• Almanların yenilip yenilmeyeceği, Rus cephesinden parlak haberlerin beklendiği yarı iyimser bir zaman boyunca Sighet’te cemaat tarafından durmadan konuşulsa ve bu arada şehre iyice yaklaşmış da olsalar, hâlâ köklü bir umutsuzluk yaratmamaktadır. Sinagoglarını kapatan, ayinlerini evlerine çekilerek yapan halk, Almanları daha fazla tahrik etmeme çabası ve her şeye karşın belirgin bir güven duygusuyla hâlâ gülümseyebilmekte, Hamursuz Bayramı’nın ritüellerine kendilerini verebilmekte ve Tevrat’ın öğütleri doğrultusunda dinlerini yaşayabilmektedir. Ta ki Almanlar ilkin cemaatin önde gelenlerini tutuklayıp hemen ardından bütün Yahudilerin üzerlerinde sarı yıldız taşımalarını emredene kadar. İki Holokost Anlatısı: Gece ve Kadersizlik – www.oggito.com
Bence bu artık biraz çağın, politikaların gereği. Bir de herhalde artık herkesin ‘burasına geldi’ diye düşünüyorum. Aslında “Yahudi cemaati sessizdir” demek, bugüne dek cemaat yönetimlerinin güttüğü politikayı bütün bir topluluğa addetmek anlamına gelir. Oysa hiçbir toplumsal örgütlenme ya da hareketlenme olmadan, bireysel olarak kendi tepkisini ortaya koyan çok insan vardı ama bunları görmüyorduk, duymuyorduk ya da duysak da bu mahallenin delisidir deyip geçiyorduk. Bugün artık cemaat yönetiminin değişen tavrı sayesinde bu durum da değişiyor. Yeni gelen zihniyet artık susan bir zihniyet değil ve bu çok da iyi bir şey. Ama bu demek değildir ki, ‘devlete başkaldıralım, düşmancıl politikalar güdelim’. Tam tersine birlikte yaşam kültürü oluşturma çabasına dair bir çaba var yeni söylemde. Türkiye’de azınlık cemaatlerinin ve cemaat yönetimlerinin bir misyonu var. Bu misyon da şudur; sana bağlı yaşayan topluluğunun sivil haklarını yönetebilmek, devlet ile iyi ilişkiler kurarak onların daha güvenli, refah içinde ve sağlıklı, huzurlu bir hayat sürdürebilmelerini sağlamak. Tanzimat’ı sindiremediğimizden, “azınlıkları” eşit vatandaş olarak kabul etmeyi beceremediğimizden, devlet yerine getirmesi gereken fonksiyonları yerine getiremediğinden, cemaat yönetimleri, dindaşlarını, kendi halklarını korumak, kollamak ve devletle ilişkilerini kolaylaştırmak adına bir politika gütmek zorunda kalıyor. Bugün bu politikalar bir parça değişti. Misyon aynı kalsa da yöntem farklılaştı. Artık susup, kabul edip, ayak uydurmak yerine varlığını kabul ettirmeye çalışan azınlık cemaatleri söz konusu. Kimlikler çağında yaşıyor olmamız da etkili tabii bu tutumda. Ancak baştan sona azınlıkların yaşadığı her türlü olumsuzluk da devleti suçlu bulduğumu söylemeliyim. Bugün hala Edirne Valisi çıkıp dünyanın en akıl almaz lafını edebiliyorsa, bir başkası Struma anmasında ya da Holokost anmalarında yeri olmayan lafları telaffuz edebiliyorsa bunda devlet en az bu lafı edenler kadar suçludur. Tamam bu adamlar anti-semit anladık ama bari başka yerde göstersinler bunu. Yahudiler ile ilgili anmalarda insanların suratlarına karşı bu suçu işlemek akıl alacak gibi değil.
