Görkemli bir yas filmi

Trajik geçmişinden gelen acılarla hesaplaşmak zorunda kalan bir ‘loser’i anlatan ‘YAŞAMIN KIYISINDA’ bir dram.

Viktor APALAÇİ Sanat
15 Şubat 2017 Çarşamba

Kayıplarının ardından verdiği iç mücadelede, acılarıyla baş edemeyen bir erkeğin becerememe ve yapamamanın ezikliğini, ‘Yaşamın Kıyısında’ insanın yüreğine dokunan bir tonla işliyor. Kenneth Lonergan, peşini bırakmayan acılı geçmişinden gelen yaraları saramayan, hayata tutunmak için savaş veren, ancak her denemesinde yenik düşen bir erkeğin hüzün dolu öyküsünü anlatıyor. Ölüm, yas tutma, sevgi, vicdan, kendini affedebilmek temalarını ustalıkla işleyen film altı dalda Oscar’a aday. Lonergan’ın, En İyi Senaryo, Casey Affleck’in En iyi Erkek Oyuncu dallarında Oscar’ı alamamaları sürpriz olur. Genç aktör Lucas Hedges de harikalar yaratıyor.

 ‘MANCHESTER BY THE SEA’

Yön. Ve Sen: Kenneth Lonergan

Gör: Jody Lee Lipes

Müz: Lesley Barber

Kurgu: Jennifer Lame

Oyunc: Casey Affleck, Michelle Williams, Kyle Chandler, Lucas Hedges, Gretchen Mol, Mary Mallen, Matthew Brodick

 

‘Yaşamın Kıyısında/Manchester By the Sea’ kayıplarının ardından verdiği iç mücadelede, acılarıyla baş edemeyen bir erkeğin, becerememe ve yapamamanın ezikliğini, inanın yüreğine dokunan bir tonla işliyor.

‘Yılın en iyi dramı’ olarak nitelenebilecek film, acılarıyla ve trajik geçmişiyle hesaplaşmak zorunda kalan bir ‘loser’ portresi sunuyor.

 Film, peşini bırakmayan, acılı geçmişinden gelen yaraları saramayan, hayata tutunmak için savaş veren, ancak her denemesinde yenik düşen bir erkeğin hüzün dolu öyküsünü anlatıyor.

Amerika’nın bir sahil kasabasında yaşayan Chandler, ailesinin duygu yüklü hikâyesi, ölüm, yas tutma, sevgi, vicdan, kendini affedebilmek temaları eşliğinde anlatılıyor.

Aday gösterildiği En İyi Senaryo Oscar Ödülü’nü hak eden Kenneth Lonergan, bizlere kendini izole etmiş bir adamın, kardeşinin ölümü sonrasında geçmişiyle ve kendisiyle yüzleşmesini anlatıyor.

Boston’da kapıcılık yaparak hayatını kazanan Lee Chandler (Casey Affleck), aldığı bir telefonla, Massachussets’in Manchester kasabasında yaşayan ağabeyinin hastaneye kaldırıldığını öğrenir.

Kalbiyle sorunları bulunan ağabeyi ölmüştür ve bıraktığı vasiyetle yeğeni Patrick’in (Lucas Hedges) yasal vasiliğini üstlenmesi istenmiştir.

Yeğenine göz kulak olmak üzere, yaşadığı bir trajedi sonrası terk ettiği yere dönmek zorunda kalan Lee’nin hayata dönüş hikâyesini film yer yer mizahi, yer yer trajik bir tonla anlatıyor.

Travmatik bir kaybın neden olduğu suçluluk duygusunu üzerinden atamadığı için kendini insanlardan uzaklaştırarak kapıcılık yapmayı tercih eden Lee, ergenliğin en çalkantılı dönemlerindeki 16 yaşındaki yeğeni Patrick’in kaprisleriyle de boğuşmak zorundadır.

İnsanların kendisine sevgisizce yaklaştığı kasabanın barında içki içip, sudan bahanelerle tanımadığı insanlarla kavga eden Lee, hayata tutunamamanın acısıyla kendini yok etmek istemektedir.

New York Üniversitesinde oyun yazarlığı eğitimi alan Kenneth Lonergan, senaryosundaki derinlikli karakter tahlilleri ile Lee’nin hayatının iki dönemini anlatmadaki başarısıyla, adeta bir yazarlık dersi veriyor.

Görkemli bir kurgu anlayışı aracılığıyla, üç çocuklu Lee’nin sorumsuz evlilik hayatını ve başına gelen büyük felaketin ardından yaşadığı yıkımı (ustaca yedirilmiş geriye dönüşlerle) izliyoruz.

 

ACISIYLA YÜZLEŞEN BİR ‘LOSER’

Lonergan yürek parçalayıcı bir dramı merkezine alan bir konuyu, melodramın tuzaklarına düşmeden anlatabilmenin yönetmenlik dersini de veriyor.

Fazlaca trajikleşebilecek bir kayıp hikâyesini duygusal bir denge tutturarak anlatan Lonergan, süs ve ciladan uzak, sade bir sinema dili kullanıyor.

‘Yaşamın Kıyısında’nın zengin konusunda 2-3 filmlik bir malzeme var. Birbirlerine göbekten bağlı öykücüklerin merkezinde insanlarla iletişim kuramayan, pasif, asosyal, kırgın, ezik, kırık, hayatı kaymış bir erkek var.

