Körleşme

Ferhat ATİK Toplum
21 Haziran 2017 Çarşamba

Dış dünyayı görmezden gelmek, ya da tamamen içimize kapanmak ne denli doğru? Toplumsalın konularından olan “iktidar ve kitle” ilişkisinde en yaygın çatışma; kitleden kopan iktidar ya da iktidardan kopuk yaşayan kitle sorunu ve sorgusu.

Bunun adı “Körleşme”.

Körleşme, Elias Canetti’nin 26 yaşında kaleme alıp 30 yaşında yayımladığı başyapıtının adı. 1935’te yayımlandı ve kısa bir süre sonra Nazi yönetimi tarafından yasaklandı. Yayımlandıktan sonra birçok edebiyat otoritesinin ilgisini çeken roman, İngiltere, Fransa ve Amerika’da yoğun ilgi görmüş ama ne gariptir ki, Almanca kaleme alınmış bu eser Almanya’da uzun süre ilgi görmemiş bir eserdir. Ancak 1963’teki üçüncü baskısıyla hak ettiği üne kavuşabildi. Romanın bir tür elitist olan Profesör Kien etrafında dönen hikâyesi, özellikle ‘gerçeklik’ olgusuna yeni yorumlar ve farklı bakış açıları getirir.

Canetti ‘kitle’ olgusu ile ilgilenmeye daha 1925 yılında karar vermiş. Daha sonra 1933 yılında Hitler’in Almanya’da iktidara gelmesi, onun ‘kitle’ olgusuyla ‘iktidar’ olgusu arasındaki olası ilişkileri düşünmesine ve çözümlemeye çalışmasına neden oldu. Kitle ve iktidar üzerine olan fikirlerini ‘Kitle ve İktidar’ (Masse und Macht) ismiyle 1960 yılında yayımladı.

Kitabın ilk yarısı kitlenin değişik türlerinin dinamiklerinin çözümlemesine ayrılırken ikinci bölüm ise kitlenin yöneticilere neden ve nasıl itaat ettiği üzerinde yoğunlaştı.

Canetti Hitler’i hükmettiği kitlenin büyüklüğünden başı dönen paranoyak bir yönetici olarak sundu. Yahudilere yapılan zulmü Almanya’nın enflasyon deneyimiyle bağlantılandırdı.

Romanı Körleşme ise, okunmaya değer ve etkileyici bir başyapıt.

Roman üç bölümden oluşuyor.

Dünyasız Bir Kafa: Evinden dışarı adım atmayan, kitapları ve bilimi ile yaşayan Kien’in ev içindeki hayatını anlatan bu bölümde, hizmetçisi Therese’ye, kitaplarına gösterdiğine inandığı yakın ilgiden dolayı yakınlaşması ve evlenmesi anlatılır. Bölüme verilen isimden anlaşılacağı gibi, Kien’in kafasında oluşturduğu, dış dünyadan tamamen bağımsız iç dünyasında yaşar. Bu bölümde, bu dünyasız kafa tüm açıklığıyla ortaya serilir.

Kafasız Bir Dünya: İkinci bölümde, evinden dışarı hiç çıkmamış, insanlarla ilişki kurmayı bilinçli olarak reddetmiş Kien, eski hizmetçisi, yeni karısı Therese tarafında sokağa atılır ve daha önce tanımadığı bir dünyaya zorunlu bir adım atar. Küçük gördüğü, değersiz bulduğu insanların elinde oyuncak olması, oradan oraya savrulması anlatılır bu bölümde. Bu dünya, rasyonaliteden uzak, kafasız bir dünyadır.

Kafadaki Dünya: Bu bölümde, tüm yaşadıklarından sonra kafasında oluşturduğu yeni dünyanın delilik sınırlarına getirdiği Kien’in trajik sonu anlatılır.

***

Bu arada yazardan da bahsedeyim.

Canetti, 1905’te, Rusçuk’ta (Ruse, Bulgaristan) Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Birkaç dil bilmesine rağmen önemli eserlerini Almanca yazdı. 1930’ların başlarında ABD’li yazar Upton Sinclair’in yapıtlarını Almancaya çevirdi. 1934’te kendisi gibi yazar olan, 1963’te kaybedeceği Veza Taubner ile evlendi. Bu arada Hochzeit (Düğün) ve absürd tiyatronun ilk örneklerinden olan Die Komödie der Eitelkeit (Kibir Komedisi) adlı oyunları yazdı. 1967’de Viyana’da sahneye koyulan Die Befriesteten (Sayılı Gün) insanın öleceği zamanı tam olarak bilmesi durumunda ne olacağı sorusunu soruyordu.

Nazilerin Avusturya’yı işgal etmesinden çok kısa bir süre önce Paris’e, Paris’ten de Londra’ya geçti. Hayatının büyük bir bölümünü İngiltere’de yaşadı. Son 20 yılını Zürih’te geçirdi ve 1994 yılında yine Zürih’te öldü.

Elias Canetti, vasiyeti üzerine ünlü yazar James Joyce’un yanına gömüldü. Eserleri bir dönemi anlatan ve okunmaya değer yapıtlardır.