Organizasyon ve ‘show business’ açısından bekleneni her zamanki gibi veren 2017 All Star hafta sonu, bir basketbolsever olarak artık hayal kırıklığı yaratıyor.
Amerikan Basketbol Ligi NBA’in ‘devre arası’ diye de nitelendirilebilecek, basketbolseverlerin her yıl dört gözle beklediği bir All Star hafta sonu daha geldi ve geçti. Basketbolun şov tarafının zirveye ulaştığı bu hafta sonu, yine spor, sanat ve iş dünyasının ünlülerinin bir araya geldiği - hatta ve hatta onların katkılarıyla beraber ev sahibi şehrin ekonomisini geçici bir süre bile olsa şaha kaktığı - bir şölene dönüştü. Ve bu şölenin sonunda oynanan Batı Yakası, Doğu Yakasına karşı maçında görev almayı hak eden sporcular ise özgeçmişlerine bir daha silinmemek üzere ‘All-Star’ damgasını basmış oldular.
Ancak bu yazıyı yazma amacım, organizasyon ve ‘show business’ açısından bekleneni her zamanki gibi veren 2017 All Star haftasının içeriğinden bahsetmektense, bir basketbolsever olarak yaşadığım hayal kırıklığını paylaşmak.
Kendimi bildim bileli, hafta sonumu uykusuz geçirme ve okula/işe gözaltlarım mosmor gitme pahasına, All Star hafta sonunu sektirmeden izlemişimdir. Benim gibi, tabir-i caizse NBA ‘hastası’ birçoklarına göre de bu hafta sonunu taçlandırması gereken Doğu Yakasının Batı’ya karşı oynadığı All Star maçı neredeyse izlenemeyecek hale gelmiş durumda. Bunun temel sebebi ise maçın çekişme adına hiç bir şey sunmaması. Yazılarımı okuyanlar genel olarak NBA yönetiminin pazarlama konusundaki, özellikle söz konusu basketbolu her yönüyle bir ‘güzel oyun’ olarak sunmadaki başarısını neredeyse eksiksiz tekrar ettiğimi bilir. Bu takdirimin kaynağı ise işin eğlence kısmının oyunun ruhunda olan rekabetçiliğe zarar vermeden, hatta tam tersine yüceltilerek yapılmasıdır.
Ancak üzülerek söylemeliyim ki All Star maçı, rekabetçi ruhunu kaybetmiş durumda. Belki de benim ‘eski kafalılığımdan’ ileri gelen bir mücadele izleme istediğimden kaynaklanan bir boşluk hissediyorum maçı izlerken. Oyuncular her ne kadar spektaküler hareketler yapsa da, akıl almaz yeteneklerini ortaya koysa da, göz kapaklarımın uykuya karşı verdiği mücadeleyi kaybetmemesi için benim gösterdiğim o çabayı, gereken o isteği göstermiyorlar gibi geliyor bana.
Tabii ki oyuncuların baştan beri sert bir mücadele vermesini beklemiyorum ancak 90’lı yıllarda ve hatta 2000’li yılların başındaki son çeyrekte ipleri ele alma alışkanlığının yitirilmesi, izleyiciye haksızlık yapılması gibi de gelmiyor değil. Allen Iverson önderliğinde 20 sayı geriden gelip Doğu Yakasının kazanması, 2003 yılında Michael Jordan’a veda niteliğinde oynanan All Star maçının iki uzatmaya gitmesi (Ah Jermaine O’Neal, ah!), bunlar kırılan sayı rekorlarından (Bu seneki maç 192-182 bitti ve Anthony Davis 52 sayıyla rekor kırdı), yapılan triple-double’lardan daha çok akıllarda yer ediyor.
Peki, bir maçtan çıkmamak için yarım litre kan yutan Allen Iverson, parmaklarından sadece biri kırıksa sakat sayılmayan Kobe Bryant veya ateşler içinde NBA finaline çıkıp 40 sayı atan Michael Jordan gibi neredeyse psikopatça rekabetçi olan insanların olmadığı bir ortamda, All Star maçına nasıl biraz daha rekabetçilik katılabilir?
Bu konu hakkında iki tavsiyem var: birincisi, All Star hafta sonunu öncesinde ve sonrasında daha uzun süre ara verilmesi. Tabii ki bunun gerçekleşmesi için NBA takviminin yeniden düzenlenmesi ya da takvimin daha sıkışması gerekiyor ki bu ne kadar gerçekleştirilebilir bilmiyorum. İkincisi de katılan oyuncuların rekabetçi ruhunu ortaya çıkarabilecek teşvikler sunulması. Maddi olarak doyuma zaten ulaşmış oyunculara finansal bir teşvikten çok, egolarını okşayacak sembolik bir teşvik bile konulabilir masaya. Böylece hem oyuncuların ve takımların yorulma endişeleri ortadan kalkar, hem de onlara son 10 dakikada bile olsa ipleri ele almaları sağlanabilir.
Küresel dünyada yüz milyonlarca insan tarafından takip edilen bu organizasyonda, biraz rekabet görmek, dünyanın en iyi oyuncularının bir araya gelip doğaçlama nasıl bir uyum yakalayacaklarını izlemek basketbolseverler olarak en doğal hakkımız. Adam Silver Başkanımızın bu konuya el atacağına sonuna kadar inanıyorum!