Ne olacak bu dünyanın hali

Yatırımcıların kafasında ´sermayenin maliyetini nerede az çıkarırız, geri dönüşünü hızlı buluruz´ sorusu hep vardır. ´Portföy yatırımı veya doğrudan yatırım olarak nereye gitsek, hangi ülkelerin ekonomisi daha fazla fırsat sunuyor´ soruları her dönemde uluslararası yatırımcıların kafasını kurcalar. Sermayenin, sermayedarın uzaya taşınmasına az bir zaman kala dünyanın özetini bu haberde veriyoruz.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
17 Mayıs 2017 Çarşamba

Küresel veya uluslararası yatırım fırsatlarını kovalayan veya hâlihazırda gördüğü fırsatların performansını, geri dönüşünü ve geleceğini ölçmek isteyen yatırımcılar ve karar vericiler ekli tablodaki özet verilerin oluşturduğu veri setine bakar. Tabii ki www.tradingeconomics.com sitesinden 16.05.2017 tarihli erişim verileri ile derlediğimiz bu tablodaki verilerimiz dışında yerimiz ve süremiz nedeni ile yer almayan ülke kredi notu, CDS değeri, PMI (purchasing manager index) verisi, dolar endeksi, bankalar arası faiz oranı, kurumlar ve gelir vergisi oranı, nüfus artış hızı, okuryazarlık oranı, sermaye hareketlerinin serbestliği, uluslararası tahkim, volatilite, kur değer kaybı/kazancı gibi farklı verilere de kendi ülkesinin verileri ve NBD, İVO gibi mali fizibilite oranları ile birlikte bakarlar. Bunun dışında yatırım yapılacak enstrümanların performansı, şirketlerin finansal verileri ve sektör performansları gibi başka veriler de değerlendirilir. Eğer yatırımcı birçok ülkede eşzamanlı yatırım yapmışsa konuya bir portföy yönetimi mantığı ile bakacaktır. Tablodaki veriler özetle aynı zamanda bir ülkenin ekonomik karnesidir. Tablonun sağ tarafındaki kırmızıların çokluğu genelde ekonominin gerçek yüzünü gösterir.

Ayna ayna söyle bana

Ülke ekonomik performans analizinde GSYİH, yani bir ülkenin bir yıl içindeki ekonomik büyüklüğü (cirosu), bir nevi şirketlerin gelir tablosundaki satışlar rakamına benzetilebilir. Bu nedenle adeta mali analizdeki gibi birçok veri GSYİH’ya oranlanarak mali performans ölçümlenir. Mesela kamu bütçe açığının (max. –yüzde 3) veya cari açığın (max. –yüzde 5,5) ya da kamu borcunun GSYİH’ya oranı gibi. Aslında bu oranlar kabaca borç veya açıkların ekonomik büyüklük ile kaç kere ödenebileceğini söylemektedir. AB’nin kuruluş düzenlemelerini içeren Maastricht Kriterlerinden biri olan kamu borcu/GSYİH’nın yüzde 60’dan fazla olması borcun ödenmesinde zorluklar yaşanabileceği/yaşanacağı şeklinde yorumlanmakta. Bu oran mali analizdeki yüzde 50 ile finansal kaldıraç oranına benzer. Bu meyanda, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Katar, Güney Afrika, Rusya, Çin, Norveç, İsrail bu oranın altında kalarak kamuda ödeme gücü yüksek ülkeler arasında yer almakta. Tablodaki G-7 ülkelerinin ve AB ülkelerinin bu oranı tutturamıyor olmasının yanı sıra tabloda yer almayan hane halkı, finansal sektör ve reel sektör borçluluklarının yüksekliği de ‘Ne olacak bu dünyanın hali?’ sorusuna salt olarak aslında cevap vermekte. Yunanistan örneği dikkate alınırsa mevcut kamu borçlarının minör bütçe fazlaları ile kapatılması kolay kolay mümkün olamayacağından geriye tek olasılık olarak yüksek (GSYİH) büyümenin yakalanması ve bundan hareketle tasarrufların artması beklentisi kalmakta. Yunanistan özelinde büyüme de negatif olduğu için geriye son kalan olasılık, Euro nedeni ile ihracatta rekabet durumu da zor olacağından, AB’nin vereceği destekler, hibeler ve aflar ile ayakta kalmak olacak. Yani, Almanya ve Fransa yönetimleri destek verdikçe teknik iflas ötelenebilecek. Portekiz, İtalya, İspanya vatandaşları gibi kendi dertlerine odaklanmış sokakta serbest dolaşan AB halkı “Bize ne Yunan halkının borcundan, bizim derdimiz bize yeter” diye politik bir tercihi baskılı bir şekilde sandıkta koyarsa ki Hollanda, Fransa ve İngiltere seçimlerinde bu hissedilmiştir, geriye bugün adeta alacak dairesi ile olan pazarlıkların ileride tasfiye masası ile okeye dönmesi durumu kalacak. Yine örneğin İtalyan bankalarının sıkıntıları ve sermaye açıkları, İspanya’daki işsizlik, bütçe açığı gibi kötü ekonomik performans verilerine karşı GSYİH’nın salt/mutlak büyük olması da bu ülkeler özelinde pek bir çözüm imkânı sunmayacak. İşin ilginci Yunanistan için sorun olan Euro’nun bu iki ülkede ve Euro bölgesi genelinde bir koruyucu kalkan olduğunu da yine tablodan görmek ve iddia etmek mümkün olacak. Euro ve AB genelinde ekonomilerin hızlı büyüyemiyor olmasının yanında (hatta negatif büyüme) talep azlığı nedeni ile enflasyonun büyümemesi, faiz oranlarının da düşük kalmasına dolayısı ile bütçe açıklarının artmasına bir engel teşkil etmekte ve kamunun borç yükünü daha az bir ivme ile etkilemekte. Avrupa Merkez Bankasının varlık alımlarının yanında politika faizini sıfır seviyesinde tutması sermaye ve fonlama maliyetini Euro ülkelerinin bankaları ve şirketleri lehine desteklemekte. İşte istemeseler de Euro’ya sıkı sıkıya bağlanmalarının arkasındaki en temel nedenlerden bir tanesi bu detayda saklı. Kendi paralarına geri dönüş söz konusu olursa paradigma olarak büyük, sağlam, lider gibi görünen bu ekonomilerin birçoğunun parite ve devalüasyon nedeni ile bir gecede G-20 dışına ve finansal kriz ortamına düşeceği görülecek. Özetle, zenginin malı züğürdün çenesi yorar diyor atasözü. Ancak kim nominalde zengin kim reelde züğürt bu dünyada artık çoktan karışmış durumda.

