Merkezi Paris’te bulunan UNESCO’da bu sene 27 Ocak Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü kapsamında ‘Daha İyi Bir Gelecek İçin Eğitim: Holokost Eğitiminde Tarihi Alanların ve Müzelerin Rolü’ başlıklı bir panel gerçekleştirildi.
Bu sene onuncusu düzenlenen Holokost Kurbanlarını Anma Günü’nün ilk etkinliği ‘Archeologia’ sergisinin resmi açılışıydı.
‘Archeologia’ nedir?
Sergi, 1967 senesinde Auschwitz-Birkenau Kampında bulunan gaz odaları ve krematoryum civarında yapılan arkeolojik kazılardan ortaya çıkan objelerden oluşuyor. Yapılan kazılar sonucunda kamplarda yaşamlarını yitiren Yahudilere ait 16 bin parça eşya bulunmuştu. Bu kişisel objeler yarım yüzyıl boyunca toprak altında kaldıktan sonra Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi tarafından gün yüzüne çıkartıldı. Bulunan objeler Polonya Bilim Akademisinde muhafaza ediliyor. Bu eşsiz kayıp eserler, ilk kez müze dışında UNESCO’da sergileniyor. Paris’e yolu düşenler bu sergiyi 10 Şubat’a kadar UNESCO’da ziyaret edebilir.
Holokost eğitiminde tarihi alanların ve müzelerin rolü
Sergi açılışının ardından ‘Daha İyi Bir Gelecek İçin Eğitim: Holokost Eğitiminde Tarihi Alanların ve Müzelerin Rolü’ başlıklı panelde konunun uzmanlarından Jacques Fredj, Serge Klarsfeld, Dorit Novak ve Ağnès Sajaloli birer konuşma yaptı. Panelin moderatörü Jean-Yves Potel konuşmacılara Auschwitz-Birkenau kamplarına gittiklerinde neler hissettiklerini sordu.
İsrail’deki Holokost müzesi Yad Vaşem’in Müdürü Dorit Novak, “İlk kez on sene önce gittim. Yahudi tarihinin bütün yükünü omuzlarımda hissettim. Annem Faslı, babam Polonyalı. Ailemizde bu konu hiç konuşulmadı. Auschwitz’den döndüğümde ilk yaptığım şey Holokost’tan sonra yaşayan halamı ziyaret etmek oldu. Ailemin neler yaşadığını öğrendim” dedi.
Holokost Anıtı Müdürü Jacques Fredj, “Ailemde Holokost yaşanmadı. Fakat ben Fransa Yahudileri izcileri (Eclaireurs İsraélites de France) ile çıktığım bir seyahatte Klarsfeld Ailesi ile tanıştım. 1980 yılının başıydı; üniversitede tarih eğitimime yeni başlamıştım. Orası Yahudi tarihinin bir parçası, ben de Yahudi’yim ama ilk ziyaretimde çok yoğun duygular yaşamadım. Bu durum sanırım seyahatin olumsuz koşullarından kaynaklandı. O zamanlar tarihsel çerçeve, seyahatin organizasyon ve ön hazırlık süreci eksikti” diyerek kendi deneyiminden bahsetti.
Rivesaltes Toplama Kampı Anıtı Müdürü Agnès Sajaloli, “Aslında yazar ve tiyatro sanatçısıyım. 2004 senesinde Rivesaltes’a bir oyun sergilemek için gitmiştim; orada bir toplama kampı olduğundan haberim bile yoktu. Oysaki orada 600 hektarlık bir toplama kampı bulunuyor ve sadece 2. Dünya Savaşı esnasında kullanılmadı. Rivesaltes 14 Ocak 1941’de açıldı ve orada İspanyollar, Yahudiler, Çingeneler ve siyasi muhalifler toplandı. 22 Kasım 1942 tarihinde kamp kapatıldı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Cezayir Savaşı esnasında Fransa Hükümeti burayı bir hapishane olarak kullandı, Cezayir’in bağımsızlığını isteyenleri burada topladı. 9 Mart- 18 Nisan 1962 arasında burada 527 mahpus vardı” diyerek kendisinin Rivesaltes Kampını nasıl keşfettiğini ve kampın hikâyesini anlattı.
