45. İstanbul Müzik Festivali kapsamında, kiliselerde dinleme fırsatı bulduğum müzik dinletileri şu soruyu aklıma getirdi: Aynı şeyi, Türk Yahudi Toplumu olarak biz neden yapmıyoruz?
Yıllardır sinagoglarımızda, özellikle faal olmayan sinagoglarımızda klasik müzik resital ve konserleri düzenlemek için çok emek sarf edildi. Mayor Sinagogunda düzenlenen Andaluz Müziği konser ve gösterisi, Neve Şalom Sinagogunda birkaç kez düzenlenmeye çalışılan ‘Bach Akşamları’ ve başka klasik müzik konserleri bu mekânları yeteri kadar tanıtmaya yeterli olmadı.
Uzun yıllardır İstanbul’daki birçok festivalin düzenleyicisi olan İstanbul Kültür Sanat Vakfı, bu yıl 45. İstanbul Müzik Festivalini düzenliyor. Neredeyse ilkinden itibaren birçok etkinliğine katılma olanağı bulduğum bu festivalin ününün ülkemiz sınırlarını aştığına hiçbir şüphe yok. Bu yılki etkinlikleri tanıtan kataloğu elime aldığımda, sayfaları çevirirken dikkatimi en çok çeken etkinlik ‘Müzik Rotası’ oldu. Neydi bu etkinlik? Yeniköy semtinde bir yalı, bir Ermeni Kilisesi, iki Rum Kilisesi ve yine eski bir yalı olan Avusturya Konsolosluğunda düzenlenen beş dinletiyle katılımcılara bu semt tanıtılmaya çalışılmış. Etkinliğe ilgi çok fazla olduğundan tüm dinletiler bir saat arayla iki kez tekrarlandı.
Ayrıca, 11.00’de başlayan etkinlik öncesinde Sait Halim Paşa Yalısında, bir rehberin Yeniköy’ü anlatmasının eşliğinde, bir kahvaltı düzenlenmişti. Kahvaltıya katılım pek fazla değildi ancak oldukça keyifli anlar yaşadık ve Yeniköy’ün tarihini dinleme olanağı bulduk.
Saat 11.00’de arp sanatçısı Merve Kocabeyler eşliğinde Soprano Ayşe Şenoğul Yeniköy Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesinde bizlere Johann Sebastian Bach’ın Ave Maria’sıyla başlayan ve Maurice Ravel’in beş Yunan halk şarkısı ile son bulan dinletilerinin ardından Sait Halim Paşa Yalısının üst katında Citta di Prato Oda Orkestrası Yaylılarını dinleme olanağı bulduk. Dört keman, iki viyola, bir viyolonsel ve bir kontrbastan oluşan yaylı çalgıcılar sekizlisi Antonio Vivaldi ve Amadeus Mozart’ın eserlerini seslendirirken bir hayli beğeni topladılar.
Resitaller 30 dakikadan daha kısa sürecek şekilde planlanmıştı. Bu sayede katılımcılar, bu süre boyunca bir yandan müzisyenleri diğer yandan da salonu ve bulundukları mekânı yaşama olanağını da buldu.
Heyecanlı gezinin üçüncü durağı bir klarnet sanatçısı eşliğinde sahne alan Semplice Quartet oldu. Dinleti Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesinde gerçekleşti. Bilmeyenleriniz için, bu kilise Fener Rum Patriğine değil de Kudüs Rum Patrikhanesine bağlı. Rehberin anlattıklarından söz konusu bu patrikhanenin sayısız gayrimenkule sahip olduğunu öğrendik. Quartet, Amadeus Mozart’ın La Majör Klarnet Beşlisini seslendirdi.
Bir sonraki durağımız ikinci bir Rum kilisesiydi. Aya Yorgi Kilisesine çok yakın olan bu mabedin çan kulesi gerçekten ilginç. Panayia Rum Ortodoks Kilisesindeki konserin solisti Keman Virtüözü Elvin Hosha Caniyev idi. Ankara doğumlu bu Azeri genci bir virtüöz olarak tanımladım. Sahnede kaldığı kırk dakikalık sürede notasız çalan ve bize Johann Sebastian Bach’ın iki ayrı sonatından bölümler sunan sanatçı dinleyicilerin de büyük takdirini kazandı. Yeniköy semtinin tarihi yerleri keşfettiğimiz gezi, Köybaşı Caddesi üzerinde yer alan Avusturya Konsolosluğu binasında son buldu. Tarihin önemli yalıları arasında yer alan bu binada Viyana Konservatuarı mezunu, biri Gürcü, diğerleri Polonyalı ve Ukraynalı olan yeni mezun üç bayandan oluşan Trio Immersio grubundan Franz Schubert ve Johannes Brahms’ın iki piyanolu üçlüsünü dinleme olanağını bulduk. Bu son dinletiyle sabah 9.00’da başlayan gezimiz akşamüstü 16.00’da son buldu.
Bu müzik gününden yaklaşık bir hafta önce, bir dernek toplantısı için birlikte olduğum Panayia Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı dostum Laki Vingas, “Bu adamları nasıl ikna ettiniz?” diye safça yönelttiğim soruya, “Hayır, onlar talep etti” yanıtını verdi. Bu yanıtı alınca, biz Türk Yahudi Toplumu yöneticilerinin Galata’da, birkaç sinagogu içeren bir dinleti gününü niye pazarlayamadığımızı kendime sordum. Hiçbir zaman geç değil. Umarım ki önümüzdeki yıllarda Galata’da Aşkenaz, İtalyan, Neve Şalom, hatta Schnidertemple veya bugünkü durumunda Zülfaris Sinagogunu da kapsayan bir dinleti gününü niye düzenleyemiyoruz?