Okuduğunuz bu cümle, bir Holokost kurtulanı olan anneanneme aittir. 1996 yılında, Çekoslovakya’nın özgürlüğüne kavuşmasından birkaç yıl sonra, anneannem Manhattan’da bulunan Yahudi Ajansına (Jewish Agency) giderek 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından el konulan mallarını geri alabilmek için gerekli olan işlemleri başlatmaya karar vermişti.
Birçok lisan bilmesine rağmen, İngilizcesi yeterli olmadığı için, kızını yani annemi ona yardımcı olması için yanına almıştı. Orada geçirdikleri uzun saatler boyunca, moral bozucu ve kuşku dolu sorulara maruz kalmışlardı. Anneannem yıllar önce yaşadığı korkuları ve eziyetleri yeniden capcanlı bir biçimde hatırlayıp, kahrolmuştu. Bu sorulara katlanmak zorundaydı.
Holokost döneminde nerede olduğunu kanıtlaması gerekiyordu. Çünkü bütün kimlik belgeleri yanıp kül olmuştu. Yahudi kimliğini ispat etmek zorundaydı çünkü savaş sırasında bir yerde gizlenmiş ve sahte kimlik belgeleri edinmişti.
Bu yüzden, çektiği eziyetleri ve gerçek adını kanıtlamak zorundaydı. Uzun yıllar boyunca yakalanmak korkusuyla sürekli saklanmıştı.
Tüm bu sorgulamalar sürerken, onlarla konuşan memur bir ara amiriyle konuşmak üzere odayı terk etmişti. Annem bu esnada kendini Holokost’tan geriye kalmış harabelerin arasında kalan, Varşova Paktı mültecilerinden beter hissediyordu. Oturduğu sandalyede çöküp kalmış, gözleri yaşlarla dolu, beti benzi atmış bir şekilde kalakalmıştı.
Annesi ayağa kalkmış, duvardaki aynaya bakıp kendini toparlıyordu. Saçlarını tarayıp düzeltmiş, bluzunu etekliğinin içine güzelce yerleştirmiş, makyajını tazeliyordu. Kızı annesine hayranlıkla bakıyordu. İşi bitince, yaşlı kadın kızının kül rengi, solgun yüzüne bakıp sakince, “Rujunu sür. Canlı görün” demişti.
Bu basit ve anlaşılmaz gibi görünen tavsiye, benim felaket anlarımda hemen aklıma geliverir. 11 Eylül felaketinden hemen sonra, dehşet içinde ve sersemlemiş bir haldeyken bu sözler kulaklarımda çınlamıştı, “Rujunu sür. Canlı görün.”
2012 yılında, o gün çocuklarımın da konuk olarak, orada bulundukları sırada, Sandy Hook’taki lisede, bir psikopatın öğrencilerin üzerine makineli tüfekle ateş edip katliam yaptığı gün, yine aynı sözler kulaklarımda çınlıyordu, “Rujunu sür. Canlı görün..”
Anneannemin bizlere miras bıraktığı bu öğüt, sadece dış görünüşümüzü düzgün tutmak anlamına gelmiyordu. Bu aynı zamanda ruhumuzun aldığı yaraları da üstün körü şifalandırmaya yarıyordu.
Holokost döneminde yaşadıkları, onun Tanrı’ya olan imanını önemli ölçüde zedelemişti. Onu iyice tanımaya başladığım dönemlerde, onun dininin her kuralını tam olarak yerine getirdiği söylenemezdi. Holokost dönemini bizlere anlatırken, çoğu zaman Tanrı’nın varlığını sorguladığını hatırlıyorum.
Macarca ‘jaj’ diye inler, soluk mavi gözlerinden akan gözyaşlarını silerek, “Tanrı öncelikle bana hayatta kalma gücünü vermişti. Bunu bir daha asla beceremem” derdi. Holokost onun itikadını önemli ölçüde azaltmıştı. Ama yaşamının her döneminde yine de ona güvenmekten tam olarak vazgeçememişti. Çünkü sözlerindeki o güç, bence imanın gücüydü. Tanrı’nın merhametinin ve adaletinin gücü… Affetmenin ve nezaketin baskın çıkmasının gücü…
Bazen çektiğimiz acıların nedenini kavrayamayız. Bu büyük resimde yaşanan şeylerin nedeni, bizim için her zaman cevapsız kalır. Bunlar Tanrı’nın sonsuz aklının ve merhametinin gizemleridir. Onun bilinmeyen, bilgelik dolu planlarıdır.
Tanrı içimize yaşamı üfler. Sonra her şey kendi akışında gider. O’nun amacı, bizim amacımız olur ve öylece yaşarız. Bu hepimizin hayatında olan bir olgu. Bir insanın davranışlarında ve kendi kişisel, yerleşmiş davranışlarımda nasıl bir tavır takındığıma bakıyorum. Kendi içimde Tanrı’nın varlığını nasıl sorguladığıma şahit oluyorum.
Annem Haziran 1946'da doğmuş. O, ölüm kamplarının özgürlüğüne kavuşmasından üç ay sonra annesinin rahmine düşmüş. Anneannem ve dedem, bütün yaşadıklarına, gördüklerine, çektiklerine ve büyük kayıplarına rağmen, eğer bu dünyaya yeni bir can getirmeye karar verdilerse, demek ki Tanrı’ya ve insanlığa güvenmişlerdi. Onların imanı sayesinde annem yaşıyor, ben de yaşıyorum. Hatta çocuklarım bile burada ve hayatta.
O yüzdendir ki, bu gün kişisel olarak acılı anlarımda ve tahammülümü aşan kötü olayları yaşarken şöyle düşünüyorum, “Rujunu sür. Canlı görün.”
Bir Holokost kurtulanının bu davranışı, kesinlikle gösteriş yapmak için değil, tam tersine yaşama ve kendine verdiği değeri göstermek içindir.
Ben kendime, anneannemin hayatını rehber edindim.
İşte tam da, imanımın sarsıldığı anlarda, onun hayatını hatırlarım. Bu tür anlar, aslında Tanrı’ya olan inancımızın en çok güçlendiği anlardır.
Not: Bu hikâye, bir Holokost kurtulanının torunu olan Karin Terebessy tarafından anlatılmıştır.