• Yahudi kültürünün önemli bir parçası olan yemekler diğer kültürler üzerinde ve özellikle diller üzerinde de iz bırakmıştır. Sefarad mutfağına ait kelimeler ve kavramlar, hem Türk, hem de İspanyol kültürlerinde yerel atasözü ve deyimler de yemeğin diller arası etkileşiminde önemli bir yer kazanıyor. Misal olarak ‘’Etliye sütlüye karışmamak’’ deyimi kişinin çetrefilli durumda kalmamak için kendini güvenceye alarak taraf olmadığı ya da riskli olabilecek hiçbir şeye karışmadığı durumlarda kullanıldığı gibi her iki toplumun kültürel etkileşimi. Bu örnek Musevi Kaşer kurallarında (Yahudi beslenme kuraları) yani aynı öğünde et ve süt ürünlerini birlikte yememek ve aynı kap kacakları karıştırmamak adetinde de karşılaşıyoruz. GÜLHAN KAYA – www.gulhankaya.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
İstanbullu yazar Mario Levi, anlatıyor:
“Mahallede yaşama, komşuluk kültürü, bir şehrin keyfini sürmek vardı... Yavaşlık vardı, ayrıntıları yakalamak vardı. Bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Bütün etnisitelerin bir arada yaşamasının aslında çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Orada İstanbul nostaljisi üzerine yaratılmaya çalışılan bir efsane var. Bazı yerlerde kaçınılmaz şekilde karışabiliyor. Ama sonuçta bana sorarsanız, yine herkes kendi adasında yaşadı aslında. İstanbul bence bütün bu yaşananlardan sonra aslında son derece füzyon bir mutfağa sahiptir. Bir Yahudi Sefarad, bir Rum mutfağı olmuştur. Ama bir yerlerde bir şeyler karışmıştır. Benim çok sevdiğim, eskiden çok da büyük bir lüks olmayan; lakerda... İstanbul’u bilen herkesin bildiği bir yemektir, İstanbul’a İspanya’dan gelen Yahudilerin getirdiği bir yemektir. Şimdi İstanbul’da 16 milyon insan yaşıyor deniliyor... İddia ediyorum 15 milyonu lakerdayı bilmez.”
Ali Esad Göksel
http://www.haberturk.com/yazarlar/ali-esad-goksel/1533639-mor-sogan-lakerdanin-annesi
Şu anda Yahudiler neden bu kadar güçlü ve kendi içlerinde neden bu kadar bağlı olduklarının cevabı yurda göç ettiklerindeki sosyolojik yapılarında gizlidir. Yahudiler Filistin topraklarına göç ettiklerinde orada yaşayan dindaşları ve çevreleri, kısaca hepsi belirli ve bir yönde bir ideoloji ve bilinç içindeydiler. Bu milli ve dini bilinç onları yeni bir dünya düzeninde ilerleyen yıllar içerisinde daha aktif yer almalarını sağlayacaktı.
Yahudiler üç kısma ayrılıyorlardı. Endülüs‘lerle beraber yaşayan ve bir kısmı da Filistin topraklarından göç etmeyen Sefaradlar; çoğunlukla Doğu Avrupa’da ve Rusya’da yaşamış Aşkenazlar ve Doğu Afrika’daki zenci Falaşalardı. Bu üç mezhep Yahudilerde, İslamda olan mezhep farklılığı kadar büyük değildi. Her ne kadar Musa Operasyonu ile Falaşaların mülteci olarak yaşadıkları Libya ve Kuzey Afrika ülkeleri başta olmak üzere İsrail Devleti tarafından kurtarılmalarına Aşkenazlar ve bazı Sefaradlar karşı çıksa da zaten azınlıkta olduklarından dolayı yüksek sesli bir itiraz gelmedi.
İnanılmaz bir milli bilinç ve şuurla donanmış olan Yahudiler kısa süre içerisinde Arap devletleriyle girdikleri neredeyse çoğu savaştan galip gelip bölgede söz sahibi oldular. Küresel çapta hiç olmadıkları kadar büyük bir ülke konumuna geldiler. Hatta öyle ki Türkiye, Konya kadar büyüklükte İstanbul nüfusundan daha az olan İsrail’den tarım ithal eder hale geldi. Başta savunma sanayi olmak üzere pek çok konuda dünyanın en çok saygı duyulan, Ortadoğu’nun en çekinilen ülkesi oldular.
Rivayetler ve türlü söylentiler İsrail’in ABD güdümümde olduğunu söylese de bizim bunu bir kenara bırakarak birlikteliğin ve kendi içinde bu kadar iyimser olmanın siyasete ne kadar etkili yön verebileceğini anlamamız lazım.
