Ulama, ‘kauçuk topla oynamak’ anlamında Aztekçe bir sözcüğün Latin harfli versiyonu.
Başlıkta harf hatası var gibi görünüyor değil mi ? Aslında yok ama olabilirdi de!
‘Ulema’ sözcüğü Arapça ve ‘alim’ sözcüğünün çoğulu. Müslüman ükelerde din alimlerinden oluşan bir sınıf bu ulema. Osmanlılarda başına Şeyhülislam getiriliyor. İslama ne uygun, ne değil bu sınıf biliyor ve fetva veriyor.
Tarihte bu ulema sınıfı iktidar savaşlarında bir takım oyunların içinde olmuş mu olmamış mı bilmiyoruz. İnsan olduklarına göre olmuş da olabilir. Biz gelelim Ulama Oyunları’na !
Sene 1485…
İspanyol denizci Hernan Cortes dünyaya gelir. Kristof Kolomb’un Hindistan zannederek Yeni Dünya kıyılarına ayak basmasına daha yedi sene vardır.
Hernan Cortes dünya spor tarihini değiştirecek bir hareket yapacaktır fakat kendisine sonra geri dönelim.
Kolomb ilk seyahatini 1492’de ve ikincisini de 1493’te yapar.
Toplam dört seyahat yapacak ve 1502 ile defteri kapayacaktır.
“Toplar yere atılınca nasıl havaya zıplıyor inanılmaz. Hiç kimse nedenini anlayamadı!”
Bu cümleler, İspanya Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru V.Charles ya da V.Carlos’un İtalyan asıllı saray tarihçisi Pedro Martir de Anghiera tarafından yazılmış. Kolomb’un 1493 yılındaki ikinci seyahatinden getirdiği sayısız değerli eşya arasında bulunan bir toptan bahsediyor !
Kauçuk bir top bu. Yazılanlara göre 30 cm çapında ve 2-3 kg ağırlığında. Bilindiği gibi kauçuk ağacı Orta ve Güney Amerika ile Meksika bölgesinde yetişiyor.
Anlaşılan Kolomb’un kauçuk topları eşya olarak kalmış ve hiç kimse bunlarla bir spor yapmayı düşünememiş.
Fakat 35 sene sonra başka bir denizcinin dikkatini çekmiş. İşte geldik Hernan Cortes’e. İspanyol denizci özellikle Meksika’yı baştan aşağı fetheden ve daha da ötesinde Aztek’leri kelimenin tam anlamıyla ‘bitiren ve yok eden’ adam olarak tarihe geçmiştir.
Kauçuk topu hayatında ilk defa gören ve hayret eden V.Carlos’un huzurunda bu defa başka bir gösteri vardır.
Sene 1528…
Cortes bu defa yanında bir grup çıplak ‘vahşi sporcu’ getirir!
Yeni Dünya’nın zengin hediyeleri ile egzotik kakao içeceklerini yudumlarken iki takım halinde Aztek’lerin sihirli bir zıplayan top ile oynadıkları oyunu seyrederler. Avrupalılar topa yabancı değildir. İçi tüy ya da bez dolu deri sargılı toplarla tenis ve futbol gibi oyunları bilirler fakat böyle yere değince havaya zıplayan bir top bilinen bütün kurallara aykırıdır ve görülmüş şey değildir. Yeni Dünya’nın çıplak vahşileri topu yere değdirmeden, el ve ayaklarını kullanmadan fakat diz, kalça, karın ve göğüs bölgesiyle topu sektirmekte, pas vermekte ve ortası delik bir taşın içinden geçirmeye çalışmaktadır.
Henüz futbol sektörü ortada yoktur, İspanyol takımları diye de birşey yoktur. Dolayısıyla Aztek sporcularını transfer etmek isteyen kimse de olmamıştır !
Gösteriyi seyredenler ne bu oyunun adının ULAMA olduğunu ne de kendi zamanlarından 3000 yıl öncesine ait ritüelik bir oyun olduğunu hiç bilmediler.
Yine de kauçuk maddesinin özellikleri anlaşıldı, sayısız kullanım alanı bulundu ve tabii ki tenis, futbol, voleybol, basketbol ve beyzbol gibi sporların çehresi değişti.
Günümüz sporu Hernan Cortes’e ne kadar teşekkür etse azdır.
Peki neymiş bakalım bu Ulama!
Öncelikle Ulama ‘kauçuk topla oynamak’ anlamında Aztekçe bir sözcüğün Latin harfli versiyonu.
MÖ 2000 yıllarına uzanan bir tarihte Mesoamerica denilen bölgede yani Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının birbirine bağlandığı Meksika, Belize, El Salvador, Nikaragua, Guatemala, Honduras ve Kosta Rika’yı kapsayan verimli toprakların kutsal oyunu.
