Zeytin ağaçları ve meyve bahçeleriyle, Carmel Dağının eteklerinde yeşilliklerden denize uzanan; sizi esintisi ve sanat eserleriyle karşılayan, merkezden uzak, sanata yakın bir köy Ein Hod… Sanatçıların aileleri ile birlikte yaşadıkları bu köye farklı bir atmosfer hâkim. Burada yer alan ünlü Janco-Dada Müzesinin Müdürü Raya Zommer Tal köyü ve müzeyi anlattı.
Mirey Nasi
Ein Hod doğaya, insana saygılı, yaratıcılığı besleyen, mütevazı ve bir o kadar da gerçek bir yerleşim yeri. Yıllar içinde kültürel ve ilham verici etkinlikleriyle ünlü olan bu esin perisi köyü sanatçılar kadar turistler de ziyaret edip keyfini çıkartıyor.
Ein Hod merkez meydanında Janco-Dada Müzesi’nin yer aldığı, her köşesinden yaratıcılık fışkıran, dünyada örneğine az rastlanan bir sanatçı köyü. Müzeniz ve köy ile ilişkisi hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
İsrail’in kuzeyinde yer alan Carmel Dağındaki Ein Hod Sanatçı Köyünün merkezinde konumlanmış olan Janco-Dada Müzesinin resmi açılışı 1983’te gerçekleşti. Müze, ünlü Dadaist Marcel Janco’nun yaşamı boyunca ürettiği eserlerin sergilenmesine ve kendisinin Dada ile modern sanatın teşvik edilmesine ilişkin vasiyetine adandı. Bunun yanı sıra çağdaş sanatçıların çok sayıda sergisine de ev sahipliği yapan müze, Janco’nun bir grup arkadaşı tarafından kurulmuş ve kamusal bir dernek olarak faaliyetini sürdürüyor.
Ein Hod 22 galerisi, 14 sanat atölyesi, iki müzesi, turistlere kiralanabilen 14 odası ile sanatçıların hem bireysel hem de komün olarak yaşadıkları dingin ama bir o kadar da aktif bir köy. Müze, sanatsal kararlar, bütçe konuları ve diğer bağlamlarda bağımsız olarak çalışsa da, köyün sanatçı ve sakinleri ile devamlı etkileşim halinde kalarak, yaptıklarını sergiliyor ve köyde zaman zaman özel sergiler, ortak etkinlikler düzenliyor.
İsrail’de ön saflarda yer alan Janco-Dada Müzesi yurt içi ve dışında çalışan, atılım gösteren pek çok genç sanatçının yaptıkları ile köy arasında bağ vazifesini üstlenirken günümüz sanatının çağdaş havasını da buraya taşıyor.
Marcel Janco kimdir?
1885’te doğan Marcel Janco, Romanya doğumlu bir mimar ve ressamdı. Kendisi 1916’da Zürih’te başlayan uluslararası Dada hareketinin kurucularından biriydi. Olgun bir sanatçı olarak (46 yaşında) İsrail’e göç etmiş ve 1953’te Ein Hod Sanatçı Köyünün kurulmasının ve buranın sadece sanatçıların yerleşimine açık olmasının fikir babası olmuş. Janco, müzenin açılmasından birkaç ay sonra, 1984’teki ölümüne dek, resim ve tasarım yapmayı, hep faal ve önemli bir sanatçı olarak kalmayı sürdürdü.
Müzenizin koleksiyonundan söz eder misiniz? Kalıcı ve geçici sergileriniz nelerdir?
Müzenin koleksiyonu, Marcel Janco’nun, birkaç Dadaistin ve bazıları kişisel ve grup sergilerinde yer almış farklı sanatçıların eserlerinden oluşuyor. Janco’nun Otoportre (1911), Makabiler (1952), Göçmen Gemisi (1945-1946), Soykırım (1945) ve Ressam Davidescu’nun Portresi (1912); daimi koleksiyonumuzun dikkat çeken yapıtları arasında bulunuyor. Sanatçının kalıcı sergisinin yanı sıra, her yıl Janco, Dada ve çağdaş sanat temalı 15 civarında değişik sergi gerçekleştiriyoruz. Oldukça yoğun çalışan bir müzeyiz.
Bir müze için başarının ölçütü nedir?
Başarımızı, izleyicinin bize gösterdiği merak ve ilgiyle ölçüyoruz. Örneğin, başarı kriteri bazen ziyaretçi sayısı, profesyonel ve medya tepkileri olabilirken, bazen de bir sergiyi hazır hale getirip karşımızda görmek veya belli bir süre geçtikten sonra anlaşabilen bir şey olabiliyor. Tema, ifade ve uygulamada tutarlılık, sanatçının, küratörün profesyonelliği, dayanışmaları ve ortak çalışmaları da diğer önemli kıstaslar. Aslında bu süreçte, sanatçıyı tanımaya başlamanın ön aşamalarından, ilk fikirlere, yolculuğun tamamından kapanışına kadar pek çok etken ve aşama rol alıyor. Uzun ve keyifli bir süreç.
