İsrail’in Yahudisi ve Arabı bir arada, çoluk, çocuk yemekte. Bu sahneler bizim medyada niçin yer bulmaz acaba? Ben İsrail’de hiçbir zorluk çekmedim, bilakis Türk olduğumu duyan İsrailliler telefonlarına sarılıp bana Antalya’da, Marmaris’te çekilmiş tatil fotoğraflarını gösterdiler. Ah şu politikacılar olmasaydı diye düşündüm. Halkları kışkırtan da, önyargıları körükleyenler de, bizleri birbirimize düşman edenler de hep siyasetçiler. Tabii halklar da akıllarını başlarına alsınlar ve bu kışkırtmalara pas vermesinler, değil mi? NİLGÜN GÜRESİN – http://ulusalajans-zekeriyatumer10.blogspot.com.tr/
Hamas’ın ürettiği bu yeni belgenin belki de en temel gerekçesi, söz konusu bölgesel düzenin revize ediliyor oluşu. Günümüzde de yaşanan kaotik ortamın temel gerekçesi bu. Bölgede kartlar yeniden karılıyor ve her aktör kendince optimum pozisyona konuşlanmaya çabalıyor. İsrail’in merkezinde olduğu bir düzenden bahsediyoruz. Malum olduğu üzere İsrail, kuruluşundan bu yana bölgenin “çıban başı” olarak görülmüş ve mümkün mertebe izolasyonist politikalara muhatap olmuştu. Her ne kadar Haşimi hanedanı üzerinden Arap kalesinde net bir gedik açmayı başarmış olsa da dönemsel olarak bölgenin politiği, İsrail’i hem yalnızlaştırmış hem de bunun doğal bir sonucu olarak güvenliksiz kılmıştır. Fakat günümüzde, İsrail’in bölgesel düzende merkez bir ülke konumuna doğru ilerlediğini söylemek, fazla da abartılı bir yorum olmayacaktır.
İlk olarak, 1979’da hayata geçirilen Camp David anlaşmaları ve bu anlaşmalara yaslanan düzen, İsrail’e Arap okyanusunda hukuki bir nitelik kazandırmış, Arap sokağının öncüsü Kahire’nin sağladığı meşruiyetle birlikte Arap kalesindeki gediği de genişletmiştir. Artık İsrail’in Batı sınırları hem güvenlikli ve stabil bir hal almış hem de Arap revizyonizminin o günlere kadar liderliğini yapan ülkenin dize gelmesiyle İsrail’in topyekûn ortadan kaldırılması fikriyatı da haliyle son bulmuştur.
Bir diğer kırılma, Soğuk Savaş’ın bitişi ve Irak’ın Kuveyt’i işgal girişimiyle birlikte ortaya çıkan yeni dönemin değerlendirilmesiyle söz konusu olmuş ve Filistin sorununun halline yönelik girişimlerle birlikte İsrail’in bölgesel meşruiyeti genişletilmiştir. İmzalanan çeşitli anlaşmalar vesilesiyle, İsrail’in “dostları” arttırılmış ve “düşmanları” azaltılmıştır. Kaldı ki bu tarihlerde, yani 1990’larda İsrail’in söylemsel düzeyde de olsa beliren azılı düşmanı/rakibi Arap coğrafyasından değildir. İran’ın, tarihin bir cilvesi olarak, Mısır’ın “düştüğü” 1979 tarihinde (Saddam’ın da iktidarı elde ettiği tarih) bir devrimle hem teokratik bir yapıya hem de radikal bir söyleme/pratiğe savruluşu, İsrail’in yeni odağını da imler mahiyetteydi. Filistin sorunundaki gelişmelerle birlikte okunduğunda, bölgesel düzenin revizyonu ve İsrail’in Arap okyanusunda meşruiyetini arttırması, İran’ı da doğal bir rakip olarak üretmiştir.
Ceyhun Çiçekçi
Her musibeti, her türlü olumsuzluğu Yahudilere bağlama ve Yahudilerin dünyayı ve dolayısıyla Amerika'yı yönettiğini sanan bazı ezik tipler vardır mutlaka etrafımızda. Onlara yanıt olacak bir bilgi paylaşıyorum, meraklısı varsa buyursun okusun.
