Kuzey Ege’nin en temel gelir kaynağı, uygarlık tarihi boyunca bolluğun, bereketin, umudun, ölümsüzlüğün motifi zeytini anlatacağım bugün. Her mevsim yeşil kalması, yüzyıllarca yaşayabilmesi, yerleşik düzen gerektirmesi ve insanlığa sunduğu nimetlerin zenginliği ile ölmez ağacı diye de biliyoruz onu.
Esra CARUS
Sıkıntılı bir kış geçirdik, yaz aylarında iyi dilekler ve gazetenin adına yaraşır biçimde barış sembolleri ile ilgili bir şeyler yazayım diye düşünüyordum ki geçtiğimiz haftalarda Zeytinlikler Yasası gündeme geldi. Kutsal ağaç, barış simgesi ağır bir tehditle karşı karşıya kaldı.
Son yıllarda Midilli Adasına mülteci akınından, Kaz Dağlarında maden aramaya, hızlı betonlaşmadan, liman projelerine ve belli aralıklarla meclise getirilen ‘Zeytinlikler Yasası’na kadar Kuzey Ege’de olan biteni ibretle izliyorum.
Bölgenin en temel gelir kaynağı, uygarlık tarihi boyunca bolluğun, bereketin, umudun, ölümsüzlüğün motifi zeytini anlatacağım bugün. Her mevsim yeşil kalması, yüzyıllarca yaşayabilmesi, yerleşik düzen gerektirmesi ve insanlığa sunduğu nimetlerin zenginliği ile ölmez ağacı diye de biliyoruz onu.
‘Barış Ağacı’ ifadesini ise ilk kez kullanan Romalı şair Vergilius’tur ama sembol olarak tanınmaya Klasik Yunan’da başlanmıştı. O döneme ait eserlerde, kahramanların ellerinde ve başlarında zeytin dalları, çelenkleri gördüğünüzde bilin ki o sahnede barışın, yeni bir düzenin tesisi gösterilmektedir. Hıristiyanlıkta Tanrı’nın ilk günah yüzünden insanlığa olan kızgınlığının, İsa’nın doğuşuyla sona erdiğine inanılır. Bu anlamda zeytin dalı imgesiyle, Tanrı ile insanlar arasında barışın yeniden sağlandığı ve yeryüzünde Tanrı’nın egemenliğinin kabul edildiğini anlamalıyız. Tufan’ın bitişi de güvercinin gagasındaki zeytin dalıyla görsel hafızamızda yerini almıştır.
Aydınlanma Çağı ile birlikte Avrupa sanatında tüm mitolojik kahramanlar gibi akıl tanrıçası Athena ile ilgili öyküler yeniden popüler olur. Zeytin ağacının koruyucu tanrıçası Athena, Olympos tanrıları arasında aklı, sağduyuyu, güzel sanatları ve barışı temsil eder. Athena, savaş tanrısı Ares gibi savaşı yüceltmez, katıldığı savaşlar insanlığın dirliği içindir. Klasik mitolojinin yeniden parladığı ve pek çok esere konu olduğu Rönesans döneminden sonra, Athena yine aynı değerlerin kişileştirilmesinde karşımıza çıkar.
Zeytin ağacının gölgesinde doğmak bir tür tanrısallığı ifade eder. Efsaneye göre, Apollon ve Artemis, hatta Roma’nın kurucuları Romus ve Romulus bu ağacın altında doğmuşlardır. Osiris’in insanlığa zeytinciliği öğrettiğine inanan Mısırlılardan tek tanrılı dinlere kadar zeytine tüm kutsal kitaplarda yer verilmiştir.
KADIN KAHRAMAN YEHUDİT
Alessandro Botticelli’ye ait, ‘Yehudit Bethulia’ya Dönerken’ adlı, 1472 tarihli resimde barış ve adaletin soyutlamasını görüyoruz. İbrani halkıyla özdeşleştirilen Yehudit bir kadın kahramandır. Az önce gerçekleştirdiği katlin bir yandan üzüntüsünü, bir yandan da bunu halkının kurtuluşu için acımasız bir adama yapmış olmanın gururunu taşımaktadır. Resimde hizmetçisi Abra, Asur Ordusu komutanı Holofernes’in kesik başını taşımaktadır ve Yehudit bir elinde adaletin sembolü kılıcını tutarken, diğer elinde barış simgesi zeytin dalı ile gösterilmiştir. Yehudit’in öyküsü, Tevrat’ta yer almamasına rağmen, Rönesans döneminde en çok işlenen konulardan biridir. Bir tiranı tek başına öldürmeye cesaret eden Yehudit, en genel anlamda kadının gücünü göstermektedir bu resimde.
Yeryüzünde düzen savaşlarla tehdit edilip, akıl ve sağduyuya ihtiyaç duyulduğunda; zeytin dalı insanlar için barış ümidini, hayatın sürüp gideceğine olan inancı pekiştirmiştir her zaman.
Rönesans’la birlikte olaylar doğa içinde, daha gerçekçi mekânlarda tasvir edilmeye başlar. Yine aynı dönemde kilisenin burjuvazi karşısında zayıflaması, resmin ağırlıklı konusunu sadece din olmaktan çıkarmış, Klasik Yunan ve Roma mitolojisine dair konular da işlenmeye başlamıştır. Yani patronaj değişince konsept değişmiştir, bugün kültürel hegemonya diyoruz bu duruma.
ZEYTİN DALI VE KILIÇ BİR ARADA
Pompeo Girolamo Batoni’ye ait, 1776 tarihli, ‘Savaş ve Barış Alegorisi’ adlı bu resimde ise; barışı elinde zeytin dalıyla, savaşı da kılıç ve kalkan taşıyan bir Romalı asker kılığında görüyoruz. Barış olanca çekiciliği ve nazenin haliyle savaşı yatıştırmaya çalışıyor. Adeta “savaşma, seviş!” mesajı veriyor resim izleyene.