Bu ülke nasıl kısa bir süre içinde böylesine büyük işler başardı diye sorup buna şaşırıyorsak bu şaşırmalık bir durum olmamalı. Eğer milletler güçlü birliktelikle bir inanç etrafında toparlanmışsa kısa sürede büyük işler yapmaları muhtemeldir. Örneğin Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yılları…
https://www.tozlumikrofon.com/yahudiler-iii/
Hamas’ın yanı sıra birçok terör örgütüne ev sahipliği yapan Katar, aynı zamanda ABD ve İsrail için bölgeyi ve Gazze’yi kontrol altında tutmaya yarayan, terör örgütleriyle diyaloğu bulunan kıymetli bir arabulucuya dönüşmüştü. Bu açıdan İsrail ile Katar’ın Gazze konusunda yakın çalıştığını söylemeliyiz. Katar’ın Suudi baskısıyla Hamas liderlerini sınır dışı etmesi ve tüm bu avantajlarını kaybetmesi Hamas kadar İsrail’i ve Gazze’yi de olumsuz etkileyecektir.
Öte yandan, Katar iki devletli çözüme ulaşmak için El Fetih ile Hamas arasında uzlaşma sağlamaya çalıştıkça Hamas kendi içinde ikiye bölündü. El Fetih ile diyalogda olan siyasi kanat ile İran ile ilişkileri eskisi gibi rayına koymak isteyen askeri kanat arasında gerilim bu süreç boyunca yükseldi. Orta Doğu İran ile Suudi Arabistan etki alanları arasında bölünmüşken, Hamas’ın bırakın El Fetih ile, kendi arasında uzlaşma sağlaması bile güç olacağa benzer.
Ayrıca, İran’a karşı oluşturulan Sünni blokta Katar’ın bölgede yalnızlaştırılması gibi, Hamas’ın da Katar’ın politik şemsiyesinden çıkarılıp başıboş bırakılması ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu durum kendini köşeye sıkışmış hisseden Hamas’ı yeniden İsrail’e karşı bir ölüm-kalım savaşı başlatmaya veya İran’ın kucağına çekebilir. İsrail-Filistin sorununa İran’ın doğrudan dahil olmasının, özellikle geçen haftaki terör saldırısından Suudi Arabistan’ı sorumlu gören İran Devrim Muhafızları’nın tehditleri akla gelince, sırf Filistin ile sınırlı kalmayacak tehlikeli bir birleşim olacağı şüphe götürmez.
Katar krizi ile derinleşen sorunlara, bölgedeki istikrarsızlığa ve çevresindeki tehlikelere rağmen İsrail tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Orta Doğu’da hep yalnız bırakılan ve kurulduğu günden itibaren Arap ülkelerinin düşmanlığını kazanan İsrail, bugün hiç olmadığı kadar bölgede varlığını kabul ettirmiş durumda. Normalleşme anlaşması sonrası Türkiye ile ilişkilerini yoluna koymada önemli adımlar atan İsrail, Arap ülkelerinin İran karşıtı kampına da dahil olmayı başardı. Ve bir gerçek var ki, Filistin konusu çözümsüzlüğü ile diğer küresel/bölgesel sorunların gölgesinde kaldıkça İsrail komşularıyla ilişkilerini geliştirebiliyor. Tarihin bir cilvesi olsa gerek, tüm bunlar İsrail’i herhangi bir ülkeden bölgenin önemli güçlerinden biri haline getiren 6 Gün Savaşları’nın 50. yıldönümünde meydana geliyor.
Karel Valansi
http://www.karelvalansi.com/2017/06/israilin-korfez-ruyas.html#more
Yahudi kültürünün önemli bir parçası olan yemekler diğer kültürler üzerinde ve özellikle diller üzerinde de iz bırakmıştır. Sefarad mutfağına ait kelimeler ve kavramlar, hem Türk, hem de İspanyol kültürlerinde yerel atasözü ve deyimler de yemeğin diller arası etkileşiminde önemli bir yer kazanıyor. Misal olarak ‘’Etliye sütlüye karışmamak’’ deyimi kişinin çetrefilli durumda kalmamak için kendini güvenceye alarak taraf olmadığı ya da riskli olabilecek hiçbir şeye karışmadığı durumlarda kullanıldığı gibi her iki toplumun kültürel etkileşimi. Bu örnek Musevi Kaşer kurallarında (Yahudi beslenme kuraları) yani aynı öğünde et ve süt ürünlerini birlikte yememek ve aynı kap kacakları karıştırmamak adetinde de karşılaşıyoruz.