Bir yanda 180,6 milyonluk Türk dünyası (Turancı bir web sitesinde ise 303.3 milyon olduğumuzu iddia etmiş mesela) diğer yanda ise 16,5 milyon Yahudi dünyası var! Türkler şöyle esaslı bi yellense, ortalığı tozunu atacak ne Yahudi bırakacak etrafta ne de dış düşman(!) Peki neden olmuyor, gelin ona bir göz atalım;
ABD'nin nüfusu 2016 sayımına göre 324.3 milyon. Bu 324 milyon içinde Yahudi nüfusu 7 milyon civarında. Yani Amerikan vatandaşlarının sadece yüzde 2'si Yahudi. Yazıyla; Yüzde iki...
Şimdi gelelim bu yüzde 2'lik Yahudi toplumunun süper güç ABD içindeki rolüne ve konumuna...
ABD'deki ileri gelen düşünürlerin ve entellektüellerin yüzde 45'i Yahudidir. ABD'deki büyük üniversitelerdeki profesörlerin yüzde 30'u, ABD devlet kademelerinde bulunan üst düzey bürokratların yüzde 21'i, New York ve Washington gibi büyük şehirlerde bulunan hukuk firmalarının yüzde 40'ı, Amerikan medyasında çalışan editör, gazeteci, yazı işleri müdürlerinin yüzde 26'sı, Amerikan sinema ve film endüstrisinde yönetmen, metin yazarı, prodüktör olarak çalışanların yüzde 56'sı… Ve en zengin 400 Amerikalı milyarderin yüzde 23'ü, yani 92 kişisi Yahudidir.
Bir toplum, ancak okuyarak, bilim üzerine çalışarak, birbirlerine saygı ve sevgi ile sıkı sıkıya bağlı olarak böyle bir konuma gelebilir.
Suat Oktay ŞENOCAK
http://www.bursaport.com/makaleler/suat-oktay-senocak/boyut-mu-onemli,-islev-mi-1945.html
Daha ılımlı ve yapıcı dile sahip yeni belge ile Hamas’ın uluslararası toplumdan meşruiyet kazanmayı hedeflediği anlaşılıyor. CNN’e konuşan Meşal, yeni siyaset belgesinin ABD ve Batılı ülkeler için Filistin sorununu çözümü yönünde kullanılabilecek bir fırsat olduğunu söylemesi de bundan. Trump dahil tüm Amerikan başkanlarının “bu sorunu çözeceğim” iddiasıyla göreve başladığını düşününce, Hamas doğru noktayı işaret ediyor.
Ancak Hamas’ın amacının İsrail ile barışa ulaşmak olmadığı da bir o kadar belli oluyor. Silahlı direnişin devam edeceğini vurgulayan belgeyle Hamas hem Filistin siyasetinde kendine yer edinmek, hem de El Fetih’in Filistinlileri temsil eden tek güç olmadığını göstermek istiyor. Nitekim Abbas-Trump görüşmesini değerlendiren Hamas sözcüsü Sami Abu Zuhri, Abbas’ın iki devletli çözüm açıklamasını eleştirerek, Filistinlileri temsil etme hakkı olmadığını savunmuştu.
Belgenin açıklandığı yerin Gazze değil de Katar olması üzerinde durulması gereken ilk konu. Gazze’den dünyaya böyle bir açıklama yapmak hem Gazze halkının bu belgenin arkasında durduğunu daha güçlü bir şekilde gösterecek, hem de Hamas ‘özgürlük için direniş’ olarak adlandırdığı savaşta hiçbir ülkenin etkisi veya gücü altında olmadığını duyurabilecekti. Hamas’ın dünyada ses getirmesini hedeflediği, vizyonunu ve tüzüğünü açıkladığı böylesi bir toplantı için Doha’yı seçmesi, Hamas’ın hamiliğini yapan ve desteklemesi dışında bu değişikliğe ön ayak olanın ve belki de zorlayanın Katar olduğu anlaşılıyor.
Karel Valansi
http://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/hamasin-degisim-belgesi,17197
“Acaba bu kararla yan yana iki devlet formülü için bir umut ışığı doğar mı?” diye soranlara üç sebepten dolayı “hemen umutlanmayın” diyeceğim.
Birincisi, BM Güvenlik Konseyi’nin 1967’deki 242 ve 1973’teki 338 sayılı kararlarıyla “derhal boşaltmasını” istemesine rağmen, İsrail 50 yıldır terk etmediği işgal altındaki Filistin ve Suriye (Golan Tepeleri) topraklarından tamamen çekilme gibi bir niyet taşımıyor. Aksine, tüm uluslararası baskılara rağmen işgal altındaki yasa dışı Yahudi yerleşimlerine her yıl yenileri ekleniyor. Dışarıdan gelerek İsrail vatandaşlığına geçen Yahudilerin büyük bir bölümü bu alana yerleştirilmeye devam ediyor. Yani 1967 savaşı öncesindeki sınırlara bire bir sahip bir Filistin Devleti’nin kurulmasına İsrail’in olumlu bakmasını beklemek için epey geç.
