Bahçekapı’da bir Yahudi mabedinin hikâyesi
Önder Kaya
İstanbul, esnaf lokantaları ile meşhur bir şehir. Lokantalar aynı zamanda ilim mahfili işlevi de görürdü. Gazeteciler, edipler, akademisyenler dostlarına burada randevu verir, hem yemek yer hem de sohbet ederlerdi. Bazı lokantalar ise hizmet verdikleri mekân ile akıllarda kalırdı ki, bunların arasında Ege Yemek Lokantası ilk akla gelenlerdendir. Bu lokanta eski bir sinagogdan çevrilme binada hizmet verdiği için Babıali mensupları arasında ‘Havra’ olarak bilinirdi. Hakkında ne yazık ki çok da fazla bilgimizin olmadığı bu mekân hakkında derleyebildiğim bilgileri paylaşıyorum.
İstanbul, esnaf lokantaları ile meşhur bir şehir. Ne yazık ki nitelikli lokantaları her geçen gün azalsa da, İstanbulluların damak tadına hitap eden lezzet duraklarını hâlâ bulmak mümkün. Kesenize uygun olarak buralarda karnınızı rahatça doyurabilirsiniz. Bu lokantaların bir kısmı ismen yaşarken, bir kısmı el değiştirmiş, bazısı da eski görkemini kaybetmiş vaziyette. Bir dönem cumhurbaşkanından, sıradan bir emekçiye kadar herkes karnını bu lokantalarda doyururdu. Lokantalar aynı zamanda ilim mahfili işlevi de görürdü. Gazeteciler, edipler, akademisyenler dostlarına burada randevu verir, hem yemek yer hem de sohbet ederlerdi. Mesela eski devirlerde Muallim Naci ve onun çevresinde yer alan Şeyh Vasfi, Muallim Feyzi gibi isimler Direklerarasındaki çaycı Reşid’in dükkânına, Abdülhak Hamid Tarhan İstiklal Caddesindeki pastane, lokanta ya da kulüplere, Ahmet Rasim Kadıköy’de Papazın Bağı ile Şifa Bahçesine devam ederlerdi.
Lokantacılar türlü türlü halleriyle tanınırdı. Mısır Çarşısındaki lokantası ile şöhret bulan Pandeli usta, Harbiye’de öğrenci iken tanıdığı Atatürk’e cumhurbaşkanı olduğu dönemde eski zamanlardan kalma alışkanlıkla “Paran yoksa sonra verirsin” demesi ile tanınırdı. Müşterileri arasında Celal Bayar, Adnan Menderes, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay da vardı. Fahrettin Kerim hem Pandeli’ye hem de ucuz ve lezzetli yemekleri ile tanınan Deli Hafız’ın Cağaloğlu’ndaki Fettah lokantasına giderdi. Lokantanın sahibi olan Hacı Fettah Efendi yemeklerine şaka yollu da olsa laf edenleri elde kepçe dükkânından kovması “Ve sen ne anlarsın yemekten, sana yemek memek yok!” demesi ile bilinirdi.
Bazı lokantalar ise hizmet verdikleri mekân ile akıllarda kalırdı ki, bunların arasında Ege Yemek Lokantası ilk akla gelenlerdendir. Bu lokanta eski bir sinagogdan çevrilme binada hizmet verdiği için Babıali mensupları arasında ‘Havra’ olarak bilinirdi. Turhan Tan 1938’de kaleme aldığı bir yazısında bu ismi kendisinin verdiğini iddia ederek şunları söyler: “Bugün o havrada yemek veriliyor, içki içiliyor. Lakin duvarlardaki mihraplar gene yerli yerinde duruyor. Vakti ile kim bilir kaç hahamın sırtlarını dayayarak Tevrat okuduğu bu mihraplara baktıkça eski devirlerde mabedi ev, evi mabed yapmak suretiyle devlete oynanan oyunları hatırlatmaktan geri kalamıyorum ve o lokantaya gasıpların yüzüne tükürür gibi ‘havra, havra’ demekten kendimi alamıyorum.” Tan, yazısında ayrıca yapının lokanta olmadan önce bir şekilde özel mülke geçerek bir müddet depo olarak hizmet verdiğinden de bahseder.
