Pesah öğretileri sadece Pesah döneminde değil, bir Yahudi’nin tüm hayatı boyunca ona yol gösterir, benliğini, kişiliğini şekillendirir, içine işler. Bu yıl 10 Nisan Pazartesi akşamı başlamış olan Pesah Bayramı, 18 Nisan Salı akşamı yıldızlar çıktıktan sonra sona eriyor.
Tora’da adı geçen ilk bayram olan Pesah ve Mısır’dan Çıkış deneyimi, Yahudi inancının temelini oluşturur. Teatral bir ambiyans içinde geçen, çocuklar başta olmak üzere ailenin tüm fertlerinin rol aldığı Seder ve özellikle Pesah olaylarının anlatıldığı Agada’nın derin öğretileri sadece Seder akşamları ve Pesah döneminde değil, bir Yahudi’nin tüm hayatı boyunca ona yol gösterir, benliğini, kişiliğini şekillendirir, içine işler. Mucizelerin sadece denizin yarılması olmadığını, soru sormanın ve soru sormaya teşvik etmenin eğitimin temeli olduğunu, ailenin parçası olduğu halde masada bile olmayan beşinci çocuğu tekrar ait olduğu ailenin içine, masadaki yerine sevgiyle getirmenin önemini, Pesah’ın ikinci akşamından itibaren sayılmaya başlanan Omer’in kişisel gelişim üzerine etkilerini idrak etmeye ve içselleştirmeye çalışır; Mısır’dan Çıkışı, Tanrı’nın yardımıyla hayatının her gününde gerçekleştirebileceğinin güveni ve bilinciyle yaşar, Pesah öğretilerini hayata geçirerek dünyaya ışık olma misyonunu yerine getirir.
Mısır’dan Çıkış, birçok mucize ile gerçekleşir. Bir mucizenin ‘mucize’ olduğunu nasıl fark edebiliriz?
Bir mucizeyi fark etmek, çoğu zaman o kadar da kolay olmaz. “Ekmeğin topraktan çıkması mı daha büyük mucizedir, yoksa göklerden yağması mı?” Çoğumuz, “göklerden yağması” cevabını verir. Neden? Çünkü göklerden her gün mucizevi yiyecek man’ın yağması o kadar olağandışı, o kadar nadir, o kadar olağanüstüdür ki, mutlaka daha büyük bir mucize sayılması gerekir! Bir an durup düşünsek, minicik bir tohumun toprağa konulması, karmaşık bir güneş-toprak-yağmur-ısı dengesi ile bir tahıl haline gelmesi, aslında mucizenin ta kendisi değil midir! Bu tahıllar daha sonra biçilir, öğütülür, paketlenir, sevk edilir, yükler boşaltılır, mağazalara yollanır, raflara konulur, seçilir, satın alınır ve sonunda ekmek olarak sofralarımızda yerini alır. Bütün bu süreci çok olağan kabul eder, fark etmeyiz bile. Ancak asıl mucize, masalarımızda yerini alan ekmeğin, en temel hayati besinimiz olmasıdır!
İbranice ‘mucize-nes’ Latince’de mirari’den gelir: hayret etmek, şaşırmak, hayran kalmak, çok etkilenmek anlamındadır. Ama nes aynı zamanda işaret, simge veya sınavı (nissa) da ifade eder. Nes basit bir şekilde, olağanın içindeki olağanüstülüğü görebilmektir. Bir mucizenin içinde mutlaka doğaüstü bir unsurun bulunması gerektiği fikri yaygın olmasına rağmen, aslında bir mittir. O zaman doğal bir olayı nes-mucizeye dönüştüren şey nedir? Zamanlama ve sonuç. Mısır’da asıl mucize, Kızıldeniz’in ikiye ayrılması değildi. Mucize, denizin tam Yahudilerin hayatını kurtaracak zamanda yarılmış olmasıydı. Bu görüş, Tanrı’nın her an, dünyanın her alanını, doğa güçleri vasıtasıyla aktif olarak yönettiği inancına dayanır. O yüzden emuna-inanç, mucizeleri fark edebilmenin ön koşuludur.
