“Kederli ruhların desteklemek ve propagandasını yapmak için bir despota ihtiyaçları olduğu gibi, despotun da amacına ulaşmak için ruhların kederlenmesine ihtiyacı vardır” der Gilles Deleuze.
Verdiği bir söyleşide felsefe tarihi için ise ‘kendisi için bir alet edevat kutusu olduğu’nu söyler. Deleuze’ün felsefesini anlamak isteyenler için bu son cümlesi tam bir derstir aslında. Büyük bir ipucu içerir. Çünkü Deleuze, felsefe tarihinden kendisi ne isterse onu alır, kavramları arzu ettiği gibi tercih eder ve anlatacağı ile bir uyumu olsun ya da olmasın uyarlamasını kendisi yaparak, o kavramları dönüştürür, geliştirir ve adamakıllı kullanır.
Yazmanın ve yazma yolu ile anlamanın/anlatmanın en iyi yolu bu aslında. Tercih etmediğini dışarıda bırakmak. Sadeleştirici bir anlaşılma formülü gibi.
‘Bağlam’ olarak nitelendirebileceğim kavram onun için hiç bir anlam ifade etmez. Ama toplamında yeni bir bağlamın da doğuşu anlamı taşır bu! Hegel’in bile etkisini sarsacak kadar Nietzsche’yi felsefeye tanıtırken de en sevdiği olan ‘oluş’tan hareket eder ve en sevmediği olan ‘diyalektik’ten uzak durur hatta onu yıpratır.
***
Deleuze büyük bir felsefi anlayışın daha sahibidir. “Egemenlik sadece içine aldığı şeylere hükmeder” diye ifade ettiği bu yapı, iktidar edeni mikro analize doğru bir yolculuğa çıkarır.
Bu ifadeler karmaşık gelmesin sizlere. Felsefe de karmaşık değildir aslında. Sadece nereden ne alacağınızı bilerek, bir silsileyi takip etmek önemlidir. Disiplin ister anlamak için. Deleuze ilgili de böyledir.
Yukarıda bahsedilen egemenlik alanı; iktidar olana yenilişten çıkış yollarını gösterir. Bu da bilindiği şekli ile özgür irade değildir. Adil iradedir. Özgürlük ve tarafsızlığın dönüşüm gösterdiği günümüzde, ‘adil irade’nin vicdan ilişkili bir bağımsızlık yarattığı aşikârdır. Bu bizi karar alma veya almama ya da alınan karara dahil olma veya olmama sürecinde özgürleştirir. İşte tam da bu gerçek özgürleşmeyi istemeyen bir güç olarak karşımıza diyalektik çıkar.
Farkında mısınız? Yıllarca edinilmiş öğrenimlerimizden bazılarının aslında ne kadar ters ve aleyhimize olduğunun kanıtlarıdır bunlar. Anlamak için bakmaktan fazlasına ihtiyaç olduğunun altını çizen bir mesele bu. Görme merkezli bir anlama sürecine geçmemiz için önemli. Bakmakla kaldıkça, kendi geleceğimizin de dışardan seyircisi gibi oluyoruz çünkü…