İkincisi, FETİH ile HAMAS arasında bilhassa son 11 yılda öyle büyük bir siyasi güvensizlik ortamı oluştu ki, yeni misaka rağmen tarafların bir araya gelerek İsrail karşısında yekvücut bir Filistin hükûmeti olarak yer alması çok zor. HAMAS’ın FETİH’i ikna etmesi epey zaman alacak.
Üçüncüsü, ABD ve AB ülkeleri bu politika değişikliğinin söylemden ibaret olmadığını görmek için bir süre HAMAS’ın bundan sonraki davranış biçimini takip edeceklerdir. Örgütün, bu ülkelerdeki terör örgütleri listesinden çıkartılabilmesi için İsrail’le hiçbir çatışmaya girmemesi gerekiyor.
Bu üç unsur dikkate alındığında, HAMAS’ın yeni misakının Filistin-İsrail barış süreci için görünüşte olumlu bir gelişme olduğu fakat beklentileri yüksek tutmayı gerektirecek bir sebep de olmadığı söylenebilir.
Çağrı Erhan
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-cagri-erhan/596687.aspx
Ocak ayının büyük bir bölümünü İsrail’de geçirdim. Turist olarak ikinci gidişimdi İsrail’e. İlki 2007 yılındaydı. Paris’ten İstanbul’a yeni kesin dönüş yapmıştım. Bir taraftan, 20 yıl sonra doğduğum kente yeniden dönmüş olmanın sevinci ve heyecanını yaşarken diğer taraftan kendimi artık Avrupalı hissediyordum. Benimsediğim batı değerlerini, yaşam tarzını, kadın eşitliğini, düşünce ve basın özgürlüğünü sembolize eden Avrupalı bakış açısı ile çevremi gözlemliyor, değerlendiriyordum. Ve neyse ki artık 2007’lerde bizim havalimanlarında da bellerinde kalaşnikoflu askerler cirit atmıyordu; İstanbul bir ölçüde de olsa sivilleşmiş, kafalar demokratikleşmişti. Şimdilerde olduğu gibi kimse kimsenin yaşam tarzına, kıyafetine henüz sataşmıyor, sosyal baskı uygulanmıyordu.
Dolayısıyla 2007’de Tel Aviv havalimanına indiğimde en çok dikkatimi çeken ve beni rahatsız eden husus her adım başında dikilmiş silahlı askerlerdi. Yurtdışından gelen her yolcuyu-ne milletten olursa olsun- sorguya çekiyorlar ve valizler didik, didik aranıyordu. Güvenlik adına bile olsa batılı bir Türk olarak yadırgamıştım.
İsrail 10 senede çok değişmiş. 2017’nin İsrail’i olgunlaşmış, kendine güveni daha bir artmış. Sokaklar dingin, insanlar güler yüzlü, yaşantıları mütevazi ve mutlu. Bizde olduğu gibi caddelerde birbiriyle yarış eden bol miktarda en son model özel cip, Mercedes, BMW görgüsüzlüğüne rastlamıyorsunuz; ancak taksilerin tümü Mercedes, pırıl, pırıl tertemiz ve bakımlı. Şoförleri de öyle; hemen hepsi İngilizce biliyor. Restoran tuvaletleri de keza, tertemiz. İsrail kendisine her an yönelebilecek terör tehlikesinin farkında olmasına rağmen en azından Tel Aviv havalimanı ve sokakları sivilleşmiş. Bir Orta Doğu ülkesi olmasına rağmen halkı batılılaşmış. Askerleri sadece Kudüs’te görmek mümkün. Özellikle büyük şehirlerimizde ve bazı turistik bölgelerimizde de gördüğümüz zengin-yoksul farkı İsrail’de pek yok. Turizmin önemini kavrayan İsrail kapılarını önyargısız her ülkeye açmış. Hem Tel Aviv ve hem de Kudüs’teki müzeler, restoranlar, kafeler her milletten insan dolu. Ören yerlerinde, Mescid-i Aksa, Ağlama Duvarı ve Holokost Müzesi’nin önünde uzun kuyruklar var; Müslüman’ı, Hiristiyan’ı, Yahudisi kuyrukta. İnsanlık adına hoş bir manzara. Bugün din adına yapılan kavga, gürültü, kışkırtma ile alay edercesine. Tel Aviv’in hemen güneyinde bulunan ve Osmanlı’nın izlerini taşıyan sahil köyü Yafa, Arap restoranları, sokak satıcıları, antikacılar ile cıvıl, cıvıl. Arap usulü humus, nohut köftesi felafel ve bizim Ege otlarına benzeyen meze tabaklarına doyum olmuyor. Yine İsrail’in Yahudisi ve Arabı bir arada, çoluk, çocuk yemekte. Bu sahneler bizim medyada niçin yer bulmaz acaba?