Tablo özetle başka şeyleri de söylüyor. Cari fazla veren ülkeler döviz rezervleri düşük de olsa ekonomilerindeki diğer kötü finansalları daha kolay göğüsleyebiliyor. Bu rasyolarda Türkiye’den çok daha aşağıda olan Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya bu ve diğer algısal sebeplerle daha iyi durumdalarmış gibi düşünülüyor. Aslında nüfuslarındaki geri çekilmenin de bu ülkeleri kişi başına daha zenginmiş gibi göstermesini dikkate almak lazım. Ki nüfuslarının artmıyor ve yaşlanıyor olması da ekonomik büyüme önünde bir engel olarak yorumlanabilir. Refah seviyesi yüksek, yaşlanan nüfus kamunun borcuna yük bindirirken yeni talep yaratmıyor ve üretimleri desteklemiyor. Cari fazla verebiliyor olmalarını sağlayan endüstrilerde inovasyon, teknoloji ve dijital ile rekabet avantajı diğer gelişmekte olan ülkelere geçtikçe sorun daha da büyümeye başlıyor. Endüstri 4.0’ın en büyük avantajı ve dezavantajı mukayeseli üstünlükler teorisini yerle bir edecek olması ve mutlak üstünlükler teorisi lehine farkı önde giden ülkelere fırsat olarak sunuyor olması. Gelir dağılımı eşitsizliği, gıda, çevre, içilebilir su kaynakları gibi dertler bitmezken bu sanayi devrimi ile küresel asgari ücret sorunumuz da oldu nur topu gibi. Ahhh bu iktisat bilimi ve matematik. Trampaya mı dönsek acaba? Kaydi (elektronik) para icat oldu piyasalar bozuldu.

Elon mı Elysium mu?

Felaket tellallığı yapmak istemeyiz ama SpaceX elini çabuk tutsa tüm insanlık için iyi olacak. İktisat bilimi bu dünyada fail etti. Fabrika ayarlarına dön(dür)meden bu banknot matbaası güdümlü parasal merkez bankacılığı (güneş) sisteminin dışına çıkmak durumuna hızla yaklaşıyor insanlık. 75 trilyon dolarlık reel ekonomi ile Dünya Borsalar Federasyonu verilerine göre 750 trilyon dolarlık finansal ekonominin, IMF’ye göre GSYİH’nın yüzde 2-3 büyüyebildiği bir dünyada makası bileşik faiz nedeni ile kapatması artık neredeyse imkânsız. Keza altının yerine saklaması, taşıması, değiştirmesi daha kolay olan Bitcoin’i, Blockchain’i dikkate alan yatırımcıların sayısı her geçen gün artıyor. Matt Damon’ı yine bir filmle kurtaran Neill Blomkamp yapımı Elysium’daki gibi, Akdeniz’deki sahneleri uzaya taşımamak adına, kolonilere farklı fırsatlar sunan sıçramaları Elon Musk ne kadar hızlı yapabilirse film olan Elysium’dan bu dünya o kadar uzaklaşabilecek, uzayda Xanadu, Eden gibi cennet mekanlara o kadar yaklaşabilecektir. Tabii Elon Musk’tan daha uzağına ulaşabilecek Deep Space Industries, Moon Express, Virgin Galactic gibi firmaların sayısının artması iyi mi olacak kötü mü onu zaman gösterecek, çünkü bildiğimiz tüm kavramlar uzay ekonomisinde değişmek durumunda kalacak. Özetle ne olacak bu dünyanın hali? Uzaydaki dünya benzeri gezegenler dikkate alındığında soruya soruyla cevap verelim: Hangi dünyanın hali? İzafiyet teorisine hiç girmeyelim. Zamanda yolculuk ve ışık hızı ile olan hali mi?