8 Nisan günü Beyoğlu Sineması iki belgesel filmin gösterimine ev sahipliği yaptı.
Beyoğlu Sinemasında gösterilen belgesellerden ilki ‘Toprak’ adlı filmdi. Nebil Özgentürk’ün ‘Toprak’ isimli filminde Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki Anadolu Rumları ile Batı Trakya Müslümanlarının karşılıklı mübadelelerini iki yaşlı hanımın söylemleriyle canlandırılıyor. Bir yanda Girit’i terk edip Ayvalık’a yerleşen Hüsniye Yatkan, diğer yanda ise ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya’ kitabının yazarı Didi Sotiriyu ve göç ettikleri topraklarda çekmiş oldukları yabancılık.
Nebil Özgentürk Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinliğini ilk düzenlediğimizde Sabah Gazetesi’nin Cumartesi Ekinde iki sayfalık bir röportaj hazırlamıştı. Schneidertemple’de gerçekleştirdiğimiz bu çalışma ilk kez düzenlenen etkinliğin olağanüstü ilgi görmesini sağlamıştı. Özellikle bu nedenden dolayı Nebil Bey’in yeri bir başkadır.
Ancak burada ele almak istediğim konu Deniz Alphan’ın yapımcılığını üstlendiği ‘Kaybolan Bir Dil, Kaybolan Bir Mutfak’ filmi. Film bir yandan kaybolmakta olan Sefarad Mutfağını konu edinirken, diğer yandan giderek daha az kullanılan Judeo-Espanyol/Ladino dilinin son dönemini yaşadığını vurguluyor. Filmde, Prof. İlber Ortaylı, Osmanlı Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi Koordinatörü Karen Sarhon Gerşon, Yazar Maryo Levi, Akademisyen/Gazeteci Soli Özel, İstanbul Film Festivali Koordinatörü ve Yayın Yönetmeni Yusuf Pinhas ve biri Edirne kökenli (Benmayor Hanım), diğeri Ortaköylü (Pinhas Hanım) iki hanım yer alıyor. Yemek pişirmeyi ve Yahudice konuşmayı iyi bilen iki hanımın katılımıyla gerçekleşen belgeselde ana fikir her iki konunun da giderek gerçekleşmez ve konuşulmaz bir duruma gelmekte olması.
Gösterim sonrasında söz alarak, “48 saat sonra Pesah Bayramı’nı kutlamaya başlarken ülkemizdeki Yahudi evlerinin en az yüzde ellisinde filmde izlediğiniz bayram yemekleri sofralarda yer alacak” diyerek bir iddiada bulundum. Bu ifadede daha iddialı da olunabilir. Herhalde unutuldu ki Türk Sefarad yemekleri üzerine kaleme alınan tüm kitaplar son otuz yıl içinde hazırlandı. Özellikle genç hanımların İstanbul ve İzmir’de hazırlamış oldukları kitaplar bu tür yemekleri iyi pişirmesini bilmeyenlere mutlaka ışık tutuyor. “Yemek pişirmek için artık kimse vakit harcamıyor” gibi bir sav da bugünü yansıtmamakta. Yirmi yıl önce hangi üniversitede şefler yetiştiren mutfak sanatları bölümleri vardı? Hepsi son dönemlerde açıldı. Daha önceleri televizyon kanalları arasında tüm gün yemek programlarının yayınlandığını hatırlıyor musunuz? Evet, yemek pişirebilmek günümüz dünyasında bir hobi oldu ve giderek genişlemekte.
Judeo-Espanyol lisanına gelince durum daha farklı olabilir. Ancak filmde Soli Özel’in belirttiği gibi bugün İspanyolcanın ne denli geçerli bir dil olduğunu hepimiz biliyoruz. Zamanla Yahudiceye başka dillerden birçok kelime girmiş olmasına rağmen bu dili mükemmel bilmeyen benim gibiler dahi İspanya’da ve Güney Amerika’da gerek turizm, gerek iş hayatında kolayca anlaşabilmekte. Kullandığımız bazı kelimeler tam anlaşılmasa da söylenenler rahatlıkla iki taraf açısından da anlaşılabiliyor. Şehrimizde bu lisanda yayınlanmış olan eserlerin önemli bir bölümü son yirmi beş yıl içinde Şalom Gazetesi ve Osmanlı Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi tarafından gerçekleştirildi.
Film gösteriminden iki gün sonra Ada Akademi arayarak Büyükada’da Judeo-Espanyol dil kursları düzenlemek için eğitmen desteği istediklerini belirttiler. Merkezimiz bünyesinde ön görüşmelerle iki-üç kişinin konuyla ilgili olduklarını görmek beni bir hayli sevindirdi ve umutlandırdı. Belki de bu sayede sekiz, on kişi daha eskisinden daha iyi bir şekilde bu lisanda iletişim kurabilecek.