Musevi ve Türk yemek kültüründe ve mutfak dilinde ortak kullanılan dillere sıkça rastlıyoruz.
Musevi aile geleneklerinde ikram edilen kahvenin yanında bir çeşit tatlı sunarlar ve bir çeşit tatlı olmadan sunmanın görgüsüzlük olarak kabul ederler. Meyve reçelleri veya çeşitli hoş kokularla tatlandırılmış şeker macunları, reçel ikramları için yapılmış özel gümüş takımlar da veya kristal de ikram edilir. Yahudi ailelerindeki ikram adabında tek bir kaşık tatlı almak her zaman konuk tarafından yeterli olacaktır. Tatlı yiyecekler, misafirperverlik ve doğum, ölüm ve düğünler gibi adetlerle ilişkilendirildiğin den farklı dinlerden komşular arasında diğer farklı yemeklerini de daha fazla paylaşmışlardır. Tatlıya olan düşkünlük ortak damak tadı aynı bölgelerde yaşayan Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman kültürler arasında, tatlı kültürü açısından oldukça yoğun etkileşim olmuştur. İspanyol ekmeği olan pandispanya Hıristiyan cemaat kültüründe Paskalya yortusunda yapılan bir çörek olarak geçiş yapmıştır ve bundan dolayı Türkçe’de Paskalya çöreği olarak isimlendirilir. Meyve ve sebze reçellerine verilen isimler genellikle Türkçe, İspanyolca ve Arapça karışımından oluşuyor. Kayısı reçeli (dulse de kayesi), dulse de pera (bu iki kelime İspanyolcadan gelmiştir, pera armut anlamındadır dulse de naranca Arapça turunç anlamına gelmektedir. Başka bir örnek ise dulse de karpuz ve dulse de uva blanka yani beyaz üzüm reçelidir. İspanyolların ünlü ayva ezmesi (bir tür murabba) membrilla Safarad mutfağında bimbriyo veya helva da bimbriyo olarak yer alıyor.
Sıklıkla rastladığımız ortak mutfak kültüründe tane buğdaydan yapılan bir tatlının çeşidi olan Türklerin aşure, Ermenilerin anuş abur, Rumların koliva ve Yahudilerin trigo koço olarak ortak mutfak olarak görüyoruz. Sütlaç için aynı zamanda arroz kon leche (sütlü pirinç), bayram ve özel günlerin içeceği olan şarope (şeker macunu) günümüz Türkçesinde şarap ve şurup kelimesiyle benzerlik gösterir. Şurup kelimesinin kökünü oluşturan Arapça şrb kökünden türemiştir. Türkçe ve İspanyolca da içi peynir, et veya sebze harçlı tuzlu hamur işine verilen ad empanadas ve börek isimleri Ladino dilinde tatlılar için de kullanılmıştır.
Gülhan Kaya
http://gulhankaya.com/2017/06/17/musevi-mutfagi/
Netten okumalar
http://www.izgazete.net/yazi/407/gavur-izmirde-kim-yerli-kim-yabanci
http://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2017/06/17/naziler-karanlik-sanatlarda-usta-miydi/
http://odatv.com/yazar/rafael-sadi/gazzede-neler-oluyor-1306171200.html
https://www.eurotopics.net/tr/180955/beata-szydlo-nun-auschwitz-konusmasi
http://serbestiyet.com/yazarlar/umit-kurt/soykirim-calismalarinda-yeni-yaklasimlar-797120
https://www.galgale.com/dunya-kapilarini-yahudilere-kapattiginda/
https://ekmekvegul.net/sectiklerimiz/gunun-portresi-betty-bausch-polak
Takılan tweetler
Karel ValansiOnaylanmış hesap @karelvalansi 17 Haz
Daha fazla
Bir başsavcı bile böyle konuşuyorsa... Başsavcı Hüsnü Aldemir: FETÖ tam bir Yahudi örgütlenmesi
Mustafa Yeneroğlu @myeneroglu 18 Haz
Daha fazla
@ishak5723 @omerrcelik @MevlutCavusoglu adlı kullanıcılara yanıt olarak
Çok talihsiz bir benzetme, bildik antisemit klişe. @TBMMinshakkom olarak tepkimizi Sn Başsavcıya ileteceğiz.
Eğer yalnız ve mutsuzsan, o zaman güzel havalarda, çatıdan gökyüzünü seyretmeyi dene Anne Frank'in Hatıra Defteri