SSM’de ‘Selim Turan. Tez-Antitez-Sentez’ Sergisi
O, az bilinen ama çok özel bir sanatçı… Doğu ve Batı kültürlerini harmanlayarak ürettiği soyut eserlerindeki ifade zenginliği, onu Modern Türk resminde farklı bir konuma oturtuyor. 1947-1960 yılları arasında Paris’te, sanat yaşamının doruğuna çıkan ve Batı dünyası tarafından kabul edilen ilk Türkiyeli ressam olma özelliğini taşıyan Selim Turan, ‘Tez-Antitez-Sentez’ adlı sergisiyle Sakıp Sabancı Müzesinde sanatseverlere yeni ufuklar açıyor.
Bir sergiyi küratörü rehberliğinde gezmek gerçekten büyük ayrıcalık! Her bir eserin önünde sanatçının sıra dışı bir yönüyle karşılaşma şansını yakalıyorsunuz. Dr. Necmi Sönmez sergiyi farklı bir yorumla düzenlediğini ve SSM’nin deniz kenarına olmasının da bir metafor oluşturduğunu anlattı konuşmasında.
Selim Turan’ı anlatan ve sergi ile aynı adı taşıyan kapsamlı bir kitabın yazarı da olan Sönmez’in, gerek bilgisi gerekse sanatçıyla olan şahsi yakınlığından doğan birikimiyle, başarının öyle kolay gelmediğini, ona ulaşmak için Turan’ın nasıl özveriyle çabaladığını aktardı mekanı gezerken.
Dr. Necmi Sönmez senelerce Selim Turan ile söyleşmek için uğraştı; bu yüzden sanatçının Paris- Alesia’daki evini, ki eskiden Fikret Mualla yaşardı burada, defalarca ziyaret etti ama her defasında sanatçı kendisini kabul ettiği halde ağzından bir tek kelime dahi alamadı. Sönmez evi şöyle anlattı: “Evin çok romantik bir avlusu vardı ve bu avlu her zaman onlarca kedi, köpek ile farklı dillerde konuşan insanla doluydu. Heykel ve mumlarla bezeli evine ise olağanüstü bir atmosfer hakimdi.”
Zamanla Sönmez, Turan’ı ikna ederek konuşturmayı başardı; bu da hem derin bir dostluğun hem de ‘TEZ-ANTİTEZ-SENTEZ’ kitabının ilk nüvelerini attı.
Sergide neler ve kimler var?
İstanbul Üniversitesinin işbirliğiyle açılan sergideki eserlerin büyük bir kısmı, sanatçının eşi seramik sanatçısı Şahika Turan tarafından 2003’te üniversiteye bağışlanan Selim Turan Koleksiyonu’ndan seçildi. Bu kapsamlı sergide, Turan’ın sanat yaşamının her dönemine tekabül eden yüzden fazla resim, heykel ve baskı çalışması izleyiciyle buluşuyor. Soyutların yanı sıra 1941’de CHP’nin ‘Yurt Gezileri’ projesi kapsamında gittiği Bodrum ve Fethiye’de yaptığı mükemmel peyzajlar ile hareketleri video ile aksettirilen, cam korunaklar içindeki heykeller de görülmeye değer. Özellikle tel, çivi gibi basit malzemelerle yaptığı ‘Cambazlar’ serisi çok ilginç! Bu arada bazı heykellerdeki figürlerin renkli folklorik giysileri de Ege yöresine atıfta bulunuyor.
Sergide beni en çok şaşırtan, ilk kez gördüğüm, ancak Sönmez’in yurtdışındaki sergilerde oldukça sık yapılan bir uygulama olduğunu söylediği; esas sanatçının yapıtlarının yanı sıra aynı şehirde aynı dönemi paylaştığı yerli-yabancı meslektaşlarının eserlerinin de sergilenmesi oldu. Bu bağlamda Nejad Devrim, İlhan Koman, Ferit İşcan, Mübin Orhon, Hakkı Anlı, Fahrelnisa Zeid, Henri Goetz, Leon Zack, Jean Bazaine, Natalia Dumitresco ve Alexander İstrati’den de eserler görmek gerçek bonus oldu benim için.
