Derya Yannier, bir süre öncesine kadar basketbol sahalarında oynarken görmeye alışık olduğumuz bir isimdi. Şimdilerde ise başarılı basketbol kariyerine Eskişehir Basket’te yönetici olarak devam ediyor.
Eskişehir Basket takımı geçtiğimiz sezon 1. Lig’den Spor Toto Basketbol Ligine yükseldiğinde, bu başarının ardındaki önemli isimlerden biriydi Derya.
Kendisi basketbol hakkındaki bilgisi ve deneyimiyle özellikle güvendiğim ve görüşlerine değer verdiğim biri.
Keyifli sohbetimizde basketbol kariyeriyle ve Eskişehir Basket’teki göreviyle ilgili önemli detayları bizlerle paylaştı.
Derya, basketbol oynamaya nasıl başladın? Profesyonel düzeyde bir kariyer hedeflemiş miydin başından beri? Bütün bu süreçleri dinleyelim senden…
Basketbolcu bir babanın oğlu olarak dünyaya geldim. Babam Habib Yannier uzun yıllar profesyonel basketbolculuk yapmış ve birçok şampiyonluk yaşamış milli bir sporcuydu. Dolayısıyla aslında biraz da doğuştan bu alana meyilliydim diyebilirim. Çocukluğumda neredeyse her spor dalına ilgi duyan ve yeteneği olan bir çocuktum. Fakat zamanla bir alana daha ciddi eğilmem gerekti ve basketbolu seçtim. Aynı zamanda akademik olarak çok başarılı bir ablanın kardeşi olduğumdan eğitimi de önemsememe gibi bir seçeneğim hiç olmadı. Tüm hayatım eğitim ve spor arasında mekik dokuyarak geçti diyebilirim. Türkiye’de maalesef ikisini de üst düzeyde yapmak oldukça zor. Hatta dönem dönem her iki taraftan da birini bırakmam adına yönlendirildim diyebilirim. Lisede Robert Kolej’de okurken aynı zamanda Ülkerspor alt yapısında profesyonel kariyerime adım atmak için hazırlanıyordum. Koç Üniversitesine girdiğimde ise artık profesyonel kariyerime başlamış ve farklı şehirlerdeki takımlara da transfer oluyor durumdaydım. Neyse ki çok zor olsa ve özellikle sosyal hayatımdan oldukça fazla fedakârlık yapmak durumunda kalsam da her iki kariyerimi de belli bir seviyede tamamlamayı başardım.
Uzun yıllar seni sahalarda oyuncu olarak izledik. Ülker’de, Beşiktaş’ta ve bir sürü büyük takımda önemli isimlerle çalıştın.
Ülkerspor’da Gençler Ligi Şampiyonu olduktan sonra kulüp bize yatırım yapmaya karar verdi ve tecrübe kazanmamız için 2. Lig’den Yeşilyurt Spor Kulübü ile bir ortaklık anlaşması yaptı. O takımdaki ilk beşimiz ben, Yunus Çankaya, Caner Topaloğlu, Ersan İlyasova ve Oğuz Savaş’tı. Tabi ki başta Ersan olmak üzere herkes kariyerinde güzel noktalara ulaştı. Gerçek anlamda profesyonel kariyerim ise aslında bir sene Amerika’daki kolej maceram sonrası Ülkerspor’da başladı. O sene çok iyi bir takımın genç oyuncusu olarak kadroda yer alıyordum ve çok başarılı bir sezon sonrası hem Cumhurbaşkanlığı Kupasını hem de lig şampiyonluğunu kazandık. Ailem gibi olan Ülkerspor Kulübü o sene sonunda stratejik bir kararla kapandı ve Fenerbahçe’yle birleşme kararı aldı. Ben de o sene Beşiktaş’ın yolunu tuttum. Sonrasında da Banvit, İTÜ, Olin Edirne, Hacettepe, Erdemir gibi birçok 1. ve 2. Lig takımında oynadım. On seneyi bulan profesyonel kariyerimde hem çok değerli koçlar hem de çok değerli oyuncularla çalıştım. Hiçbirini birbirinden ayırmak istemesem de, çok değerli dostluklar edindiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle takım sporlarındaki dostluklar normal hayattakilerden biraz farklı oluyor. Bir çıkar gözetmeksizin birbirinin arkasını kollamak ve bir sene boyunca koşulsuz her şeyi paylaşmak ömür boyu kalıcı dostluklarla sonuçlanabiliyor. Bu anlamda da birçok farklı kulüp ve oyuncuyla kariyerimi paylaştığım için kendimi şanslı hissediyorum.