Ben İsrail’de hiçbir zorluk çekmedim, bilakis Türk olduğumu duyan İsrailliler telefonlarına sarılıp bana Antalya’da, Marmaris’te çekilmiş tatil fotoğraflarını gösterdiler. Ah şu politikacılar olmasaydı diye düşündüm. Halkları kışkırtan da, önyargıları körükleyenler de, bizleri birbirimize düşman edenler de hep siyasetçiler. Tabii halklar da akıllarını başlarına alsınlar ve bu kışkırtmalara pas vermesinler, değil mi?
Olurda Tel Aviv’e yolunuz düşerse Sanat Müzesi’nde çok önemli bir Empresyonist Ressamlar koleksiyonu var. Neredeyse Paris’teki Monet Müzesi ile rekabet edecek kadar zengin. Nazilerden, Kanada’ya, Amerika’ya kaçarken bazı değerli mallarını da yanlarında götürebilen Doğu Avrupa Yahudileri bağışlamış tüm resimleri. Hatta Müzenin kurulmasına öncülük ederek tüm varlığını müzeye bağışlayan aile de Kanadalı.
İsrail ile ilgili yazacak çok konu var. Çölün, çöl kumunun üzerine okaliptüs ağaçlarını, portakal ve gül bahçelerini nasıl diktiklerini, beslediklerini ve yaşattıklarını yazmaya 2 sayfa yetmez. Dolayısıyla her şeyi yoktan var etmek için inanılmaz bir toplumsal ruh ile gece, gündüz çalışmış – ve hala da aynı tempoda çalışan - insanların ülkesinde doğa mucizesi ve ileri teknoloji olmaz da ne olur? Yoktan var ettikleri ülkeyi canları pahasına savunmalarını beklemek ise ancak doğaldır.
Nilgün Güresin
http://ulusalajans-zekeriyatumer10.blogspot.com.tr/2017/05/silivri-mektubu-israil-izlenimleri.html
Netten okumalar
http://www.yeniduzen.com/yahudi-muhacirler-14-10637yy.htm
http://davidsbackyard.blogspot.com.tr/2017/05/eli-kohen-ve-pesah.html
http://medyascope.tv/2017/05/03/halid-mesal-son-kozunu-oynuyor-hamasin-yeni-siyaset-belgesi/
http://www.ydh.com.tr/YD528_hamasin--devekusu--vizyonu.html
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/yaman-toruner/nazilerde-basin-yayin-kulturu-2446305/
http://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2017/05/08/yuzlesmenin-ilk-adimi-ozur-dilemek/
TRT’de yayınlanan “Payitaht Abdülhamid” dizisi, antisemitik söylemler içerdiği iddiasıyla tartışmalara neden oluyor.
http://www.milliyet.com.tr/yahudi-cemaatinde-abdulhamid-gundem-2446956/
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/istanbulun-unutulmus-kompradorlari-kamondolar-195705
Netten seyredin
https://www.youtube.com/watch?v=m62-NjiTLdw
https://www.youtube.com/watch?v=dQdPCco4cm0
https://www.youtube.com/watch?v=jbsDwvE1b24
Takılan tweetler
(((rivokkk))) @Rivokhay 6 May
Her toplumda/ülkede azınlık olarak var olmak maliyetli iş bir de Bu durumun ekonomik tarafını da incelemeyen yazıları ciddiye almıyorum pek
Eitan Na'eh @AmbassadorNaeh 4 May
.@06melihgokcek'le, ikili ilişkilerdeki yararlar, bunları ilerletme yolları ve Ankara'daki belediye gelişimi hk. fikir teatisinde bulunduk.
Aykan Erdemir @aykanerdemir 2 May
.@nytimes yazarının twitinde ISR ifadesini #İsrail zannen & 3 dakika ayar veren @trtworld'den İsrail Milli Gününde kamu diplomasisi skandalı
TürkMusevileriMüzesi @muze500 5 May