Yazı yazmak zor zanaattır vesselam! Bunu hepimiz biliyoruz. Değerli insanlar hakkında yazmak ise büsbütün zor... Hele, o insana hayransanız ve sizce o insan, kuvvetli kişiliği ile uzlaşmaz görünen kavramları barıştırmayı başarmışsa... Geçtiğimiz günlerde Simone Veil’i kaybettik. Fransa, Avrupa ve tüm kadınlar, bir tanrıçanın yasını tutuyor bu günlerde. Güzelliği, zevkli giyimi, meşhur topuzu (tek bir kere açtı topuzunu), azimli kişiliği, tuttuğunu koparan, mücadeleyi hiç bırakmayan bu tanrıçanın eksikliğini çok hissedeceğiz.
Ziva Galİko / Paris
Hayatının trajik taraflarından bahsetmeyeceğim... Bu konuda, gazetelere, biyografilere göz atmak yeter... Kısaca, babası önemli ödüller kazanmış bir mimar, annesi de hümanist değerlere çok açık bir kişiydi... Dinden çok, ahlaki değerlere ve kültüre önem verirlerdi.
Aynı hümanist değerlere Simone Veil de çok bağlıydı. İki oğlu, annelerinden bahsederken, “Okul notlarından çok, davranışlarımıza önem verir, bizi ‘maço’ bulduğunda, kafamızdan aşağı bir sürahi su boşaltmaktan çekinmezdi” diyorlar.
Avukat olduğunda ve politikaya atılmaya karar verdiğinde, sağ kanadı seçti. Giscard d’Estaing devrinde sağlık bakanı oldu. Ve en büyük savaşını o zaman verdi. 1970’li yılların başı, en önemli dini grubun Katolikler olduğu Fransa’da, çocuk aldırma yasağı yüzünden, istemedikleri hamileliklerden kurtulmak isteyen kadınların çok zor günler yaşadıkları devrelerdi... Maddi imkânı olanlar, yasak olmayan ülkelere gidip bu sorunu hallediyordu. İmkânı olmayanlar ise çok trajik anlar yaşadı. Simone Veil’in Fransız kadınlarına en büyük hediyesi, vücutlarını istedikleri gibi kullanma özgürlüğünü vermesi oldu... Gisèle Halimi (feminist bir Fransız avukat) ile ortak mücadeleleri, Fransız kadınların özerklik kazanmalarında büyük adımlar attırdı. Kendi ismi ile anılan Veil Kanununun çıkması ve çocuk aldırmanın serbest olması kolay olmadı: Ölüm tehditleri, yollanan çocuk tabutları, hatta ve hatta kendisine ‘Nazi’ denmesi...
Düşündüğünü hiç çekinmeden, en vurucu terimlerle söyleyen biriydi. Bunun en son örneğini Le Pen ilgili görüşlerini paylaştığında görmüştük: “Beni etkilemiyorsunuz, küçük ayaklı SS’ten başka bir şey değilsiniz!”
Genç yaşta kamplara düşmesi, en yakınlarını kaybetmesi, içindeki barış özlemini hiç öldürmedi. Kampta geçirdiği zamanı hiç unutmadı, 2008 yılında Fransız akademisine seçildiğinde, kılıcına, kolundaki numarayı yazdırdı. Alman halkına kin tutmadı. Aksine, AET’nin en kuvvetli savunucularından biri oldu! “Barış uğruna” hep Avrupa Birliğini savundu...
Genç politikacılara yardım elini uzatmaktan hiç çekinmedi. Fransa eski Adalet Bakanı Rachida Dati, Simone Veil’in desteğinden, minnetle söz eder... Çok güzel bir dostlukları oldu.
Yahudiliğini hep büyük bir gururla yaşadı... Ama dinini kişisel yaşadı... Cenaze töreninde kadiş okunmasını istedi; Hahambaşı Korsia bu acı vazifeyi üstlendi.
İnsan şekline bürünmüş, katıksız dürüstlüğün sembolü olan Simone Veil’in boşluğu doldurulamaz.
Veil’in Panthéon gömülmesi hakkında bazı açıklamalar yapıldı. Bu konuda öncelikli olarak ülkede uygulanan kuraldan bahsetmek istiyorum. Panthéon’a gömülmek kolay iş değil; cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin onayı gerekiyor. Bu onay gerekmeden gömülen tek kişi ise bugüne kadar sadece Victor Hugo oldu.
Paris’i gezenler bilir: Panthéon denen anıt, 18. yüzyılın başında inşa edilen bir kiliseydi... Sorbonne Üniversitesine çok yakın bir yerde olan kilise gerçekten inanılmaz boyuttaydı... Devrim döneminde, yani 1789’dan sonra, bu kilise çok büyük bulunarak, Fransa’nın değerli kişilerinin gömüleceği bir çeşit toplu anıt kabre çevrildi. Şu anda içinde (yanılmıyorsam) 76 kişi ebedi uykusunda... Bu 76 kişinin sadece dördü kadın. Marie Curie, ise aralarındaki en meşhuru. Bu dört kadının hepsi de eşlerinden ayrı olarak gömüldüler.
Fransa’nın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Veil’in ailesi ile görüşerek, onların da onayı ile güzel bir jest yaptı: Simone, eşi Antoine Veil ile birlikte Panthéon’a gömülecek.
Antoine Veil, karısından daha az tanınmış olmayı, mütevazı ve mizah dolu bir tutumla karşıladı: Kraliçe Elizabeth’in eşi, Edinbourg Düküne (aynı durumu yasayan dük), bir kulüp kurmayı teklif ettiği bilinir.
Bu durum Fransa tarihinde şimdiye dek görülmemiş bir olay. Eşini kaybettiği tarihten itibaren evine kapanan Simone Veil, Panthéon’da sürdüreceği ebedi uykusunu, Antoine Veil’le paylaşacak. Ölümden sonra bile zaferleri devam ediyor desek?
Simone Veil şu anda Paris’in meşhur mezarlıklarından biri olan Montparnasse Mezarlığındaki (Sartre ve Simone de Beauvoir’in gömülü olduğu mezarlık), ebedi uykusunda; eşi Antoine Veil’e birlikte.
Veil’in cenaze törenine katıldım: Çelenklerin arasında bana en çok dokunan, üstünde “merci Simone” yazan sade bir buket oldu.
O mavi keskin bakışın eksikliğini çok ama çok hissedeceğiz.