Batı normlarına göre, devlet yönetiminde dinin etkisinin giderek azalması doğaldır. Devletler vatandaşlık kimliği etrafında din, ırk, etnik kökenden bağımsız olarak bir araya gelen fertlerden oluşmaktadır. Oysa Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmeler tam tersi bir gerçeği gözler önüne sermekte; siyasette dinin etkisi giderek artmakta, din temelli devletler güç kazanmaktadır.
Netflix’te ‘White Helmets’ belgeselini izledim. Suriye’de göçük altında kalan, harabeye dönüşen hayalet kentlerde yaralıları kurtarmaya çalışan üç bin beyaz kasklı Suriyeli gönüllünün hikâyesi. Bunlar Türkiye’ye geçip Akut’tan edindikleri bilgiler ile tekrar ülkelerine dönerek, yaşamları pahasına, ihtiyaç sahiplerine yardım ellerini uzatıyorlar. Her gün yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği bu topraklarda yaşatmaya çalışmanın öldürmekten daha yararlı olduğuna inanmışlar.
Bir yandan IŞİD’in karadan saldırıları, diğer yandan havadan her gün 200 bomba atarak Esad’a destek vermeye çalışan Rus savaş uçakları… Suriye’den aktarılan görüntüler dehşet verici. Ancak hangi Suriye diye de sorabilirsiniz, hatta kimle kimin savaştığını, bu savaşın ne uğurda verildiğini de…
Suriye’de son beş yıldır devam eden iç savaşta birbiri ile savaşan tarafların sayıları artarken, kimin kiminle savaştığı da kimi zaman kafaları karıştırıyor. Çünkü Suriyeli farklı muhalif gruplar hem birbirleri ile hem de Şam rejimine karşı savaşıyor. Ortak düşmanları Şam rejimi olsa da farklı ideolojileri benimseyen grupların çıkarları ve hedefleri bu muhalif grupları da birbirine düşürmüş durumda.
Suriye’de kim kiminle savaşıyor?1
Şam rejimi: Suriye ordusu hâlâ Beşar Esad liderliğindeki Şam rejiminin kontrolünde. Şam, Humus, Halep’in bir bölümü gibi büyük şehirler ve sahil bölgeleri de Esad’ın kontrolünde. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yanlıları, Lübnan’daki Şii Hizbullah milisleri ve İranlılar tarafından destekleniyor. Ayrıca Rusya da Esad’a hava desteği sağlıyor.
IŞİD: Hem Suriye’de hem de Batı ülkelerinde düzenlediği kanlı saldırılar nedeniyle IŞİD uluslararası terörizmin başlıca sorumlularından. Son aylarda ise Şam rejiminin ve Kürt güçlerinin saldırıları sonucu kontrolündeki bölgelerden büyük bölümünü kaybetti. Şimdilerde savunma durumuna geçen IŞİD, Suriye’de güç kaybediyor. Ancak Suriye’nin kuzeyi ve doğusunda hâlâ büyük bir alan IŞİD’in denetiminde.
Kürt birlikleri: Kürtler özellikle ABD’den destek alıyor. YPG (Kürt Halk Savunma Birlikleri), ABD’nin hava desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde ilerleyerek IŞİD’i önemli oranda püskürttü. Türkiye, YPG’yi PKK ile bağlantılı bir örgüt olarak görüyor. Türkiye, güney sınırında bağımsız bir Kürt devleti kurulmasını istemiyor.
Fetih Ordusu: Ilımlı ve radikal farklı grupların bir araya geldiği büyük muhalif yapılanmalardan biri. Bu grup içindeki bazı İslamcı örgütler Suudi Arabistan ve Katar tarafından destek görüyor.
Özgür Suriye Ordusu: Ülkenin kuzeybatısında ve güneyinde geniş kesimleri kontrolü altında tutan ılımlı Özgür Suriye Ordusu Türkiye tarafından destekleniyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınırlarını terörist unsurlardan temizlemek maksadıyla başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı sonucu hem IŞİD, hem PYD için önem arz eden El Bab, TSK ve ÖSO tarafından kontrol altına alındı.