Selim Turan’ın sanat yolculuğu
“Turan’ın altmış yıla yayılan sanat serüveninin tez, antitez, sentez kavramlarıyla örülmüş bir bütünlük olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Bir ressam olarak Turan, yapmacık sözü değil esinlendirici, açık seçik formu aradı. Kurgularıyla, renk bütünlükleriyle bir atmosfer oluşturmayı başaran soyut kompozisyonları, onun özverili çabasının ürünüdür. Sanatçı bu sayede, kütlesel formların egemen olduğu yalın, benzetmelere yer vermekten kaçınmayan, renk bakımından çoğu kez siyah ve koyu tonların hâkim olduğu bir görsel dil geliştirdi. Kendini farklı stillere zorlamadı; içinden geldiği gibi belli bir çizgisellikten uzakta çalıştı. Kompozisyonlarını tekrar etmekten kaçınmaması, formlarını hem figüratif hem de soyut imgelere göre kurgulaması, onun belirgin özellikleri arasındadır” sözleriyle özetliyor kitabında küratör Necmi Sömez Selim Turan’ın sanat serüvenini.
1947’den vefat ettiği 1994’e kadar hayatını Paris ile İstanbul arasında sürdüren Selim Turan’ın bir sanatçı olarak en önemli özelliği, eserlerinin anlaşılıp anlaşılmayacağına dair endişelerini hiçbir zaman üretimine yansıtmayarak son sözü daima izleyiciye bırakmasıydı. Sanat tarihinde geleneksel olarak kullanılan öğrencilik, araştırma, olgunluk dönemi gibi kategoriler kapsamında değerlendirilemeyecek bir üretime sahip olan sanatçı, figüratif, gerçekçi ve soyut ifade biçimlerini denediği sanat hayatında daima izleyenin belleğinde sorular uyandırmayı amaç edindi.
Sergide dört bölüm
Turan’ın eserleri, dönemsel birliktelikleri ve kavramsal arayışları dikkate alınarak sınıflandırıldı. Bölüm başlıkları adlarını, sanatçının etkilendiği tasavvuf düşünürü Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr kitabından almış. Sergi, ‘Bu yol kaç fersah? İnsan burada halden hale girer; Biliyorsun ki kapı kapalı; Yürü o kapalı kapıya var; Biri diyordu ki, anahtarı kaybettim ve Sır denizine kavuştum, yok oldum’ bölümlerinden oluşuyor.
Tez? Antitez? Sentez?
‘Tez’, sanatçının toplumsal gerçekçi diye nitelenebilecek realist tarzdaki (örn: 1941 tarihli Dilenci Kadın ve Çocuk) eserlerini anlatmak için kullanılırken, ‘Antitez’, Turan’ın Paris’te yaşadığı dönemde “Her tezin bir antitezi olmalı” düşüncesinden yola çıkarak ürettiği soyut işlerini (örn: çeşitli soyut kompozisyonlar) temsil ediyor. ‘Sentez’ ise, sanatçının Doğu ve Batı figürlerini bir arada kullanarak 1980-1994 yılları arasında ürettiği, hareketli ve o hareketiyle insana bambaşka duygular uyandıran heykellerini anlatıyor.
Batı’da isim yapan ilk Türkiyeli sanatçılardan Selim Turan’ın dünyasını tanımak için 13 Ağustos’a kadar mutlaka bir fırsat yaratın ve bu arada aynı mekanda halen devam etmekte olan ‘Feyhaman Duran’ sergisini de gezmeyi unutmayın.
Bilmeyenler için ufak bir not: Özellikle portreleriyle tanınan Feyhaman Duran, Turan’ın akademideki hocalarından…