Or Ahayim’de BJK’lı bir doktor

Kara Kartal hiçbir zaman başını öne eğmedi hep dik durdu, gözlerini yaşlar akarken bile en yükseğe dikti. Şampiyonluklarında, zaferlerinde bile hep ölçülü, vakur, abartmayan, haddini bilen, kendi dışındakileri de sayan, hatta bazen aşırıya da kaçan mütevazılığından ödün vermeyen, ezilenden, üzülenden, mağdurdan, güçsüzden, çaresizden yana tavırlarıyla halkın takımı olarak bence ülkemizin en farklı kulübü oldu.

Spor
21 Haziran 2017 Çarşamba

Op.Dr. Tunç ÇELEBİ*

 

2016-2017 Türkiye Süper Ligi sona erdi ve BJK futbol takımı ikinci sene üst üste şampiyon olarak 15. şampiyonluğuna kavuştu; armasındaki değeri en büyük ‘ayın yanındaki yıldıza’ üçüncü yıldızını taktı.

Yaşamımda hep mütevazı olmaya çalıştım. Abartıdan, şatafattan, gösterişten hiç hoşlanmadım. Beklentilerimde hiç tepeler olmadı. Arkadaş ve dost çevrem de haliyle böyle oluştu; az ama öz.

Yaşantımda ön planda tuttuğum değerler, olgular, beklentilerim nedense benim ülkemde çoğunlukla kaybeden oldu. Aynı okuduğum gazete, oy verdiğim partiler, deniz yolu, demir yolu, ormanlar, zeytinlikler, denizler, yaylalar, doğduğum ilin futbol takımı hatta şehri (Zonguldakspor’um ve Zonguldak şehri) gibi... Belki de bu olumsuzluklar beklentilerimi azaltmama; mütevazı hayat tarzını gün geçtikçe sevmeme ve seçmeme neden oldu. Babamın doğumumla birlikte bana aşıladığı BJK sevgisi ve ruhu ile yaşım ilerledikçe Beşiktaş’ı da kendim gibi görmeye başladım; siyah-beyazda kendimi buldum, kendimi gördüm, o bana ben ona güç verdik. Beşiktaşlılık adeta yaşam sitilimi bile belirledi.

Son dakikalarda kaybetti hep takımım. 17 Şubat 1964 Pazar: Şeker Bayramı, 9 yaşındayım. Radyonun içine girmişim, heyecandan radyonun bulunduğu ceviz kütüphaneyi dişlerimle kemiriyorum… O sene bir sene öncesinin ezbere bildiğim kadrosunda sembol olan Şenol Birol ve Birol Pekel (Şenol-Birol gol) Fenerbahçe’ye gitmiş, (Hâlbuki ben Bahariye’de teyzemlerin bir alt katında annesiyle oturan Birol’u bir yıl önce yakamdaki BJK rozetimle ziyaret etmiş, o da beni öpmüştü. O bir idoldü benim çocuk dünyamda, nasıl olurdu bu ayrılık) o gün oynanan maçta alınacak bir beraberlik Beşiktaş’ımı şampiyonluğa çok yaklaştıracaktı. Son saniyelerde Beşiktaş bir korner kazandı. Herkes atağın sonunda maçın biteceğini düşünüyordu ama son beklenmedik bir şekilde geldi. Zira Beşiktaşlı futbolcular topu paylaşamamış, Hüseyin Yazıcı araya girmiş ve o sezon Beşiktaş’tan Fenerbahçe’ye transfer olan Şenol’u topla buluşturmuştu. Yıldız golcü son gücüyle şutunu çekti, Özcan Arkoç’u (1962’de Fenerbahçe’den Beşiktaş’a gelmişti) avladı. Golden sonra Alman hakem Rudolph Kreitlein topu eline aldı ve santra yaptırmadan maçı bitirdi. Son saniyede Şenol’un attığı bu gol beni gözyaşlarında bırakmıştı ve o sene ligi ikinci bitirmiştik. Bu ağlamam yaşantımda Beşiktaş’ım için ilkti ama son olmayacaktı

Sonra ergenlik çağı Steau Bükreş yenilgisi, Malatya, Denizli mağlubiyetleri, averajla kaybedilen şampiyonluklar çok ama çok ağlatmıştı bizleri. En son olarak da bu sene dokuz kişi kalan Fenerbahçe maçında yine son saniyede kendi kalene attığın gol yok muydu, o da çok acıttı yüreğimi… Yaşım ilerledikçe daha da çok ağlar yapmıştın beni.

Kara Kartal hiçbir zaman başını öne eğmedi hep dik durdu, gözlerini yaşlar akarken bile en yükseğe dikti. Şampiyonluklarında, zaferlerinde bile hep ölçülü, vakur, abartmayan, haddini bilen, kendi dışındakileri de sayan, hatta bazen aşırıya da kaçan mütevazılığından ödün vermeyen, ezilenden, üzülenden, mağdurdan, güçsüzden, çaresizden yana tavırlarıyla halkın takımı olarak bence ülkemizin en farklı kulübü oldu.

Bana 61 yaşında yaşattığın geçen yılki birinci şampiyonluğun ve bu sene 62. yaşımda yaşattığın ikinci şampiyonluğunun ardından,  tüm mütevazı görüş kavramımı ilk ve son kez bir kenara atarak 70 yaşıma kadar on kez üst üste şampiyonluk sürekliliğini senden istiyorum. İsteğimi vermesen ne olur? En kötü, en kötü ihtimalle bile; az ve öz “Biricik sevgilim BEŞİKTAŞ’ım benim” olursun.

*Or Ahayim Hastanesi Başhekimi