Öte yandan El Kaide’nin uzantısı, Fetih el Şam Cephesi olarak faaliyetine devam eden El Nusra, aynı ideolojiyi benimsemiş olsalar da IŞİD ile çatışmaktadır. Keza El Kaide’den daha az radikal ve pragmatik bir ideolojiye sahip olan Ahrar el Şam’ın belli bir dönem Türkiye’den destek aldığı iddia edilmişti.
Özetle Suriye’de İran tarafından desteklenen Şii unsurlar Sünni unsurlarla savaşmakta, iktidarda bulunan Alevi Esad yönetimi Rusya tarafından desteklenmektedir. Suriye Arap, Kürt, Türk, Çerkez, Süryani gibi pek çok farklı etnik grubu bünyesinde barındırmaktadır.
Yapay devletler haritadan siliniyor
Günümüzde Suriye adı altında tek bir ulus devletten söz edebilir miyiz? Yüz yıl önce hudutları İngiliz ve Fransızlar tarafından çizilen Suriye ve Irak günümüzde üniter bir devlet olma özelliğini kaybetti. Geçmiş yüzyılın yapay devletleri haritadan silinmeye mahkûmdur.
Obama yönetimi Aralık 2011’de Irak’tan askerlerini tamamen geri çekti. Bu, yerine getirilmesi gereken bir seçim taahhüdü idi. Obama Irak’ta denge siyaseti ile - konuşarak, anlaşarak- birliğin sağlanacağına inandı. Ancak Şii yanlısı Irak merkezi hükümetinin yolsuzluklara karışması ve Sünni halka karşı ayırımcı bir politika güderek şiddet kullanması, Sünni halk ve bazı Sünni Arap aşiretlerin yanı sıra Saddam Hüseyin’in eski Baas Partisi mensubu komutanlarının IŞİD’in yanında yer alması sonucunu doğurdu.
İktidara geldiğinde ilk adım olarak Mısır’da Arap halklarına seslenerek onları ikna ve mantık yolu ile hizaya getirebileceğini düşünen ABD Başkanı Barack Obama’nın denge politikası yürümemiş, Irak ve Suriye’de etnik ve dinsel bölünmeler neden oldu.
ABD öncülüğündeki koalisyonun, IŞİD’e karşı Irak’taki merkezi hükümeti ve Peşmerge güçlerini havadan desteklemesi ise sadece gecikmiş ve yetersiz bir adım oldu. Musul’da Peşmerge ve Irak birliklerinin kara harekâtı IŞİD’i bu kent ve çevresinden püskürtmeyi başardı. Ancak şu iki olgunun artık değiştirilemeyeceğini gözden kaçırmamak gerekir:
1- Bundan böyle üniter bir Irak devleti sadece bir hayal ürünüdür. Yakın gelecekte Irak’ın bir bölümünün İran/Şii egemenliği altına girmesi, Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin bağımsızlığına kavuşması ve Irak’ın üçe bölünmesi kaçınılmazdır.
2-IŞİD topraklarının önemli bir bölümünü kaybetse bile varlığını sürdürecektir. Çünkü IŞİD 20. yüzyıl devlet anlayışından kopuk uluslararası sanal egemenliğe sahip bir oluşumdur.
20. yüzyılın değerleri ile 21. yüzyılın sorunları çözümlenemez
Ortaya çıkan gerçek şudur: 20. yüzyılın kural ve değerleri ile 21. yüzyılın gerçeklerinin anlaşılması mümkün değildir.
