Yakın zamanda yaptığımız Endülüs ve Portekiz turu, güzel bir turistik seyahatin yanı sıra Sefarad Yahudilerinin tarihi ve geçmişi konusunda donanımımızı arttırmamızı sağladı.
Rehberimiz Volkan İğnelioğlu’nun tecrübesi, efendiliği ve gezdiğimiz her yer hakkında verdiği eksiksiz bilgiler sayesinde, güzel mekânlar görmekle beraber, detaylı bilgi de edinebildik.
MALAGA
İlk durağımız Malaga şehri oldu. Kırk beş kişilik tur, rehberimiz ile Malaga’nın havaalanına (Aeroporto de Malaga) vardık. İlk işimiz saatlerimizi iki saat geri almak oldu.
Malaga, Akdeniz sahillerinde ‘Costa de Sol’ (Güneş Sahili) üzerinde kurulmuş bir sahil şehri. İspanya’nın en önemli yazlık şehirlerinden biri olup, plajları ile meşhur. Sıcak iklimi ve güzel sahilleri ile turistleri cezbeden bu yöre, özellikle güneş hasreti ile bu şehre âşık olan İngiliz turistlerin tercihidir. Marbella bölgesi yat limanları, zengin turistlerin rağbet ettiği alışveriş merkezleri ve restoranları ile ünlü. Cebelitarık Boğazına 100 kilometre uzaklıkta bu şehir, İspanya’nın dördüncü büyük limanı olup turizmi merkezi ve ticaret şehridir.
Endülüs bölgesinin ikinci büyük şehri olan Malaga’nın nüfusu 600 bin civarında. Bir rivayete göre Malaga adını, İbranicede Melak (tuz) kelimesinden aldı.
La Alcazaba Kalesi, Puerto Marina Limanı, Park Caddesi, Malaga Üniversitesi ve Cervantes Tiyatrosunu gezdikten sonra, Merced Meydanına ulaştık. Bu şehir, Picasso’nun doğduğu yer olduğundan, hem meydan, hem de çevredeki restoran ve kafeler Picasso resimleri ile çevrili. Dikkatimizi çeken başka bir şey ise her birkaç bina arasında bir katedral bulunmasıydı.
Turistik meydanı dolaşırken, dükkânların çoğunun kapalı olduğunu gördük. 12.30 – 16.00 arası siesta vakti olduğundan, o saatlerde halk istirahate çekiliyor. Yemek kültürü ile ünlü olan şehrin bir restoranında, tapas (ufak tabaklarda tadımlık meze) yedik. Ayrıca, balık ürünlerinin çok taze ve ucuz olması da dikkatimizi çekti. Şehirde et kültürü yok gibi. Paella (bir nevi pirinç yemeği), tortilla (patatesli yumurta) ve tapaslardan adam başı bir media (bir porsiyon) yiyebilirsiniz. Sakın garsonla sohbete dalmayın, konuşmayı çok sevdiklerinden, çeşitli el kol hareketleri ile size hayatlarını bile anlatmaya başlayabilirler. Bira en çok içilen içki. Biraları sudan bile ucuz. Buranın İyoha şarabı meşhur. Kahve kültürü her yerde var, ancak çay kültürü aramayın.
İlk Yahudi filozofu Maleka Belensiye (MÖ.1058) Malaga şehrinde yetişmiş. Engizisyondan önceki Yahudi cemaatinin varlıkları, egemen olan otoritenin, Yahudi halkına davranışına paralel olarak artar veya azalırdı. Roma egemenliği zamanında Kuzey Afrika kıyılarındaki liman şehirleri ile ticaret yaparlarmış. Ancak Vizigotların gelişi ile ayrıcalıklarını kaybetmişler. Bir süre sonra da esir olmuşlar. Müslümanların gelişi ile şehirde Yahudi yaşantısı tekrar canlanmış. Yahudiler şehrin doğusunda yaşarmış. Mezarlıkları Gibralfo Dağları eteklerinde yer alırmış. 1013’te Berberilerin saldırısından sonra, Kordoba’da yaşayan Yahudiler Malaga’ya kaçmış. 1487’de Ferdinand ve İsabel’in Malaga’yı fethetmesi ile yüz ailelik Yahudi cemaati yakalanmış ve bir milyon maravedis fidye vermek zorunda kalmış. 1490 yılında tüm Yahudiler kovulunca şehirde sadece Hıristiyanlar kalmış.
1960 yılında, Kuzey Afrika’dan gelen Yahudilerle, Malaga’da Yahudi yaşantısı yeniden canlandı. Bugün Malaga’da yüz kadar Yahudi yaşıyor. 1978 yılında kurulan bir sinagogları (Sinagoga Beth Saadia), bir din adamları ve bir Yahudi okulları var. Yahudi Cemaatinin Başkanı Raphael Kohen. Şehirde kaşer et bulmak mümkün.