Erdal Aktaş (Işıl Demirel röportajı)
http://www.sivilsayfalar.org/madem-misafirperverdik-500-yil-oncede-mi-kaldi-misafirperverlik/
Cumhuriyet dönemi içerisinde camiye çevrilen en ünlü sinagog Çorlu’da bulunuyor. Yüzlerce yıl Yahudi nüfusun yaşadığı bölgedeki sinagogun dönüşümü 1970’li yıllarda gerçekleşti. 2003 yılında Şalom gazetesi için bir grup Türkiye Yahudi toplumu gençlerinin hazırladığı “Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” yazı dizisinde Çorlulu komşuları o günleri şöyle anlatıyor: “(Yahudiler) Giderken havrayı bağışladılar, ancak camii yapmak şartıyla.” Bu ne kadar “gönüllü” bir karardı bilinmez ama kesin olan Çorlu Yahudilerinin kendilerine bölgede gelecek görememiş, sinagoglarının da camiye dönüşmüş olduğu…
Serdar Korucu
http://bianet.org/biamag/toplum/188296-diyanet-isleri-nin-sinagog-ve-kilise-camileri
Beraber Kabala’nın gizemlerinden konuştukları, kendi sınırlı dindar yaşamına başka kapılar açan Şamaş Moşe bunları söyler ona. O zamana kadar ettiği duaların anlamını, dua ederken neden gözyaşları içinde kaldığını çocuk aklıyla algılayamayan Eliezer, kasabalarının bu kendi halinde mistik kişiliğinin yardımıyla “soru ve cevabın bir olduğu” bir çeşit sonsuzluğa yaklaşır. Böyle bir sonsuz gerçekliğe her insanın ancak bir başına, kendi yanılgıları ve doğruları içinden geçerek varabileceğini öğütleyen Şamaş Moşe, yabancı bir Yahudi olduğu için Gestapo tarafından ilk alınanlar arasında şehirden sürülünce, belli belirsizce de olsa yaklaştığı Tanrı fikri, onun hayatlarına değen yönleri, belki de ilk kez olarak somut bir olayla sınanmaya başlar Eliezer’in gözünde: Herkesin savaşın olağanlığı içinde kanıksamaya başladığı o uzaklardaki toplama kamplarında, aklın hayalin almayacağı yollarla insanlar öldürülüyor ve bütün bunlara gerekçe olarak başka hiçbir şey değil, yalnızca dinleri ve ırkları gösteriliyordur. Büyük bir özveriyle bağlandıkları ve kendisinin, Şamaş Moşe’nin, önemli bir cemaat büyüğü olan babasının, tanıdığı herkesin iyi kalpli bir Tanrı’nın bakışları altında yaşadığı kadim dinleri.
Almanların yenilip yenilmeyeceği, Rus cephesinden parlak haberlerin beklendiği yarı iyimser bir zaman boyunca Sighet’te cemaat tarafından durmadan konuşulsa ve bu arada şehre iyice yaklaşmış da olsalar, hâlâ köklü bir umutsuzluk yaratmamaktadır. Sinagoglarını kapatan, ayinlerini evlerine çekilerek yapan halk, Almanları daha fazla tahrik etmeme çabası ve her şeye karşın belirgin bir güven duygusuyla hâlâ gülümseyebilmekte, Hamursuz Bayramı’nın ritüellerine kendilerini verebilmekte ve Tevrat’ın öğütleri doğrultusunda dinlerini yaşayabilmektedir. Ta ki Almanlar ilkin cemaatin önde gelenlerini tutuklayıp hemen ardından bütün Yahudilerin üzerlerinde sarı yıldız taşımalarını emredene kadar. Sonra tren yollarını kullanmaları, kafe ve restoranlara girmeleri, sinagoglarda ibadet etmeleri, akşam altıdan sonra dışarı çıkmaları yasaklanır, şehirde hızlı bir biçimde gettolar kurulur ve çok geçmeden de büyük bir çoğunluğu kadim topraklarından zorla sürülür.
Erhan Sunar
https://oggito.com/iki-holokost-anlatisi-gece-kadersizlik-07201732984
Tehditler bunlar olunca, İsrail'in stratejisi de buna göre şekilleniyor. İsrail'in öncelikli hedefi İran'ın kuşatılması. Bunun için gereken, Amerikan yönetiminin ve Körfez'deki Arap ülkelerinin desteği. İşte tam bu noktada, adeta ‘yıldızlar ilginç bir açı yaparak’ Washington-Riyad ve Tel Aviv'i aynı hedefte buluşturuyor. Bu yılın mayıs ayında ilk resmi yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a ve hemen ardından İsrail'e gerçekleştiren ABD Başkanı Trump'ın girişimleri tesadüf değil. Trump Suudi Arabistan’ı ve onun önderliğindeki Körfez ülkelerini İran'a karşı örgütlüyor ve silahlandırıyor. Bu noktada Riyad'ın ve müttefiklerinin, İran'a karşı İsrail'i de yanlarında görmekten memnun olduğu anlaşılıyor. Birleşik Arap Emirlikleri'nin de İsrail ile Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for Defense of Democracies) üzerinden, alttan alta birlikte hareket ettiği anlaşılıyor. İsrail, İran karşıtı ittifak girişimlerinin arka plandaki üyesi.
