Ölümü Agence France-Presse tarafından yakın zaman önce bildirildi. Bu konuda neredeyse hiçbir yerde ilk günlerde haber çıkmadı, çok fazla ayrıntı elde edilemedi. Sadece İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin, “Genelde tarihin sayfalarını yazanlar kendi ulusları ve insanlık adına her zaman var olmuşlardır, ancak bunları fotoğraflayarak ölümsüzleştirenler en az o sayfalara tanıklık edenler kadar ender sayıdadırlar.
David Rubinger, İsrail tarihi için işte böyle bir sıfatı ve onuru kazanmış biriydi. Kuruluşundan bu yana, İsrail’in her adımının takipçisi, her sevincinin ve her kederinin ortak belleğini fotoğraflayarak taşımıştı gelecek kuşaklara. David sadece var olanı değil, varlığın ardındaki umudu, sevinci ve yaşamı görebilen bir kişilikti” dedi.
O kamerasıyla yakaladığı görüntüleri belleklerimizde yaşatan ve tarihin unutulmaz anlarına tanık olan bir yaşam sürdü.
Rubinger 2 Mart’ta ve tam 92 yaşında Yeruşalayim’de öldüğünde, modern İsrail’in kuruluşundan bu yana, neredeyse her anını binlerce fotoğrafıyla belgelemiş ve hatıralarıyla sonsuzlukta yerini almıştı.
En bilinen ve hemen her birimizin hafızasına kazınmış o ikonik fotoğrafı, 1967 yılında Ağlama Duvarının önünde paraşütçü birliklerin Yeruşalayim’i ele geçirdikleri zaman çekmişti. Askerlerin yüzlerindeki o yarı şaşkın, gururlu ve yüzlerce yıllık bir hasretin yeniden kalplerimize kazınacağı anların duygularını gözlemledi objektifinden. Oradaydı ve o anın ilk tanığıydı Rubinger.
Oysa hepimizin belleklerinde yer etmiş bu zafer anı karesi fotoğrafik açıdan Rubinger’i tatmin etmemişti.
Bir söyleşisinde şöyle ifade eder o anları: “Ama ne yapayım ki o anın coşkusu, gözyaşlarımdan akan damlalarla fotoğrafın gereklerini yerine getirmede beni engellemişti. Oysa bir daha yaşanamayacak bir andı. Biliyorum ki, fotoğrafik olarak oldukça eksik ve kritik yanlışları vardı fotoğrafın.
Mesela, paraşütçülerin hepsi miğferli ama merkez figür miğferini eline almış, denge oldukça bozulmuş, kadraja girmiş yarım yüzler ve hareketin tamamının noksanlığı fotoğrafımın eksik yönleri. Ama bakış açım, askerlerin gözlerindeki neredeyse tapınma boyutundaki müteşekkirlik duygusunun kutsiyeti, gururun tevazusu ve arka plandaki ikinci tapınağın binlerce yıllık duvarlarının etkisi; fotoğrafı, tarihin o anlarının sonsuza dek tanığı yapıyor.”
Rubinger, Haziran 1924’te Viyana’da doğdu. Hurda metal alıp satan babası Viyana’nın işgali sonrası kısa bir süre toplama kamplarında tutuldu ve annesi ise birlikte savaş yıllarında Holokost’ta öldü.
1939 yılında İngiliz Mandası altında olan Filistin’e, Nazi Almanya’sının Avusturya’yı işgal etmesi sonucu gitti. Orada İngiliz saflarında askerlik yaptığı sırada tanıdığı bir Fransız kız arkadaşı ona ilk kamerasını hediye etti. 1948 yılına kadar İsrail’in özgürlüğünü kazanması ve bir devlet bayrağı altında toplanmasına dek birçok savaşın ve politik etkinin olayın içinde, hatta her safhasında bulundu.
İsrail Devleti kurulduktan sonra Rubinger, “Silahımı attım ve kamerayı elime aldım” dedi.
Gazetecilik hayatına 1950’lerde İsrail’in ‘Haolam Hazeh’ ve ‘Yedioth Ahronoth’ yayınlarıyla başladı. Çalışmalarını ‘Life’ ve ‘Time’ dergilerinde yayınlayarak İsrail’in sınırları dışında da dikkat çekti.
II. Dünya Savaşından kısa süre sonra, Rubinger, Holokost’tan kurtulan ve Filistin’e göçen Avrupa’daki kuzeni Anni Reisler ile evlendi. Tamar adında bir kızı ve Ami adında bir oğlundan birçok torun ve torun çocukları oldu.
O her zaman İsrail’in yaşayan belleği idi; hemen her etkin olayın içinde, hemen her politikacıyla dost ve saygın bir kişiydi.
Günümüze dek İsrail Devleti’nin yaklaşık 70 yılının en önemli adımlarında hep kamerasıyla vardı.
Kariyerine İsrail yayınları ve haberciliği ile başlayan Rubinger yirmi yıldan fazla Time, Life, Guardian’ın muhabirliğini de yürütmüş, Ortadoğu’nun en önemli fotografçılarından biri sayılıyordu. Yayınladığı fotoğraflar, savaş anlarından görüntüler ve cephelerden kaleme aldığı hikâyeleriyle objektif muhabirliğin sınırlarını hümanist ve evrensel bir duyguyla doldurmuştu, yaşamı boyu…
Yine önemli bir Ortadoğu muhabiri ve fotografçısı olan Hank Burchard, Rubinger’i Washington Post incelemesinde şöyle tanımlar:
“David Rubinger’in onlarca yıldır bize gösterdiği İsrail, gereksiz gururlu ve dış basında sıkça eleştirildiği tarzda öfkeli bir asker ulus devlet profili değil, barışa ve umuda gönül vermiş, halkların kardeşliğini benimsemiş, biraz maço, biraz seçilmiş, biraz da fazlaca politik ama dünyanın her yanından gelen dindaşlarıyla ironik ve romantik bir Ortadoğu profilidir.”