Türkiye ve Holokost çalıştığım sürede onlarca kişi ile röportaj yaptım, tanıkların anlatılarını topladım, ayrıca Fransa’da Sefaradlar için bir anı kitabı hazırlayan ve üye olduğum “Muestros Dezaparesidos” girişimi de hayatta kalan Sefarad Yahudileri ile 80’nin üzerinde röportaj gerçekleştirdi.Bu tanıklıkların bazılarını paylaşmak beni ayrıca mutlu ediyor.Nazi döneminde Avrupa’da, yani Almanların kontrolü altında bulunan pek çok ülkede Türkiyeli Yahudiler yaşıyordu. Bunların çoğu Avrupa’ya göç etmişti.Bu göç, 19. yüzyılın son on yılında başladı. Ama ağırlıklı olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, burada uygulanan Türkleştirme politikalar yüzünden 1920’li ve 30’lu yıllarda onbinlerce Yahudi Türkiye’yi terk etti, Kuzey ve Güney-Amerika’ya ve Avrupa’ya gitti.Sadece Fransa’da yaşayan Türkiyeli Yahudilerin sayısı 20 bin olarak tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra Belçika, İtalya, Hollanda ve Almanya’ya gidenler de oldu. Ayrıca Viyana, yani Avusturya’da, 18. yüzyıldan itibaren bir Türk Sefarad cemaati vardı. CORRY GUTTSTADT - www.bianet.org
Türkiye ve Holokost çalıştığım sürede onlarca kişi ile röportaj yaptım, tanıkların anlatılarını topladım, ayrıca Fransa’da Sefaradlar için bir anı kitabı hazırlayan ve üye olduğum “Muestros Dezaparesidos” girişimi de hayatta kalan Sefarad Yahudileri ile 80’nin üzerinde röportaj gerçekleştirdi.
Bu tanıklıkların bazılarını paylaşmak beni ayrıca mutlu ediyor.
Nazi döneminde Avrupa’da, yani Almanların kontrolü altında bulunan pek çok ülkede Türkiyeli Yahudiler yaşıyordu. Bunların çoğu Avrupa’ya göç etmişti.
Bu göç, 19. yüzyılın son on yılında başladı. Ama ağırlıklı olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, burada uygulanan Türkleştirme politikalar yüzünden 1920’li ve 30’lu yıllarda on binlerce Yahudi Türkiye’yi terk etti, Kuzey ve Güney-Amerika’ya ve Avrupa’ya gitti.
Sadece Fransa’da yaşayan Türkiyeli Yahudilerin sayısı 20 bin olarak tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra Belçika, İtalya, Hollanda ve Almanya’ya gidenler de oldu. Ayrıca Viyana, yani Avusturya’da, 18. yüzyıldan itibaren bir Türk Sefarad cemaati vardı.
Göç edenlerin dışında bir de Türkiye’nin komşu ülkesi Yunanistan, Bulgaristan ve Rodos adasında, yani eski Osmanlı topraklarında Türk vatandaşı olan Yahudiler yaşıyordu.
Toplam 25 bin ile 30 bin civarında insandan söz ediyoruz, bu rakam bugün Türkiye’de yaşayan Yahudilerin nerdeyse iki katıdır ve o dönemde de birçok ülkelerin Yahudi nüfusundan daha fazladır.
Türkiyeli Yahudilerin bazı “tipik meslekleri” vardı; halıcılık, tekstil ve işportacılık. Ancak içlerinde serbest mesleklerde çalışan, üniversite eğitimi alan veya sanatçılar da yer alıyordu.
Bunlardan biri, 1899 İstanbul doğumlu ve Alman Lisesi mezunu Fernando Gerassi’ydi.
Almanya’da felsefe okudu, ardından Fransa’da başarılı bir ressam olan Gerassi, dönemin sol entelektüellerindendi ve bir antifaşist olarak İspanya İç Savaşı’na katılmıştı.
Fransa’da dönemin en ünlü müzisyenlerin biri olan Ray Ventura da Türkiye kökenliydi.