Janco-Dada Müzesi, interaktif bir müze, bunu özellikle içindeki atölyelerinizde gözlemliyoruz. Bunlarla ilgili bilgi verir misiniz?
Küçük, fakat çok aktif bir ekiple çalışıyoruz. Müzemiz, özellikle bayramlarda ve hafta sonları çok ziyaretçi alıyor. Kalıcı ve değişen sergilerimiz için rehberli turlar düzenliyoruz. Bazı atölyeler bu sergilerle ilgili oluyor, bazıları ise Janco veya Dada konulu oluyor. Aynı zamanda bu ziyaretleri köyün sanatçılarıyla ve uygulamalı atölyelerle de birleştiriyoruz. En değerli atölyemiz ise Dadalab; müzenin alt katında yer alan bir sanat laboratuvarı. Burada ziyaretçiler, Dadaist teknikleri deneyimleyebiliyor ve böylelikle de Dada ruhunu kavramış oluyor.
Sizinle ilk kez dört yıl önce İstanbul Bienali’ni ziyarete geldiğinizde tanışmıştık. O günden bu yana Dada Müzesi Türkiye’den de birkaç sanatçıyı ağırladı. Onların müzenizdeki projelerini anlatır mısınız?
Memnuniyetle; şimdiye kadar grup sergilerimizde Türkiye’den üç sanatçının işlerini sergiledik. İlki, İsrailli sanatçı Halil Balaban’ın video yapıtı ile birlikte Daire Galeri’nin izniyle ‘Eşleme’ sergisinde sergilenen Türkiye’den Deniz Rona’nın video yapıtı idi (2014). İkincisi, ‘Kesikler’ grup sergisine barış mesajı taşıyan alüminyum kesik kuşlardan oluşan yerleştirmesiyle katılan Dilara Akay’dı (2015). Son olarak ise, Memo Kösemen’in izleyiciyle etkileşimli olarak eşzamanlı yaptığı resim performansına ev sahipliği yaptık (2017). Önümüzdeki zamanlarda, yakınlarda İsrail’e taşınan Reysi Kamhi ile çalışmak üzere görüşeceğiz.
Raya, uzun zamandır müze müdürlüğü yapıyorsun. Bize kendinden bahseder misin? İstanbul’u birçok kez ziyaret ettiğini biliyorum. Şehre dair izlenimlerin nelerdir?
Janco-Dada Müzesinin müdürlüğü işini 1988’de, açıldıktan beş yıl sonra kabul ettim. O günden beri düzinelerce kişisel sergi, grup sergisi, yerleştirme, Dadaist ve farklı kültürel faaliyetler düzenledim. Pek çok sanatçı tek kişilik sergisini bu müzede gerçekleştirdi ve sonrasında hem ülkede hem de yurt dışında, geniş tanınırlığa ulaştı. Aynı zamanda yurt dışındaki sergilerde de küratörlük yaptım. Bu süreç içerisinde çeşitli ülkeleri gezme fırsatım oldu. Türkiye’ye hem sanat hem gezmek için defalarca geldim. İstanbul dışında da gezme olanağım oldu. İstanbul ise, eşimle beraber sokaklarını yürüyerek keşfetmeyi sevdiğim olağanüstü güzellikte bir şehir. Kültürünü, yemeklerini, insanlarını çok seviyorum. Özellikle son birkaç kez İstanbul Bienali’ni ziyarete geldiğimde, şehirdeki sanat sahnesinin canlılığının beni olumlu yönde çok şaşırttığını söylemeliyim.
“2014 yılında Ein Hod’u ziyaretimde kendisiyle tanışma ve sohbet etme fırsatı bulduğum ve zamanında Janco-Dada ile çalışmalar yaptığını öğrendiğim Prof. Yossef Chaltiel Türkiye doğumlu bir sanatçı. Kendisi, eşi Ora Lahav-Chaltiel ile birlikte 1956’da, kuruluşundan sadece üç sene sonra köye yerleşmiş. Ora, köyün ilk ortak litografi-baskı resim atölyesinde çalışmış, Yossef ise vitray sanatına odaklanmış. Bu röportajı yaptığım sırada Prof. Yossef Chaltiel’in maalesef Ocak 2016’da aramızdan ayrıldığını öğrendim. Bu vesileyle sanatını hatırlayarak kendisini bu satırlarda anmak isterim.”