İstanbul sahilleri ona ve diğerlerine hiç beklemedikleri bir sürpriz hazırlamaktadır.” Yusuf Adoni’nin hem komedi hem de dram konusunda oldukça yetenekli olduğunu bildiğimiz için rolünde başarılı olacağından şüphemiz yok.
Yıllarca GKD’de gönüllü bir aile
Yıllarca GKD sahnesinde kılıktan kılığa giren bir gönüllü aileden bahsetmek istiyorum; Diana-Sami Gabay çifti bu kez bir gerçeğin peşindeler. Diana, yaşlı kocası ile bindiği Struma gemisinde umudu dua ile karşılayan bir kadın, Sami ise kaptan rolünü üstlendi. “Kaptan bu oyunda sağlam bir karakter, yolcuları sağ salim karaya ulaştırmaya çalışan, moral deposu biri.”
Viki Toledo, “İki kardeşin Nazi zulmünden kurtulması için, sadece umut ederek onları belirsizliğe uğurlayan, gelecek bir haberi hasretle bekleyen, belki de bu gidişin çocuklarının son yolculukları olduğunu yüreği parçalanırcasına hisseden gözü yaşlı bir anneyi canlandırıyorum. Rol gereği olsa da, o gemideki insanların çaresizliklerini, acılarını hissedecek kadar etkilendim. Böylesine üzücü ancak gerçek olan bir projede yer almak, bir nebze de olsa hatırlamak ve unutturmamak adına benim için çok önemli. Struma, Yahudi olmanın bedeli” diyor.
Nedim Pinto bu oyunda Dr.İzak Lorin rolünde. “Bugüne kadar oynadığım roller arasında en zor olanı çünkü o zamanı yaşamak, yaşatmak, hissetmek, hissettirmek, göstermek zorundasınız. Dünyada birçok dram yaşandı ve yaşanıyor ancak biz bunların birçoğunu göremiyoruz, sadece anlamaya, empati kurmaya çalışıyoruz. Struma’da yaşanan çaresizlik ve dram bence yaşanmış en büyük utançlarından biri. Umarım bu oyun insanlara dostluğu, birbirine güvenmeyi ve sevgiyi öğretir” diyor.
Beto Çakon’u GKD sahnelerinde güçlü rollerde gördük. Kimi zaman ağlattı, kimi zaman güldürdü; bu kez ise motoru tamir etmek için çağırılan bir usta. Karakterini “açgözlü ve fırsatçı” olarak tarif ediyor.
Simon Brod’u oyunda Meno Malki canlandırıyor. Adı Struma faciası ile birlikte anılan bu karakter için Malki, “Onur duyduğum bir karakter. İyiliksever, adam gibi adam tabirine uyan bir kişilik” diyor.
Hayati Bahar ise eski bir asker, gelenek ve göreneklerine bağlı sert ama şefkatli bir baba. “Verdiğimiz kararları sorgulamak pek de kolay değildir. Hele bu kararlar yaşam ile ölüm arasında bir çizgide ise” diyerek duygularını dile getiriyor.
Heyecan dorukta
Moiz Pinto hislerini şöyle dile getiriyor: “Yıllardır belki de korkularımızdan kaynaklı dile getiremediğimiz Struma olayında yeteri kadar bilinmeyen ve duyulmayan birçok bilgiyi bu oyun vesilesiyle duyurma fırsatımız olacak. Ekip olarak hepimiz çok heyecanlıyız, zira üstlenmiş olduğumuz misyonun bir oyundan çok daha fazlası olduğunun bilincindeyiz. Artık sona yaklaştık ve sahne almamıza sayılı günler kaldı. Konunun daha geniş kitleler tarafından bilinir olması çok önemli. Çıkarmaya çalıştığımız sesin çığlığa dönüşmesi için desteklerini bekliyoruz.”
Sendi Bahar, ailesini arkasında bırakıp yeni bir hayata atılan genç kızın hikâyesini aktarıyor ve “Yenilikler bizi hep heyecanlandırır. Ama bu kızın hikâyesindeki ‘yeni’ pek de bizim hayatlarımızdaki yeni ile uyuşmuyor. Kendimi bu kızın yerine koymak hem çok zor hem çok sürükleyici. Hiç yaşamadığım bir dönemde, hiç hissetmediğim duyguları öyleymiş gibi oynamak zor. Bir taraftan bu duygulara kurmaya çalıştığım empati süreci çok sürükleyici...” diyor.
Yönetmen Aksel Bonfil
Oyunun yönetmen koltuğunda genç yaşına rağmen başarıları ile bizleri gururlandıran Aksel Bonfil bulunuyor. Bonfil, “Pek az kimsenin bildiği, üstüne konuşmadığı, ama bir o kadar da acı ve önemli bir olay Struma. Dünyanın tartışmakta olduğu göçmen sorununun 1940’larda yaşanmış örneklerinden sadece biri. Masum insanların yuva arayışı. Bir nebze de olsa onların gözünden bakmaya gayret ettik dünyaya. Bunun pek mümkün olabileceğini zannetmiyorum haliyle ama o yaşananları anlamaya çalışmak, bunun üstüne mesai harcamak insana çok fazla soru sorduruyor. Bu güzel bir şey. Cevap bulabiliyor muyuz? Meçhul. Oyunu yazarken meselenin politik kısımlarından tamamen uzak durmak istedim. Bu bilinçli bir tercihti. Çünkü suç, taraf, ihmaller, çıkarlar gibi şeylerin haybeye tartışmalar olduğunu düşünüyorum. Oradakilerin yaşadığı insanlık dramından daha önemli ne olabilir? Günün sonunda yitip giden hayatlardan başka bir şey kalmıyor geriye. Bir çözümse aranan, bu birbirimizi sevmekten başka ne olabilir?” diyor.
Yönetmen: Aksel Bonfil
Yönetmen Yardımcısı: Roza Menda
Ses ve Işık: Vedat Gezer
Sahne Amiri: Tuna Pinhas-Roza Menda
Müzik: Sabi Saltiel
Makyaj: Zelda İpekoğlu
Çocuk Oyuncular
İgal Halet, Nesya Ovadya, Karla Eli, Mayra Baruh, İzak Mulinas, Milen Benaroya, Ronit Kohen
Seyirciye sadece düşünmek ve alkışlamak kalıyor…