Holokost tarihinin öğretilmesi ve soykırımlar konusunda UNESCO’nun Onursal Büyükelçisi, tarihçi, yazar ve avukat Serge Klarsfeld, “Auschwitz’e gitmek hayatımda çok önemli bir karardı. Babam 61 numaralı konvoy ile kampa gönderildi. Yakalanmadan önce beni ve bir kız kardeşimi sakladı, eğer o bizi saklamasaydı bugün yaşamıyor olacaktım. Babam hayatımızı kurtardı. Auschwitz’e ilk kez Soğuk Savaş zamanı tek başıma gittim. Orada öldürülenlere ait protezleri, gözlükleri, alyansları, ayakkabıları, valizleri ve saçları gördüm. Daha sonra Birkenau’ya geçtim, orada bir müze bulunmuyor. Orada tek başımaydım; çok duygulandım ve bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Bence Birkenau’ya bir müze yapılmasına gerek yok, ama duvarlara bu katliamdan kurtulmuş insanların sözlerini yazabiliriz” diyerek kişisel hikâyesini ve hislerini aktardı.
Panelin ikinci tartışma konusu ise Auschwitz-Birkenau’ya gitmeden önce farklı kurumların insanları nasıl hazırladıkları üzerineydi.
Dorit Novak, İsrailli gençlerin seyahatlerinin sekiz gün sürdüğünü belirtti. Bu seyahat esnasında Holokost’tan önce, Holokost esnasında ve Holokost’tan sonra Yahudi yaşamının incelendiğini; seyahate çıkmadan önce ise gençlerin 40 saatlik bir seminere tabi tutulduğunu söyledi. İsrail Milli Eğitim Bakanlığı ile beraber uyguladıkları programın içeriğinden bahsetti ve “Gençlerin alması gereken en önemli ders şu olmalı: Holokost’tan kurtulan bu insanlar intikam yerine yaşama yeniden entegre olma yolunu nasıl seçti? Hangi aşamalardan geçtiler?” dedi.
Jacques Fredj ise, “20 senedir Auschwitz’e geziler düzenliyoruz. Holokost’u herkese anlatmalıyız. Bu katliamın Avrupa’nın göbeğinde, Avrupalılar tarafından başka Avrupalılara yapıldığını göstermeliyiz. Polonya’nın Paris’e ne kadar yakın olduğunu, bütün bunların yanı başımızda olduğunu anlatmalıyız. Bunları anlatırken tarihsel çerçeveyi iyice oturtmalıyız. Bilinçli bir şekilde hareket etmeliyiz” dedi. “Bundan birkaç sene öncesine kadar bu kadar anı yeri yoktu. Mesela Drancy Anıtını açmak bizim için çok önemliydi. Paris’ten sadece 15 km uzaklıkta olan Drancy’de 63 bin Yahudi toplama kampına gönderildi. Bugün Drancy’de 63 bin kişi yaşıyor” diye ekleyerek son senelerdeki gelişmelerden bahsetti.
Panelin ardından gerçekleşen törende Birleşmiş Milletler’in Eğitim, Bilim ve Kültür Bölümü Başkanı İrina Bokova, Şoa Anıtı Başkanı Éric de Rothschild ve UNESCO’nun İsrail Büyükelçisi Carmel Shama Hacohen birer konuşma yaptı.
Auschwitz Sürgünleri Birliği Başkanı Raphaël Esrail’in tanıklığından sonra Rav Olivier Kaufmann’ın, El Malé Rachamim ve Kadiş dualarını etmesiyle tören sona erdi.
***************