Batı’nın sosyal-politik sistemine göre günümüzde halen belli bir ölçüde geçerliğini koruyan değerler, laiklik ve özgürlüktür. Bu Fransız Devrimi ve Sanayi Devriminin doğal bir gelişimidir. Batı normlarına göre, devlet yönetiminde dinin etkisinin giderek azalması doğaldır. Devletler vatandaşlık kimliği etrafında din, ırk, etnik kökenden bağımsız olarak bir araya gelen fertlerden oluşmaktadır.
Oysa bölgede ortaya çıkan gelişmeler tam tersi bir gerçeği gözler önüne sermekte; siyasette dinin etkisi giderek artmakta, din temelli devletler güç kazanmaktadır.
Batı’nın savunduğu değerler gerçekten 20. yüzyılın ulus-devletlerinin temel ilkelerini ortaya koymaktaydı. Ne var ki bu parametreler 21. yüzyılda ortaya çıkan oluşum ve gelişmeleri kavramakta yetersiz kalmakta. Ortadoğu’daki gelişmeler bunun canlı kanıtıdır. Hatta Batı’da dahi değerler silsilesinde bir değişim yaşanmakta. Uluslararası normlar giderek önemini yitirmekte, Avrupa Birliği gibi oluşumlar çözülme sürecine girmekte.
Mısır’da İslami Müslüman Kardeşlere karşı Batı’nın desteklediği laik eğilimli Sisi yönetiminin uzun vadede iktidarı koruması kanımca mümkün görülmemekte. Bu perspektiften bakıldığında Kıbrıs sorunun da geçen elli yılda olduğu gibi daha uzun süre çözümsüzlüğe mahkûm olduğu anlaşılmakta. Adada Türk ve Rum kesimi iki ayrı yönetim olarak varlığını sürdürecektir.
İsrail-Filistin uyuşmazlığının Batı’nın öngördüğü yaklaşım ve denklemlerle çözülemeyeceği artık yadsınamaz bir gerçek. Obama, Suriye ve Irak’taki gelişmelere seyirci kalırken, Dışişleri Bakanı John Kerry’yi 17 kez bölgeye göndermiş buna rağmen hiçbir ilerleme kaydedilememişti. “İki devletli çözüm” esası üzerinde hiçbir adım atılamamış, taraflar masaya bile oturmamışlardı.
Bunun nedeni, ABD ve AB nezdinde çözümün tarafı olarak görülen ‘laik’ eksendeki Abbas yönetiminin din eksenli Hamas karşısında belirleyici olamayacağının anlaşılmamış olmasıdır.
Ötekileştirme eğilimleri belirginleşecek
21. yüzyılda ortaya çıkan diğer önemli bir olgu da ‘ötekileştirme’ eğilimlerinin her ülkede ivme kazanıyor olmasıdır. Zira sadece Ortadoğu’da değil, Batı dünyasında dahi mevcut eğilimler birleştirici değil ayırımcı olma yönünde gelişmekte.
Bu yüzyıl ne yazık ki, yabancılara karşı sıfır toleransın gösterildiği, giderek her bireyin kendi doğal ortamında yaşamak zorunda kalacağı bir çağ olmaya doğru hızla ilerliyor. Hükümetler nezdinde alınacak tedbirler ve mevcut hukuk sistemi bu ötekileştirme yönündeki akım karşısında iflas etmeye mahkûm görülmektedir.
IŞİD 7. yüzyılın zihniyeti ile 21. yüzyılın hightech teknolojisini kullanıyor. IŞİD’e karşı en gelişmiş uçaklar ve askeri donanımlarla verilecek bir savaş başarısızlığa mahkûmdur. IŞİD’in ne uçakları var ne de çok sayıda tankı. Yine de ürkütücü ve hafızalara durgunluk verecek şekilde kısa bir sürede başarılı olabilmiş, koca bir coğrafyada boy gösterebilmiştir.
Dünya siber bir savaşa karşı hazır olmalıdır.2
---
1 Deutsche Welle Türkçe
2 Tel Aviv Üniversitesi Moshe Dayan Merkezi Başkanı Prof. Uzi Rabi’nin konferansı.