İsrail'in sessiz stratejisinin ikinci ayağı ise Suriye'nin güneyine odaklı. Burada attığı adımlar hem İran hem de Hizbullah'a karşı ortak bir hareket planına işaret ediyor. 2006 yılındaki Temmuz Savaşı'nda Hizbullah karşısında istediği kadar etkili olamayan ve kuzey sınırını güvenceye alamayarak Litani Nehri'ne kadar olan alanı tampon bölge yapma hedefini gerçekleştiremeyen ve bu bölgenin denetimini Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’ne (UNIFIL) bırakan İsrail, Suriye iç savaşını fırsat bilerek kuzeyinde bir tampon bölge oluşturmaya çalışıyor. İsrail ABD'nin Ürdün'ün kuzeyinde Suriye sınırına yerleşmesini teşvik ederek, zaman zaman doğrudan Hizbullah hedeflerini bombalayarak, Golan tepelerinin kuzeyinden Süveyde'ye uzanan bir hatta tampon bölge kurulması için çalışıyor. Hedef Hizbullah'ı İsrail sınırından uzak tutmak, İran'ın Lübnan ile kara bağlantısını kesmek ve lojistik akışını engellemek.
Üçüncü hedef ise Filistin'de tek ve en büyük direniş odağı olan İslami Direniş Hareketi Hamas'ı devre dışı bırakmak, hiç olmazsa zayıflatmak. Böylece Filistin sorununu zaman içinde lehine çevirerek çözmek; Kudüs'teki statüyü yine zamana yayarak İsrail'in lehine değiştirmek. Batı Şeria'da ve Doğu Kudüs'te yerleşim yeri inşaatları açarak bu toprakların Yahudileştirilmesi, bu sessiz stratejinin bir parçası olarak görünüyor. İsrail, Filistin sorununu kendi çözümünü karşı tarafa dayatarak, buna itiraz edebilecek en önemli güç olan Hamas'ı devre dışı bırakarak halletmeyi umuyor. Şaron döneminde temelleri atılan tek taraflı güvenlik adımlarını kökleştirmek, resmileştirmek planın merkezindeki düşünce. Hamas'ın zayıflatılması, Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın ve diğer Körfez ülkelerinin rejimlerinin güvenlikleri açısından, siyasi İslami hareketlerin zayıflatılması yönüyle paylaştığı ama Katar'ın karşı çıktığı bir hedef.
Bora Bayraktar
http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/israilin-sessiz-stratejisi/863183
Netten okumalar
http://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/israil-gazi-hayirli-olsun-4453#
http://www.enerjigunlugu.net/icerik/23548/israil-dogalgazi-her-boru-otekini-kovar.html
http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/1/col/229/art/30914/PageName/KIBRIS_POSTASI
http://www.mediacatonline.com/israil-seks-isciligi-karsiti-kampanya/
http://www.serbestiyet.com/yazarlar/umit-kurt/biriciklik-tarihsel-bir-kategori-mi-804048
http://www.karar.com/yazarlar/halil-emrah-macit/yalniz-kurt-israil-4437#
http://www.yenibursa.com/altiparmak-caddesinin-arka-sokaklari-makale,152997.html
Takılan tweetler
אברהמצ׳י די חאסקוי @MusyuAvramachi 16 Tem
Selami İnce @selamiince 2 sa.2 saat önce
Daha fazla
Hitler, binlerce kişinin öldürüldüğü Buchenwald kampını Temmuz 1937'de yapmaya başladı."Herkes layığını bulur" yazısıyla toplum hazırlanmış!
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(((rivokkk))) @Rivokhay 14 Tem
Daha fazla
Şu tweetin altı yorumlar case study'lik
Türk Yahudi Toplumu @tyahuditoplumu 14 Tem
Daha fazla
Yarın -Şabat- sinagoglarımızda, 15 Temmuz Şehitleri & Memleketimizin huzuru için özel dua okunacaktır #15TemmuzDemokrasiVeMilliBirlikGunu