Pesah - Hayat - Soru sormanın önemi
Pesah masasının başrol oyuncuları çocuklar, başrol de soru sormaktır. Çocukların seyirci değil, katılımcı olmalarını ister, onların merakını uyandırarak soru sormaya teşvik eder, bu sorulara gereken önemi vererek, hevesle ve anlaşılır şekilde cevaplamaya çalışırız. Bu, sadece Pesah için değil, hayatımızın her günü için geçerlidir. Merak uyandırmak, eğitimin en temel unsurlarından biridir. Dr. Imanuel Jakovits bunu şöyle ifade eder: “Ancak merak eden ve sorgulayan bir zihin, araştırma, keşfetme ve çalışma macerasının keyfine varabilir.
16. yüzyılda Praglı Maharal takipçilerini, hayat hakkındaki fikir ve görüşleri ile fazla hoşnut olmamaları konusunda uyarır. Çünkü kendinden fazlaca memnun olma hali, aslında aklın ve ruhun gerilemesine yol açan spiritüel bir rahatsızlıktır. Buna karşı en etkili silah, içten içe, yeni sorular sormakla başlar, alçakgönüllülükle bazı bilgilerimizin eksik olabileceğini kabullenmekle, bunları tamamlamak için yine yeni sorular sormakla devam eder.
70 Pencere/Shivim Panim konuğu olarak geçtiğimiz yıllarda Türkiye’ye gelen Dr.Chaim Seidler-Feller de, konuşmasında Yahudilikte soru sormanın ne kadar büyük yeri olduğunu önemle vurgulamıştı: “Soru sormak, gerçekten de çok önemlidir. Soru hem soran kişiyi, hem de sorulan kişiyi geliştirir; daha fazla araştırmaya, öğrenmeye yöneltir. Kendine, bilgisine güveni olmayan kişiler, soru sorulmasından, söylediklerinin sorgulanmasından hoşlanmaz. O yüzden karşı görüşü reddeder ve kendi yolunun ‘tek doğru’ olduğunu iddia eder.”
Nobel Fizik Ödülü sahibi Isidor Isaac Rabi de, annesinin farkında olmadan, ona bilim adamı olmanın yolunu açtığını anlatır: “Brooklyn’deki her Yahudi anne, çocuğu okuldan gelince ‘Ee, bugün bir şey öğrendin mi?’ diye sorardı. Benim annem ise, ‘İzzy’ derdi, ‘Bugün iyi bir soru sordun mu?’ diye sorardı” Isidor Rabi’nin bu sözleri, birçok eğitimciye ilham vermeye devam etmekte.
Yahudilikte soru sormanın bu kadar önemli olmasının bir nedeni de, yaratıcılığı tetiklemesi, sorgulamadan itaat etmenin ise yaratıcılığı köreltmesidir. Kişilerden sorgusuz sualsiz itaat bekleyenler, bilinçaltına “Aklını kullanma!” mesajı verir ve robot olma anlayışını teşvik eder.
R.Jonathan Sacks, yazılı ve sözlü Tora’da “itaat etmek, boyun eğmek” diye bir terim olmadığını belirtir. Yahudilikte geçen, lishmoa’nın ise shema kökünden geldiğini ve anlamının; dinlemek, anlamak, duymak, ilgilenmek, önemsemek, içselleştirmek olduğunu açıklar. İtaatin ise ancak bunların doğal sonucu olarak geldiğine dikkat çeker.
İbranicede itaat etmek, uymak, denileni yapmak anlamına gelen-letsayet kelimesinin ise, İsrail ordusu ve modern İbranicenin ihtiyaçları doğrultusunda ve ancak modern İbranicede, sonradan eklenen bir kelime olduğunun altını çizer. (http://rabbisacks.org/covenant-conversation-5772-bo-the-necessity-of-asking-questions/)
Gözü kapalı bir şekilde itaat ve bağlılık, Yahudiliğe ait bir değer olarak kabul edilmemelidir. Yahudilikte asıl önem verilen, öğrenerek, anlayarak, düşünerek, içselleştirilerek gelişen bir itaat ve bağlılıktır.