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da burjuvazi gelişip, güçlenirken, barış, eşitlik, adalet gibi soyut kavramlar resimlerin konusu olur. Zeytin dalı, bu kavramlara atfen görsel sembol olmaya devam eder.
‘Barış Alegorisi’ olarak zeytin dalını, Jacques Dumont’a ait bir başka 18. yüzyıl resminde, bulutların üstünde, genç ve güzel bir kızın elinde ve başında taç olarak görüyoruz. Öyle sere serpe oturuşundan akıllara başka şey gelmesin; o iffetinden sual olunmaz bir tanrıçadır. Savaşı sona erdirmek ve hayattan sonsuza dek uzaklaştırmak üzere sol eliyle zeytin dalı tutarken sağ eliyle de savaş aletlerini yakmaktadır. Yüzünde yüksek bir amaca hizmet etmenin huzuru ile bu güzel kadın, Kibele’den Amazonlara, Athena’ya ve Yehudit’e kadar bir arketip olarak kadının uygarlığı yarattığını ve koruduğunu göstermek ister. Hiç şüphesiz 16. yüzyılda İngiltere’yi süper güç yapan, hiç evlenmemiş I. Elizabeth’ in de rüzgârı vardır bu figürlerin sevilmesinde.
Rönesans etkileri ve gelişen burjuvazi sayesinde, 18. yüzyıl Fransa’sında sanatçılar ve filozofları bir araya getiren genel kültür ve aydınlanma ortamlarında ‘Salon’ kavramı yaratılmış, kadınlı erkekli toplantılarda aydınlık düşünceler hayat bulmuştur. İnanç yerini akla teslim ederken, idealizm, yüksek amaçlar ve aile kurumu gibi moral değerler, hem sanatçılara hem düşünürlere yeni ufuklar açmıştır.
Aynı dönemde, küresel adalet kavramının oluşumu ve gelişiminde büyük pay sahibi İmmanuel Kant çıkar karşımıza. “Aydınlanma, kişinin kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir” diyen Kant, barışçıl ve evrenselci bir bildiri olan ‘Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme’sinde, maddeler halinde yapılması gerekenleri sıralar. Barış’ı tüm düşmanlıkların sona ermesi olarak tanımlar. İnsanlık, yalandan, gizli amaçlardan, örtülü hesaplardan uzak durabiliyor ise kurtuluş mümkündür. 1950’de imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin temelinde de Kant’ın bu düşünceleri vardır. Bugün yaşanan hak ihlallerine baktığımızda alınan yolun ne kadar az olduğunu görüyoruz. Dilimizden, zihnimizden atamadığımız sürece, yapılan anlaşmalar, ateşkesler düşmanlığı, dolayısıyla şiddeti geçici olarak ertelemekten, örtmekten ve miras olarak devretmekten öteye gidemiyor.
Barış ancak tevazu, saflık ve naifliğin yüceltildiği bir zeminde hayat bulacaktır. Mevcut durumda ‘ebedi barış’ düşüncesi bir ütopya olarak kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Tür olarak yok olmaya yaklaşırken, uygarlık maceramızı yeryüzünde sonsuz bir barışla onurlandırabilecek miyiz acaba?
Kadim anlamı üzerine bu kadar sözden sonra, günümüzde zeytin neyi ifade ediyor? Katar Krizi’ni konuşurken, nurtopu gibi bir torba yasamız oldu. Muhtemelen siz bu satırları okurken gündemin çoktan dışına çıkmış olan, ‘Üretim Reformu Paketi’nin sonuçlarını, ilerleyen zamanda göreceğiz. ‘Zeytinlikler Yasası’ ve ‘Mera Kanunu’nun kamuoyunun tepkisi nedeniyle geri çekilmiş olmasına sevinmekle birlikte, geçmiş deneyimlere bakarak ihtiyatlı bir mesafede beklemek gerektiğine inanıyorum. Aynı zamanda bu pakette geçen diğer yasaların içeriğine de vakıf değiliz. Fiili durumların, kısa süreli kalkınmacı hayallerin ne ülkeye, ne vatandaşa, ne çevreye faydası var. Uzak ve yakın tarih, daha fazla ürün almak için topraklarını hunharca kullanıp, halkını kıtlık ve açlığa mahkûm eden; sınırsız ve kontrolsüz üretimleriyle geri dönülmez çevre sorunları yaratan yönetim örnekleriyle dolu.
Yoğunlukla kadın emeğiyle yürüyen bir tarımsal faaliyet olarak zeytincilik, ekonomimizde en istikrarlı kalemlerden biri. Toprağının efendisiyken zeytinciyi bir takım tesislerde köle şartlarında çalışmaya götürecek bu yasa ne insani ne vicdani bir teklif değildi. Bu yasanın önümüze başka bir paketle yeniden geleceğini tahmin etmek zor değil. Bu güven sorununu aşmak bizi yönetenlerin işi. Kalkınma ancak ortak bir gelecek hayali varsa gerçekleşebilir. Zeytinlikleri kesmek, iç barış ümidini yok etmek anlamına gelir. İncelikten, özenden geçtim, halden anlamaya razıyken; halkını merhamet dilenme noktasına getirmek ya da çatışma ortamına zemin hazırlamak hiç bir yasa koyucuya yakışmaz.
Birlikten güç doğacaksa, buralardan başlamalıyız...
Kaynaklar:
• Zeytin’in Renkleri/Sanat Tarihinde Zeytin İmgesi, Zerrin İren Boynudelik, Mahmut Boynudelik
• 18. Yüzyıl Avrupa Resmi, Semra Germaner