MÖ 7000 yıllarında bugün neredeyse onlarsız yapamadığımız domates, mısır, kakao, fasulye, kabak, biber gibi sebzeler ile hindi ve hatta evcilleştirilmiş köpek cinslerinin de bölge insanlarına sunulduğu topraklar bunlar.
Arkeolojik kazılarda MÖ 1600 yıllarına ait kauçuk toplar ve MÖ 1200 yıllarına ait topla oynayan figürler bulunmuş. Daha da ilginci bu kazılarda 1500 kadar da oyun sahası ortaya çıkarılmış.
1500 taş zeminli özel saha bulunduğuna göre çok popüler bir oyun olmalıdır. Seyircilerin maçları seyrederken geyik eti yedikleri ve yanında da fermente edilmiş mısırdan yapılan bir içki içtikleri yine antik kayıtlardan çıkan bilgiler. Bugünkü hamburger-bira kombinasyonu gibi sanki.
Oyunun kaynağının bölgedeki Oltekler olduğu sanılıyor çünkü yaşadıkları topraklarda zengin kauçuk ormanları bulunuyor. Hatta Olmekler yerel dilde ‘Kauçuk Adam’ anlamına geliyor.
‘I’ şeklinde taş zeminli bir sahada oynanan oyunun günümüze benzer kuralları olduğu bulunmuş. ‘I’ harfinin üst ve alt parçalarının takımların ceza sahası olduğunu ve ortadaki bölümün de oyunun gerçekleştiği alan olarak düşünün. Seyirciler de bu orta alanın iki tarafında yer alıyor. Topa el ve ayakla temas etmek yasak, topu yere düşüren takım rakibin hanesine puan yazdırırken, rakip sahanın son çizgisinden geçiren de, yerden 3 m yüksekte asılı ortası delikli bir taşın içinden topu geçiren de sayı kazanıyor. En az 5 kişilik takımlarda bütün oyuncular eldiven ve koruyucu parçalar kullanmasına rağmen 4-5 kg ağırlığında ve voleybol topu ölçülerindeki dolu kauçuk topun ve taş zeminin de düşmelerde
sakatlanmalara neden olduğu anlaşılmış. Topun çeneye ve vücudun diğer yerlerine çarpması nedeniyle ölümler olduğu da biliniyor. Spor endüstrisi henüz bugünkü şeklini almadığı için maçlar her hafta sonu oynanmıyormuş, tabii televizyon ya da radyo yayını falan da hayallerde bile görünmüyordur. Halkın kutsal kabul ettiği günlerde mutlaka sergilenmesi gereken ritüelik bir performans olduğu anlaşılıyor. Spor endüstrisi belki yokmuş ama bahis çok yaygınmış. Özellikle Azteklerin evlerini dahi bahse yatırdığı söyleniyor. Daha da kötüsü çocuklarını bahis malzemesi olarak kullanmaları tabii.
Bazı versiyonlarında raket benzeri tahtaların kullanıldığı da bu spora ait bilgiler arasında.
Çok sert ve ölümcül bir oyundan bahsediyoruz.
İnanışlara göre oyun sahası her maçtan önce kutsanıyor ve tanrılara adanıyor. Maçı kaybedenleri ise ölüm bekliyor ! Arkeolojik kazılarda ve figürlerde kaybeden tarafın oyuncularının tanrılara kurban edildiği, kafalarının kesildiği görülüyor. Hatta bu kafalarla bir oyun daha oynanıp kapanış gösterisi yapıldığı sanılıyor. Bazı bölgelerde ise sadece kaybeden takımın kaptanı kurban edilirken, bazılarında da oyun esirler arasında oynanıyor ve yine kaybedenler kurban ediliyor.
Maya inanışına göre ne kadar çok Ulama oynanırsa toprakları o kadar verimli olurmuş.
Hayatta kalma savaşı gibi bir oyunun bu kadar sert geçmesi ve oyuncuların ölme pahasına topun peşinde olması bu yüzden anlaşılabilir.
Mesoamerika bölgesinin yeni sahipleri İspanyollar, ulama oyunlarını putperest bir eğlence olarak gördükleri için 1585 yılında yasaklıyorlar.
Günümüzde Ulama Oyunları sadece Meksika’nın bazı izole bölgelerinde oynanıp hayatta kalmaya çalışan bir kültür mirası olarak karşımıza çıkıyor. Fakat Ulama efsanesi hayatımızın her yerinde. 500 yıl önce Avrupa’nın yok ettiği medeniyetin Avrupa’yı fetheden top oyunu tenisten basketbola ve futbola kadar modern zamanların vazgeçilmez gösterisi artık. Basit bir top ile Avrupa’nın dikkatini çeken kauçuk ise nerelerde neler yapıyor düşünün.
3500 yaşında bir kauçuk top dünya sporunun geleceğini işte böyle değiştirdi.