Bugün İspanya’da Yahudi nüfusu, Madrid’de altı bin, Barselona’da 3500 ve Malaga’da 100 civarında. Dünya Yahudi Kongresine bağlı İspanya Yahudi Toplulukları Federasyonunun beş daimi ofisinden biri de bu şehirde yer alıyor.
SEVİLLA
Malaga’dan çıkıp Sevilla’ya doğru yol alıyoruz. Sevilla, İspanya’nın dördüncü büyük limanı olup, geçmişte bir kültür merkezi, Müslüman İspanya’nın başkenti idi. Yeni Dünya’ya düzenlenen keşif seferlerinin başlangıç noktası olarak da önem taşır. Endüstri ve tarım merkezi olan Sevilla, aynı zamanda bir eğlence merkezi. Sanat, kültür ve turizm merkezi olan şehrin ortasından geçen Guadalquivir Nehrinin üzerinden geçen köprü dünyanın en uzun tek parça köprüsü olarak bilinir. Şehrin nüfusu 700 bin civarında.
İspanya’nın bütün şehirlerine birer pavyon verildiği büyük bir meydan olan Plaza de Espanya’yı gezdik. Eşsiz bir güzellikte olan bu sanat eserindeki binalar Savunma Bakanlığı olarak kullanılıyor.
Yeşillikler arasındaki Maria Luisa Parkı, geçmişte her ülkenin fuarının bulunduğu bir yerdi. Park, 1929 yıllarında yapılan binaları da içinde barındırıyor. Ayrıca, İspanya’nın geleneksel el sanatlarının en güzel örneklerinin sergilendiği parkta, bugün eğlence ve yemek mekânları bulunuyor.
Alkazar Sarayı ve Bahçesi, Sevilla Katedrali ve kentin en eski mahallelerinin bulunduğu Barrio Santa Cruz görülmesi gereken güzel adreslerin başında geliyor
İspanya’nın ateşli dansı Flamenko’nun en güzel sergilendiği yer de bu şehir. Sevilla’daki Taller Flamenko’da Flamenko dansçılarını hayranlıkla izledik. Ülkenin en iyi dansçıları hep bu okuldan çıkarmış. Halk müziği eşliğinde yapılan bu dans, aslında Endülüs Bölgesinin bir kültürüymüş. Flamenko, Berberi Arap Müslümanlar, İspanya Yahudileri ve Çingeneler tarafından beraberce ortaya çıkarılan bir dans. Flamenko şarkıcıları, parmaklarını masaya vurarak, alkışlayarak ve ayaklarını yere vurarak ritim tutar. Kadın dansçılara Bailora, erkek dansçılara Bailor deniyor. Kadınlar tenor, erkekler ise alto. Bulundukları toplumda dışlanmış çingeneler isyanlarını, acılarını, haykırışlarını Flamenko şarkıları ve dansları ile dile getirirler.
Rehberimiz Volkan Bey, Sevilla’nın matadorlarının da dansçıları kadar ünlü olduğunu belirtti. İspanya’nın en önemli arenası olan Sevilla’daki Plaza de Toros de la Maestranza, 18. yüzyılda barok tarzında yapılmış. 14 bin kişi kapasiteli arenaya boğa, matador, halk ve Kraliyet Ailesi (eskiden) ayrı kapılardan girerlermiş. Boğa, arenaya girmeden önce matadoru öldürmemesi için ilaçla uyuşturulurmuş. Matador boğayı öldürdüğünde de, şehirdeki barlarda dağıtılır ve o gece yenirmiş.
Asırlar önce, Sevilla’da İspanya’nın en büyük Yahudi toplumu yaşardı. Şehirde 33 büyük sinagog bulunuyordu. Emeviler döneminde, Sevilla’daki Yahudiler ticaret ve boya işleri ile uğraşırmış. Ayrıca şehirde Yahudi bilim adamları, doktorlar ve avukatlar da vardı. Barrio Santa Cruz Yahudi mahallesiymiş. 1248’de Hıristiyanların gelişi ile Yahudiler bir süre daha iyi konumlarını korudular, ancak Hıristiyanların artık para almaya ihtiyacı kalmayınca, Yahudilere karşı düşmanlıklar başlamış. Arkbishop Martinez, Sevilla’daki on iki sinagogu yıktırmış. Ardından, Engizisyon ile bir kısım Yahudiler din değiştirirken, bir kısmı da diğer şehirlerde olduğu gibi, Sevilla’dan kaçmış.
Bugün Beit Rambam, Sevilla’da 150 - 160 kişilik Yahudi toplumunun yaşadığı bölgedir. Son yıllarda, Sevilla Yahudiliği yeniden canlanmaya başladı; genç nesil Yahudi bayramlarını kutlamaya, Yahudi kimliğini ve kültürünü geliştirmeye başladı. Yahudiler, bugüne kadar toplantılarını ve resmi etkinliklerini, Algaba Markiz Sarayının kendileri için ayrılmış birkaç odasında yaparlarmış. Santa Kruz’da Yahudi Merkezinin halka açılması ile kutlamalar ve kültürel etkinlikler, artık bu merkezde yapılmaya başlanmış.
*******************************