Avrupa’ya gelen Türkiyeli Yahudiler gittikleri yerlerde kendi cemaat ve derneklerini kurdular.
Paris’teki Rue Popincourt’daki en eski Türk Yahudi Sinagogu onların eseri. Sadece Paris’te dört ayrı sinagog kurmuşlardı.
Fransa’nın birçok şehrinde ve daha önce saydığım Avrupa kentlerinin her birinde bir cemaat ve sinagog kuruldu. Bunun dışında 1930’lu yıllarda Fransa, Sefaradların yeni kültürel merkezi oldu.
Oysa bundan önceki 500 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu Seferadlar için böyle bir konuma sahipti. Bu kültürel faaliyetlerde çok sayıda Türkiyeli Yahudi öncülük yaptı. (Bazı isimleri vermek gerekirse: Ovadia Camhy, Nissim Oavadiya, Robert Mitrani sayılabilir.)
Corry Guttstadt
http://bianet.org/bianet/yasam/183026-holokost-u-yasayan-turkiyeli-yahudiler
Bana öyle geliyor ki, genel geçer nitelikte bir barış iklimi trendi olsa da Türk-Musevi ilişkileri (özellikle de Cumhuriyet döneminde) öyle sıfır sorunlu bir çerçevede ele alınamaz. Doğrusu da budur, (sosyolojinin marifetiyle arz edelim) işin 'doğası' da budur, 'doğalı' da! İşte, tam da kendi geçmişimizle yüzleşirken karşımıza bu kitap çıkıyor. Türkiye, Yahudiler ve Holokost, Corry Guttstadt (İstanbul: İletişim, 2012), 614 sayfa... Akademik arka planının yanı sıra ırkçılık karşıtı bir aktivist olan yazar, bu müthiş dokümantervari çalışmasında, kendi tabiriyle “iki dünya savaşı arasındaki dönemde Türkiye Yahudilerinin Avrupa'da büyük bir çeşitlilik gösteren ve soykırım esnasında ortadan kaldırılan varlığını hatırlatmak" istemiş. Eh, doğrusu bunu da iyi başarmış.
Girişte 'uyum ve dışlama' sarkacındaki Türkiye Musevilerinin 1940 öncesi konumlarını, daha sonraki bölümlerde ise Türkiye dışında yaşamaya karar vermiş Seferdim Yahudilerinin ülke ülke Nazizm'den nasıl etkilendiklerini, son bölümlerde de 2. Dünya Savaşı sırasında Milli Şef Türkiye'sinin (a) Yahudi vatandaşlarına (b) Avrupa'daki Türkiyeli Yahudilere yönelik iç ve dış siyasetlerini incelemiş.
İnönü devrinde Türkiye'nin 'Dış Musevilerini' Holokost'tan kurtarmak üzere iltica ve Filistin/ İsrail'e göçlerini desteklemede pek gayretli olmadığını, bu çerçevede gösterilen iyi niyetli girişimlerin Avrupa'daki Türk diplomatlarının kişisel açılımlarından kaynaklandığını savunmaktadır yazar. Ankara'nın bu alandaki 'isteksizliğinin' de 'sadece göçmenlerden duyulan korkuya' dayanmadığını, İnönü iktidarının 'bariz bir Yahudi karşıtı karakter içerdiğini' vurgulamaktadır (s.222). Kısacası Türkiye, Cumhuriyet döneminde Musevilere Osmanlı kadar kucak açmamıştır gibi ezber bozucu bir değerlendirme yapmaya zorluyor bizi Guttstadt'ın araştırması… Tabii, nihai bir değerlendirme için Stanford Shaw'ın Turkey and Holocaust (Basingtake, 1993) adlı çalışması ile Rıfat N. Bali'nin yine (kısmen) İletişim Yayınları tarafından neşredilen eserlerini de okuyarak hüküm vermenizi dileriz. Daha da önemlisi, aynen yazarın da kabul ettiği gibi, “geriye, Türk hükümetinin Dışişleri Bakanlığı'nın arşivini uluslararası araştırmalara açarak, bu konuya dair yapılacak farklı araştırmaları mümkün kılmasını umut etmek kalıyor." (s. 524)
Mim Kemal Öke
http://www.gzt.com/derin-darih/turk-musevi-iliskilerine-ezber-bozan-bir-yaklasim-2603391
Biliyorsunuz eğlenceli garson hikâyeleri dünyanın her yerinde revaçta. Bunların bir kısmı geniş bir muhayyilenin ürünü iken, bazılarına herkes rastlamış olabilir. Kishon’un şahane bir hikâyesi vardır, “Can Boğazdan Gelir” kitabında. Daldan dala atlayan öyküler... Tabii ki garsonlar da nasiplerini alıyorlar!