Oyunculuğu neden bıraktın peki? Daha gençsin, devam edebilirdin mutlaka…
Evet, oyunculuğu aslında biraz erken bıraktım. 28 yaşında 1. Lig’de Erdemir Spor Kulübü ile anlaşmıştım. Yoğun geçen yaz hazırlık döneminin ardından dizimde beklenmedik bir sakatlık oluştu. Aslında basketbolcuların çoğunda rastlanabilen bir durum fakat o zamana kadar dizimde hiçbir sorunum olmamıştı. Yıpranma kaynaklı dizimdeki kıkırdak dokuda 2,5 cm’lik bir lezyon oluşmuştu. Dizdeki hava yastığı gibi de düşünebiliriz. O zamanki doktorumla oturup durumu değerlendirdik ve aslında ara sıra dinlenmem kaydıyla kariyerimi sürdürebileceğimi söyledi. Fakat ben o zamanki şartlarda hem yeni bir kariyere erken yaşta başlamak, hem aile düzenimi oturtmak, hem de ileriki yaşlarda daha büyük bir sakatlığa yol açmamak için kariyerimi sonlandırma kararı verdim.
Yine de vazgeçemedin basketboldan. Eskişehir Basket’te yöneticiliğe geçiş süreci nasıl gelişti? Takımdaki rolünden bahsedebilir misin biraz?
Basketbol oynarken de aklımda aslında hep bir gün yöneticilik yapmak vardı. Karakterime, basketbol görüşüme bu kariyeri uygun görüyordum. Basketbolu bıraktıktan sonra da bir gün yönetici olduğumda neler yapmak istediğimle ilgilli bir proje geliştirdim. Tek sorun kafamdakileri rahatça uygulayabileceğim uygun ortamı bulabilmekti. 2014’ün yaz aylarında daha önce sporcu olarak bünyesinde bulunduğum Olin Edirne takımının şubeyi kapatmak üzere olduğunu öğrendim. Tüm organizasyonu üstlenmek için kendileriyle iletişime geçtim ve olumlu dönüş aldım. O günlerdeki süreç tam da istediğim gibi olmasa da, zamanla etrafımda toplanan bir ekibin kulübün haklarını satın alması ve Eskişehir’de yeni bir kulüp yaratmasıyla sonuçlandı. Eskişehir Basket Spor Kulübünün temelleri de bu şekilde atılmış oldu diyebilirim. Fakat tabi ki Eskişehir’de ilk defa ciddi bir basketbol organizasyonu oluşturulduğundan, zaman darlığından ve bütçenin yeterli olmamasından oldukça zor bir başlangıç oldu. Özeleştiri yapacak olursam daha adım adım temelleri atılmış bir organizasyon çok daha doğru bir atılım olurdu. Fakat sonuç olarak yapılan bir sürü hatadan sonra aslında kafamda canlandırdığımdan çok uzak bir düzenle o sene Süper Lig’e son maçta veda edildi. Ben de o sene sonunda kendi vizyonuma uyan bir ortam görmediğimden takımdaki görevimi bırakma kararı aldım.