Hakkında ne yazık ki çok da fazla bilgimizin olmadığı bu mekân hakkında derleyebildiğim bilgileri paylaşmak istedim. Bahçekapı’da Nimet Abla gişesinin iki bina yanında yer alan bu sinagogun tarihçesi hakkında net bir kayda ulaşamadım. Turhan Tan, mabedin varlığını 16. yüzyılda burada var olan Yahudi yerleşimine kadar çıkarır. Bilindiği üzere III. Murat’ın eşi Safiye Sultan Bahçekapı’da kendi adına abidevi bir cami inşasını başlatır. Lakin oğlu III. Mehmet’in ölümü üzerine torunu I. Ahmet’in tahta çıkması ile birlikte hem Gözyaşı Sarayı olarak anılan Bayezid’deki Eski Saray’a gönderilir hem de elinin altında bulunan büyük gelir kaynaklarını kaybeder. Zaman içinde yarım kalan cami inşaatı unutulur gider. Ta ki 17. yüzyılda bir başka valide sultan olan Hatice Turhan Sultan bu yapıyı ele alana kadar. Cami inşasını tekrardan başlatan Turhan Sultan, bölgede oturan Yahudileri de Hasköy’e sevk ettirir. Buradaki pek çok yapı ve yerleşim alanı istimlak edilerek boşaltılır. Ancak mabedin bu süreçteki durumu hakkında bir malumatım ne yazık ki yok. Zaten hali hazırdaki yapı son derece yeni... İhtimal ki 19. yüzyıl sonlarından kalma. Eğer bir devamlılık söz konusuysa, o zaman burada var olduğu düşünülen yapı yanmış ya da yıkılmış ve yerine bugünkü bina inşa edilmiştir.
Naim Güleryüz buradaki sinagogu çok yaşlı cemaat üyelerinin hatırladığından bahseder. Hatta bazı kişiler buradaki mabedin Karay Yahudilerine ait olduğunu söylemekte. İstanbul Esnaf Lokantaları üzerine Sevim Gökyıldız eliyle yapılan bir çalışmadan da mekânın 1927’de İbrahim Düz tarafından Ege Yemek Lokantası olarak işletilmeye başlandığını öğreniyoruz. Şu halde mekân çok daha önceleri mabed olarak kullanılmaktaydı.
Sinagogun bulunduğu yapı Cumhuriyetin ilk yıllarında ciddi bir yıkım tehlikesi de geçirir. İstanbul Belediyesi tarafından Yeni Cami’nin siluetini ortaya çıkartmak için bu mabedin çevresindeki pek çok yapının yıkımına girişilir. Ancak yıkım işlemi bu alana kadar gelir ve daha ileri gitmez. Böylece sinagog, yıkımdan kurtulur.
Yukarıda da belirttiğim üzere bir dönem depo olarak hizmet veren bina, sonradan Ege Yemek Lokantasına dönüştürülmüş ve 90’larda da kapanmıştı. Lokanta bir süre öncesine kadar bu mekâna çok yakın, başka bir adreste ve aynı isimle faaliyet gösteriyordu. 90’ların başında emektar döner ustasını kaybeden ve kapanan lokanta, sonradan Eminönü Borsa Lokantasında çalışmış ve Ege Lokantasında da görev yapmış Mustafa Kuvancı ve Ali Çatal tarafından Kömürcü Bekir Sokak no: 1’de açılmıştı. Balık yemekleri ağırlıklı, 8-10 çeşit sebze ve 3-4 çeşit zeytinyağlı çıkaran bir müessese olarak hizmet veriyordu. Ancak burası da birkaç sene önce kapandı.
Havra’nın olduğu bina mı? Ege Lokantası buradan taşındıktan sonra bina 90’ların ortasında ünlü iş adamı Erol Aksoy tarafından satın alınarak İktisat Bankası’nın Bahçekapı şubesi olarak kullanıldı. Şimdilerde ise Nimet Abla gişesinin hemen yanında pek çok semtte şubesi olan bir giyim mağazası olarak hizmet veriyor. İçine girdiğinizde özellikle kasa ve deneme odalarının bulunduğu bölümde sinagog mimarisinin bazı unsurlarına tesadüf etmeniz ise hâlâ mümkün. Ancak bir zamanlar içinde olduğunu düşündüğüm süslemeler ve sembolleri görmek için hayal gücünüzü epey zorlamanız gerekecek.
İstanbul hızlı bir değişim yaşıyor ve bu değişim sürecinde şehrin hatıraları da zamana yenik düşüyor. Bu vesile ile adını bile bilemediğimiz bu sinagogu da bir şekilde gündeme getirmek faydadan hali olmasa gerek.
KAYNAKÇA
Sevim Gökyıldız; İstanbul’un Esnaf Lokantaları, İstanbul 2009
Naim Güleryüz; “Fetih Öncesi ve Feth-i Hakani Sonrası İstanbul’da Musevi İbadethaneleri”, Osmanlı İstanbul’u, II, (Ed: Feridun Emecen), İstanbul 2014, s. 439-454
Naim Güleryüz, İstanbul Sinagogları, İstanbul 1992
M. Turhan Tan; “Havra”, Cumhuriyet, 15 Ekim 1938, s. 5