Dünyaca ünlü yazar John Steinbeck ile adı verilmeyen bir İsrailli garson arasında geçen bir diyaloğu burada iletmek istiyorum. Diyaloğun kelimesi kelimesine gerçek olduğu, o zaman bana Steinbeck’in şahsen yazmış olduğu mektuptan anlaşılmaktadır.
- Garson! Şef!
- Buyrun, Bay Sternberg.
- İki kişilik kahvaltı, lütfen.
- Derhal. İki kişilik kahvaltı. Şimdi... Bir şey soracağım... Şey... Bay Sternberg. Siz, o ünlü Amerikalı yazarsınız, değil mi? Hani gazetelerde sözü edilen?
- Oğlum, benim adım Sternberg değil. Banim adım, John Steinbeck.
- Demek öyle? Dün gazetede resminizi gördüm. Bana mı öyle geliyor, yoksa yanılıyor muyum. Resimde sakalınız daha uzundu, değil mi? Ülkemizde biraz kalmak istediğiniz ve rahatsız edilmemek için sade bir turist olarak geldiğiniz falan yazılıydı. Yanınızdaki kızınız mı?
- Yanımdaki eşim, Bayan Steinbeck.
- Sizden bir hayli genç görünüyor da...
- Ben kahvaltı ısmarladım.
- Derhal Bayan Sternberg. Otelimize her zaman sizin gibi ünlü yazarlar gelir. Geçen hafta Exodus’un yazarı buradaydı. Siz Exodus’u okudunuz mu?
- Okumadım.
- Ben de okumadım. Çok kalın bir kitap. Ama Aleksis Zorba’nın filmini gördüm. Aleksis Zorba’yı siz mi yazdınız?
- Hayır, ben yazmadım.
-...
- Çok beğendim de... Hele bir yerinde gülmekten çatlıyordum. Neresinde biliyor musunuz?
- Kahvaltıda bana kahve, eşime de çay getirin lütfen.
- Gerçekten de Aleksis Zorba’yı siz yazmadınız mı?
- Yazmadım dedim ya!
- Peki size neden Nobel Ödülü verildi?
- Gazap Üzümleri için.
- Demek bir kahve, bir de çay.
- Evet.
- Merakımdan soruyorum Bay Sternberg, böyle bir ödülde kaç para verirler? Bir milyon dolar verildiği doğru mu?
- Bu sohbetimizi kahvaltıdan sonra sürdürsek nasıl olur?
- O zaman da benim vaktim olmaz. Bir şey daha sormak istiyorum. Neden ülkemizi ziyarete geldiniz, Bay Sternberg?
- Benim adım Steinbeck.
- Ama siz bir Yahudi değilsiniz, değil mi?
- Değilim.
- Anlamıştım. Amerikalı Yahudiler hiç bahşiş vermez de. Yazık ki kötü zamanda geldiniz. Bu mevsimde durmadan yağmur yağar. Yani böyle bir havada nereyi doğru dürüst görebilirsiniz ki?
- Yumurtam rafadan olsun.
- Üç dakika kaynayacak, değil mi?
- Evet.
- Derhal. Biliyorum. Amerika’da garsonlarda böyle samimi konuşulmazmış, öyle mi Bay Sternberg? Ülkemizde samimi bir hava eser. Ben iki yıl ortopedi tahsili yaptım, ama ne çare ki devam edebilmek için bizde torpil şart. Torpil olmadı mı, böyle yerimizde sayarız.