Eskişehir Basket iki sezondur Erkekler Basketbol 1. Liginde mücadele ediyordu. Bu sezon büyük bir başarıya imza atarak tekrar Spor Toto Basketbol Ligine yükseldi. Bu başarının perde arkasında neler yaşandı? Şüphesiz ki çok ciddi bir emek var…
2015/2016 sezonunda ben ayrıldıktan sonra kulüp 1.Lig’de mütevazı bir bütçeyle yoluna devam etti. Aslında bu süreç kulübün hem finansal hem de yapısal olarak daha sağlam bir temele oturması için faydalı oldu. Sene ortasında tamamı Eskişehirlilerden oluşan yeni bir grup yönetimi devraldı. 2016 yazında Kulüp Başkanı Sinan Özeçoğlu’ndan aldığım bir telefonla yeniden yatırım yapılacağını ve bu organizasyonun başında yeniden beni görmek istediklerini öğrendim. Bu şekilde de yarım kalan işimi tamamlamak için ikinci Eskişehir Basket maceram başlamış oldu. Çok zor bir hazırlık sürecinden sonra kalitesi son yıllarda oldukça yükselen TBL’de hem federasyon kupasını kazanarak hem de ikinci olarak Süper Lig’e yükselerek bu seneki hedeflerimize ulaşmış olduk. Bu noktada TBL’de ilk defa yabancı bir koçla bir takımın üst lige yükselme hakkını kazandığını da belirtmem gerekiyor. Sadece iki yabancı oyuncu oynatmanın serbest olduğu bu ligde kimsenin şans vermediği şekilde yabancı bir koçla sezonu tamamlamak, aynı zamanda da yazın kurulan kadroya sezon içinde hiçbir takviye yapmadan bu başarıyı yakalamak beni bu sene için en çok tatmin eden noktaların başında geliyor. Bu anlamda tüm ekibin oldukça özverili ve takım ruhuyla hareket ettiğini belirtmem gerekiyor. Bu işin bir takım işi olduğunu bu şekilde bir kez daha ispat etmiş olduk.
Bütün bu süreçte hep takıma destek oldun, başarıda önemli payı olanlardan biri de sensin. Sana neler kattı bu süreç, nasıl hissediyorsun? Basketbol kariyerinde önemli bir yere sahip olacaktır mutlaka…
Oyunculuk kariyerimde gençlerde, Süper Lig’de ve 1. Lig’de olmak üzere birçok kez şampiyonluk yaşadım. Hepsi de tabi ki son derece değerli ve gurur vericiydi. Fakat yönetici olarak, takımın tüm taşlarını kendin seçerek ve yerleştirerek böyle bir başarı yakalamak hepsinden daha özeldi diyebilirim. Oyuncuyken sorumlulukların belli ve kendi eksenindeki işleri en iyi şekilde yapmakla yükümlüsün. Daha fazlası için de stres hissetmiyorsun. Fakat şu an olduğum pozisyonda kulüple ilgili her ufak detaydan sorumluluk sahibisin ve hepsiyle birebir ilgileniyorsun. En basiti otuz kadar insan çalıştırıyorsun ve hepsinin de bu çorbada az ya da çok tuzu oluyor. Çok dinamik bir iş olduğundan dolayı da tüm bu insanların bireysel sorunları ve motivasyonları da gidişatta oldukça etkili oluyor. Tüm bunları düşündüğümde bana vermiş olduğu tatmin duygusu olarak en başı çeken işlerimden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çok zor olsa da bu işin ruhuma çok uygun olduğunu düşünüyorum. Umarım kariyer olarak da en üst noktalara ulaşabilirim. Bu noktada atlamadan on seneyi aşkın göçebe basketbol kariyerimden sonra şimdi de aynı şekildeki yöneticilik kariyerimde çok büyük özveride bulunarak beni her daim destekleyen eşim Ege’ye de sonsuz teşekkür etmek istiyorum. Duyguların hep en uç noktalarda yaşandığı ve istikrarın çok az olduğu bu meslekte birinin eşi olmak inanın hiç kolay değil. Tekrardan kendisine bu anlayışı ve desteği için teşekkür etmeliyim.
Yeni sezon hazırlıkları nasıl gidiyor? Spor Toto Basketbol Ligi çok rekabetçi bir lig, Eskişehir Basket olarak hazır mısınız?
Türkiye Basketbol Ligi artık Avrupa’nın en rekabetçi ve kaliteli liglerinin başında geliyor. Geçen sezon Fenerbahçe’nin Euroleague şampiyonluğundan sonra da artık ilgi tamamen bu ligde. Eskişehir Basket olarak da öncelikli bu ligin bir parçası olmak bize gurur veriyor. Amacımız öncelikle bu ligde kalıcı olmak. Sonrasında da adım adım daha üst sıralarda istikrarlı bir şekilde yer alacak kalıcı bir organizasyon kurmak. Bu anlamda bu sezon özelinde de hem teknik ekip hem de oyuncu kadrosu olarak çalışmalarımız sürüyor. Umarım en kısa sürede yeni sezon kadrosu tamamlanıp 2017/2018 sezonu için iddialı bir şekilde çalışmalara başlarız.
Biz de sana ve Eskişehir Basket ekibine yeni sezonda başarılar diliyoruz. Bu keyifli sohbet için teşekkür ediyoruz.