Yine de, Yahudiliğe uygun şekilde soru sormanın üç şartı vardır. R.Jonathan Sacks, bu şartları şöyle açıklıyor: İlk şart, sorunun gerçekten bir şey öğrenmek amacıyla sorulmuş olması- şüphelenmek, alay etmek, küçümsemek veya reddetmek için değil. Agada’daki ‘asi çocuk’ un soru sorması öğrenme ve anlama amacıyla değil, uzaklaşmak için bir bahane bulma arzusuyladır.
İkinci şart, anlayışımızın sınırlı olduğunu kabul etmemizdir. Her şey o belirli zaman için anlaşılır olamayabilir. Yirminci yüzyılın başında, neredeyse bütün büyük keşiflerin yapılmış olduğuna inanan bilim adamları vardı. Sonraki yüzyılın Einstein’ın görecelik teorisini, Heisenberg’in belirsizlik ilkesini, Gödel’in teorisini, evrenin ‘Big Bang’ kökeninin kanıtını, DNA’nın keşfi ve insan genomunun kodunun çözülmesini hayal bile edemeyen. Bu gerçekler bizde bir tevazu uyandırmalıdır. Bilime sıkı sıkıya bağlı kalmak bile zaman testinden geçmeyi garantilemez.
Yahudilikte bizim bir şeyi anlamıyor olmamız, onun anlaşılmaz olduğunu göstermez. Yahudi hayatının özelliklerini bir kuşak ‘çok zor’ olarak tanımlarken, diğer nesil aynı özellikleri her şeyden daha anlamlı ve rahat bulabilir. İnanç, sorulara karşı değildir, ancak sadece anlayabildiğimiz şeylerin var olabileceğine inanan sığ düşünce şekline karşıdır.
Üçüncüsü, söz konusu Tora ise, yaşayarak öğrenilir ve yaparak anlaşılır. Müzik dinleyerek müziği anlamayı öğreniriz. Edebiyat okuyarak edebiyatı takdir etmeyi öğreniriz. Şabat’ı layığıyla yaşamadan Şabat’ı anlamanın bir yolu yoktur, Yahudiliğin aile saflığı kurallarını gözetmeden, bunların bir evliliği nasıl güçlendirdiğini anlamanın hiçbir yolu yoktur. Yahudilik, tıpkı müzik gibi, yalnızca içine girilince anlayabileceğimiz bir şeydir.
Bu açılar göz önüne alındığında Yahudilik, akla değer veren, soruları teşvik eden ve bizi en üst düzeyde entelektüel titizliğe yönelten bir inançtır. Saygı ile sorulan her soru, Tanrı’ya doğru bir yolculuğun başlangıcıdır ve Pesah’ta Yahudi anne-babaların çocuklarına öğrettikleri alışkanlıkla başlar: Soru sor ve böylelikle, insan anlayışı ve cennet arasındaki bitmeyen diyaloga katıl. (http://askbigquestions.org/blog/201302/art-asking-questions)
Pesah Bayramı’nın ilk altı günü, aynı sene içindeki diğer bayramların haftanın hangi gününe geleceğini belirler
Yahudi takvimi o kadar ilginç bir şekilde düzenlenmiştir ki, Pesah’ın birinci günü hiçbir zaman pazartesi, çarşamba veya cumaya denk gelmez.
* Pesah’ın 1. günü=Tişa Beav - Bu yıl Pesah’ın 1. günü Salı - Bu yıl Tişa Beav 1 Ağustos 2017 Salı
* Pesah’ın 2. günü=Şavuot - Bu yıl Pesah’ın 2. günü Çarşamba - Bu yıl Şavuot 31 Mayıs 2017 Çarşamba
* Pesah’ın 3. günü=Roş Aşana - Bu yıl Pesah’ın 3. günü Perşembe - Bu yıl Roş Aşana 21 Eylül 2017 Perşembe
* Pesah’ın 4. günü=Simhat Tora - Bu yıl Pesah’ın 4. günü Cuma - Bu yıl Simhat Tora 13 Ekim 2017 Cuma
* Pesah’ın 5. günü=Yom Kipur - Bu yıl Pesah’ın 5. günü Cumartesi - Bu yıl Yom Kipur 30 Eylül 2017 Cumartesi
* Pesah’ın 6. günü= Geçen Purim - Bu yıl Pesah’ın 6. günü Pazar - Geçtiğimiz Purim 12 Mart 2017 Pazar
PESAH