- Rica etsem, yumurtamızla birlikte kahvaltımızı getirir misiniz?
- Yumurta üç dakika kaynayacak, biliyorum. Yani Aleksis Zorba da hani filmlerin şahıydı, şahı! Son sahne biraz arabeskti, ama gene de dört dörtlüktü. Bizim aşçı sizin de iki filminiz olduğunu söylüyor. Doğru mu?
- Doğru.
- Örneğin hangisi?
- Örneğin, Cennet Yolu.
- Aaa gördüm onu. Yemin ederim ki gördüm. Amma da komikti. Hele ormanın içinden ağaçları nehre kaydırıp şehre götürmeleri yok mu?
- Öyle bir sahne Aleksis Zorba’da olacak.
- Tamam, tamam, haklısınız, peki daha başka neler yazıyorsunuz?
- Örneğin, Fareler ve İnsanlar hakkında.
- Mickey Mouse hakkında mı?
Ali Esad Göksel
http://www.haberturk.com/yazarlar/ali-esad-goksel/1370589-garson-deyip-gecme-tani
ESİAD üyeleri de sabahki bölümde Yıldırım’ı ve Eximbank’taki yeni dönemi konuştu.
Yüksek İstişare toplantılarının yemekli ikinci bölümünün de özel bir konuğu olur.
İkinci bölümün konuşmacısı ise Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Hürriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. İlber Ortaylı’ydı.
Ortaylı yine müthiş bir konuşma yaptı.
Ağırlıklı olarak Ortadoğu’yu anlattı ama öyle analizler yaptı, tarihten öyle örnekler verdi ki, her detay döndü dolaştı Türkiye’ye geldi.
Ben de aynı görüşteyim.
Ortadoğu’yu konuşurken iki istikrarlı ülkeden söz etmek mümkün...
Türkiye ve İsrail...
Ortaylı; neden böyle olduğunu örnekleriyle anlattı.
Ve çok da güzel anlattı.
Ortaylı’dan tarihi dinlemek büyük bir keyifti.
Deniz Sipahi
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/deniz-sipahi/ortayliyi-dinlemek-buyuk-keyif-40348757
İsrail kurulduktan birkaç ay sonra Kudüs’ü başkent ilan etti; ancak bunun gerçekleşmesi 1967’de tarihi Filistin topraklarını işgali ile gerçekleşme imkânı buldu. İmkân doğdu ama bu imkânı uluslararası topluluk asla tanımadı. İsrail ile diplomatik bağı olan hiçbir ülke büyükelçiliğini Kudüs’e taşımadı. Amerika bile İsrail’e bu işgal sebebiyle silah ambargosu uyguladı. Bu ambargonun kaldırıldığı 1973’te ise Amerika ve müttefiklerine uygulanan Arap petrol ambargosu, Amerika’yı sürekli ihtiyatlı olmaya sevk etti. İsrail ise o tarihten beri dünyanın gözünün içine baka baka, işgal altındaki Arap topraklarını yeni Musevi yerleşimine açarak, bu işgali bir coğrafî realite haline getirmeye çalışıyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kısa bir süre önce aldığı bu işgalleri ve işgal altındaki topraklarda uygulanan yerleşim yeri kurma siyasetini kınayan kararının bir farklı tarafı oldu: Görevi bırakmak üzere olan Obama yönetimi, bu kararı veto etmedi. Ancak İsrail’in imdadına, Başkan seçilmiş olan Donald Trump yetişti ve İsrail’e sabırlı olmasını tavsiye etti. Trump, bu sırada özel Twitter hesabından “Obama’nın 1 Aralık’ta imzaladığı elçiliğin taşınmasını bir altı ay daha erteleme kararını geri alacağını” açıkladı.
