En Değerli Oyuncu Ödülü için favorim olan Russell Westbrook’un bu yıl ortaya koyduğu performans, 50 yılda bir gelen, tarihe geçmesi gereken bir performans.
2000’li yılların sonunda, 2010’lu yılların başında Batı Konferansının titanları San Antonio Spurs, son demlerini yaşayan Los Angeles Lakers ve Dallas Mavericks’in arasından, küçük bir şehir olan Oklahoma City’e yeni taşınmış bir takım ufak ufak başını göstermeye başlamıştı.
Uzun sakallı ve baygın gözlü tipiyle ilgi çeken yetenekli solak James Harden, pozisyonu için uzun ve ince duran, ancak öldürücü skor yeteneğiyle ön plana çıkan Kevin Durant ve patlayıcılığı ve hızıyla savunmaları zor durumda bırakan Russell Westbrook adlı üç gençle ligi sarsan Oklahoma City Thunder, önündeki yıllar içinde Batı Konferansında kendine sapasağlam bir yer edindi. Ancak bu dinamik üçlü, bu zaman zarfında şampiyonluğun en büyük adayları arasında görülseler de bir türlü o arzulanan yüzüğe ulaşamadı. Önce James Harden’ı Houston Rockets’a, sonra da Kevin Durant’i Golden State Warriors’a kaptıran Oklahoma City ise şimdilik şampiyonluğa uzaktan bakacak gibi görünüyor.
Yazıya bu minik ‘tarih dersiyle’ girmemin sebebi ise şu: Bu bahsettiğim üçlüden Kevin Durant’in halihazırda bir En Değerli Oyuncu Ödülü kazanmış olması, diğer ikilinin ise bu sene gösterdiği akıl almaz performanslardan dolayı San Antonio’dan Kawhi Leonard’ın önünde aynı ödülün en önemli adayları olarak gösterilmeleri. Bu ikilinin arasında rekabetin seviyesini ve bu sene ortaya koydukları özel performansları açıklayabilmek için, Kobe Bryant’ın bile onların ödülü beraber alması gerektiğini söylediğini belirtmem gerekmekte.
Ancak asıl konuya gelmem gerekirse - James Harden’ın koyduğu performansa şapka çıkarılsa da – bu yazıda amacım En Değerli Oyuncu Ödülü için favorim olan Russell Westbrook’un bu sene ortaya koyduğu ‘şeyi’ (yazının başında ‘performans’ desem de bu kelimenin başardıklarının tam karşılığı olduğu düşünmüyorum) biraz anlatmak.
Bunu yapmadan önce de uyarmalıyım, Westbrook için övgü dolu sözler yazacağım bir günün geleceği hiç bir zaman aklımın ucuna bile gelmezdi. Yukarıda bahsettiğim üçlü içinde, her zaman en çok eleştirdiğim, takım oyunu konusunda zorluklar yaşadığını düşündüğüm, kritik maçlarda – özellikle playoff’larda – aldığı kararları beğenmediğim ve hatta gençliğin verdiği ateşle Oklahoma City Thunder’ın şampiyonluğa ulaşamamasında zaman zaman baş suçlu bile ilan ettiğim bir oyuncunun benim gibi önyargısı olan bir izleyiciyi bile şartsız koşulsuz saygı içinde bıraktığını söylemeden edemeyeceğim.
Öncelikle en çarpıcı istatistiki veriyle başlayalım, bu yazı yazılırken 40 triple-double’a ulaşmış olan Westbrook, NBA efsanelerinden Oscar Robertson’ın 1961-62 sezonunda kırdığı 41 triple-double’luk rekoru tarihe gömmenin eşiğinde. Bu da 82 maçlık NBA sezonun en azından yarısında triple-double’lık performanslar ortaya koymuş demek oluyor. Robertson’ın oynadığı dönemdeki tempoyla, şimdinin temposu karşılaştırıldığında yapılanın insan üstü bir dayanıklık ve azim göstergesi olduğu aşikar.
Bunun yanında Westbrook’un bireysel performansının takım üzerinde de şöyle bir etkisi var. Thunder’ın şu ana kadar oynadığı maçlarda, Westbrook triple-double yaptığında takım 31-9 iken, yapamadığı maçlarda 12-24. Bu da bazı eleştirmenlerin iddia ettiğinin aksine Westbrook’un istatistik ‘kasmasından’ çok, takımın her yönden yükünü sırtladığını gösteriyor.
Benim için asıl akıllara durgun veren istatistik ise Westbrook’un bütün lig içinde sayı krallığında 31,9 ile birinci, asist krallığında 10,3 ile üçüncü ve ribaund krallığında ise 10,6 ile onuncu sırada olması, yani sezonu triple-double ortalamalarla bitirme olasılığı işten bile değil!
Son bahsetmek istediğim ise “İstatistikten anlamam ben, maç kazanmaya bakarım” diyenler için. Amerikalıların ‘clutch time’ dediği, topun el yaktığı son dakikalarda atılan sayılara bakıldığında da Russell Westbrook’un en önlerde görülmekte. Yani hem fiziksel hem de mental olarak o dakikalarda kendini hazır tutma konusunda kendini geliştirdiği ve bunu takımın faydası için kullanmayı başardığı da söylenebilir.
Bütün bu güzellemelerden sonra yapılacak tek bir var şey var. O da en Değerli Oyuncu oylamasına katılacak herkese buradan seslenmek: Biliyorum Harden’ın pazarlama tarafı daha güçlü ve takımının sıralamadaki konumu da daha iyi ama yapmayın etmeyin, 50 yılda bir gelen bu insan üstü performansın tarihe geçmesine engel olmayın!