Küçük bir taşra kasabasının küçük insanlarının yaşantısını anlatmada ve ana karakterinin kederini seyircisine aksettirmede Lonergan çok başarılı.

Affetmek ve affedilmek üzerine sorgulamaları içeren film, karakterlerini yargılamaktan kaçınıyor. Lonergan olağanüstü bir zarafet ve duygu yüklü bir dille, insan hafızasının zalimliğine vurgu yaparken, acının kalıcılığı gerçeğinin altını çiziyor.

Sebebiyet verdiği bir dramın kefaretini ödemek için intihar yolunu bile seçen Lee’nin borcunu ödeyerek huzura kavuşma umudu var mıdır?

Film bu soruya cevap ararken sorumsuz bir yeğene vasilik yapmak gibi zor bir görev üstlenen Lee’nin çaresizliğini paralel olarak işliyor.

Babasının ölümünden fazla etkilenmeyen Patrick, birbirlerini tanımayan iki kızı birden idare etmede hünerini sergilerken, bu kızları yatağa atma projesinde amcasından destek talep edecek kadar yüzsüz bir genç.

Kızlardan birinin yalnız yaşayan annesinden arkadaşlık teklifi alan Lee, yeni bir gönül macerasına istekli davranmaz. Boşandığı karısı Randy’nin (Michelle Williams) kendisini hala sevdiğini söyleyerek yakınlaşma yaklaşımını da elinin tersi ile iter.

 

KIRGIN, EZİK, ASOSYAL BİR TAŞRALI

Hayattan keyif almak için hiçbir teşebbüste bulunmayan bu soğuk ve ruhsuz adamın (geriye dönüşler aracılığıyla) geçmişini öğrendiğimizde, kendi trajedisinin ağır yükü altında ezilen bu karakteri kendimize yakın hissediyoruz.

Kocası hastanede yatarken dahi huysuzluk yapıp olay çıkaran Patrick’in dindar ama alkolik annesi (Gretchen Mol) kendi gibi aşırı dindar ve muhafazakâr bir erkekle yaptığı evlilikten sonra, oğlu ile kerhen ilgilenir.

Patrick’in aklı babasından kalan teknenin ömrünü tamamlamış motorunu yenilemektir. Desteği annesinden değil çulsuz amcasından beklemektedir. Lee onun da çaresini bulacaktır.

Senaryosundaki iyi çizilmiş capcanlı karakterlerin çekip götürdüğü, uyumlu oyuncu kadrosunun müthiş performanslar sergilediği, iki buçuk saatlik süresine rağmen temposu hiç düşmeyen bu sürükleyici film seyircisine ‘hiç bitmesin’ dedirtiyor.

Oscar ödüllü senarist-yönetmen-oyuncu ağabeyi Ben Affleck’in gölgesinde kalmış, Brad Pitt ile oynadığı ‘Korkak Robert Ford’un Jesse James Suikastı’ (2007) filminde iyi oyunculuğunu ispatlamış Casey Affleck, Lee rolünde harikalar yaratıyor.

Yukarıda adı geçen filmde Oscar’a aday gösterilen 41 yaşındaki bu yetenekli oyuncu bu yılın En İyi Aktör Oscar’ının kesin favorisi.

Diyalogsuz sahnelerde mimikleri ve gözleri ile oynayan Casey Affleck’in yaşadığı acıyı inandırıcı kılan olağanüstü performansı uzun yıllar akıllardan çıkmayacak.

Sorumsuz yeğen Patrick’te genç aktör Lucas Hedges’in aday gösterildiği En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar’ı kucaklaması kimseyi şaşırtmayacak.

Babasının ölümünden pek etkilenmiş gözükmeyen, ikinci evliliğini yapan annesini takmayan, ancak büyük acılar yaşadığını bildiği amcasının hayatını zorlaştırarak zehir eden, çeşitli kızlarla gönül eğlendiren, babasından kalan tekne ile yeni bir hayata atılmanın hayalini kuran bencil Patrick’teki ilk aktörlük deneyimiyle Lucas Hedges şaşırtıcı bir performansa imza atıyor.

Kalbi kırık Randy rolünde Michelle Williams, kısacık kompozisyonunda (En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında) dördüncü kez Oscar adayı olarak şeytanın bacağını kırmaya çalışacak.

En İyi Film dalının 9 Oscar adayından biri olan ‘Yaşamın Kıyısında’ Kenneth Lonergan’a En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo kategorilerinde çifte adaylık getirdi.

55 yaşındaki Bronx doğumlu sanatçıyı ‘Anlat Bakalım/Analyze This’ (1999) ve ‘New York Çeteleri’ (2002) gibi iddialı filmlerin senaryo yazarı olarak tanıyoruz.

Senaryosunu yazdığı ‘Bana Güvenebilirsin/You Can Trust Me’ (2000) ile ilk yönetmenlik denemesini yapan Lonergan, bu konudaki yeteneğini ‘Margaret’ (2011) adlı filmiyle sergilemeyi sürdürdü.

Üçüncü yönetmenlik denemesi ‘Yaşamın Kıyısında’ Lonergan’ı izlenmesi gereken ustaların arasına sokuyor.