Yerleşim yerlerini genişleterek, tarihi Kudüs’ü bir Musevi mahallesi haline dönüştürmeye kararlı Netanyahu’yu, bu açıklama kadar mutlu eden başka bir şey olamazdı. Nitekim, bu ve yerleşimcilerle özel ilişkileri olan (gerçekte İsrail’in ABD büyükelçisi bile olma niteliklerine sahip) David Friedman’ın, İsrail’e büyükelçi olarak atanacağının açıklanması, bu ülkeye yeni bir doz cesaret şırınga etmekte geç kalmadı. İsrail hükumeti işgal altındaki Arap topraklarına 2 bin 500 yeni konut yapma kararını alıverdi...
Oysa bölge, ne 1967’deki, ne 1973’deki ve ne de Madrid barış görüşmelerinin başladığı 25 yıl önceki bölge! Afganistan’dan, Libya’ya, Suriye’den Yemen’e ateşler içinde bir İslam coğrafyasından söz ediyoruz. Bu bölgeye ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyarak, züccaciye dükkanına bir fil nezaketiyle girmek, Trump’ın, hiçbir şeyin dizginini eline almadığı bu ilk günlerde, herhalde hiç ama hiç istemeyeceği bir şey olsa gerek.
Hakkı Öcal
http://www.milliyet.com.tr/kudus-ey-kudus--dunya-ydetay-2387080/
Netten okumalar
Holokost
http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38767939
http://www.escapenews.org/holokostun-71-yilina-ozel-eurovision-sahnesinde-nazi-protestosu/
http://www.dw.com/tr/auschwitzin-son-tan%C4%B1klar%C4%B1y%C4%B1z/a-37294958
http://www.dw.com/tr/soyk%C4%B1r%C4%B1m-an%C4%B1tlar%C4%B1/g-17620471
http://www.avlaremoz.com/2017/01/27/holokost-anitlari-ve-hissettirdikleri-yigilmis-insan-bulutu/
http://www.avlaremoz.com/2017/01/25/holokost-anitlari-ve-hissettirdikleri-terezin/
http://www.avlaremoz.com/2017/01/26/holokost-anitlari-ve-hissettirdikleri-yikilmis-sinagog-uzerine/
http://www.avlaremoz.com/2017/01/30/holokost-anitlari-ve-hissettirdikleri-rabin-meydaninda-bir-anit/
http://www.avlaremoz.com/2017/01/29/holokost-anitlari-ve-hissettirdikleri-mezar-taslari/
http://www.sivilsayfalar.org/turkiye-holokost-kurbanlarini-nasil-andi/
http://www.superhaber.tv/time-yahudileri-kurtaran-muslumanlarin-hikayelerini-paylasti-37556-haber
Diğer
http://www.sanatlog.com/manset/osmanli-musevi-musikisi-ve-sufi-baglantilari/
http://optisyeninsesi.com/manisa-li-sinasi-den-philip-morrise/
http://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/dunden-kalan-cicekler,16451
http://www.idealhaber.com/yazar/alisan-satilmis/nesim-navaro-hitabinda-turkculuk-sosyolojisi/75.html
Takılan tweetler
Zafer Arapkirli @ZaferArapkirli 26 Oca
"BİLE" DERKEN? TV'de bir gazeteciyi "Tüm inançlara saygı" babında, şu lafı söylerken duydum: "Bakın, ben Musevi bile çalıştırdım..."
Mevlüt Çavuşoğlu @MevlutCavusoglu 27 Oca
27 Ocak, Uluslararası Holokost Anma Günü'dür. Holokost, insanlık tarihinde kara bir sayfadır.
zeynep altıok akatlı @zeynabelle 27 Oca
Bugün tarihin en acı dönemlerinden biri olan #Holokost günü. Öldürülen insanları saygıyla anıyorum. Irkçılığa ve antisemitizme hayır.
Türk Yahudi Toplumu @tyahuditoplumu 27 Oca
Deniz Saporta @DSaporta 30 Oca
Daha fazla bu nefret söylemlerinin eylemlere dönüştüğünü bir kavrasak "Yahudi hukukçuların anayasası.."
http://odatv.com/yahudi-hukukcularin-anayasasi...-3001171200.html
Dışişleri Bakanlığı @TC_Disisleri 27 Oca
Bugün bizlere düşen insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden olan Holokost’un tekrar yaşanmaması için çalışmaktır #NeverAgain