Dünyanın en büyük mülteci kenti olan Gazze, fakirlik, işsizlik ve kötü yaşam koşulları ile bir cehennemi andırır. 2006 yılında gerçekleştirilen seçimlerden sora Hamas, El Fetih ile şiddetli çatışmalara girdi ve kente yönetimini ele geçirdi. Hamas iktidarının onuncu yılında Gazze’deki duruma, barış umutlarına ve yaşanan insani krizin çözümü yolundaki görüşlere odaklandık.
Gazze dünyadaki en eski yerleşim yerlerinden biri olup, tarihi beş bin yıl eskiye uzanır. Kent Romalılar, daha sonra Bizanslıların egemenliği altında göreceli bir barış dönemi yaşadı ve önemli bir yerleşim birimi oldu. 635 yılında, İslam Ordusu tarafından fethedildi ve hızlı bir şekilde İslami bir hukuk merkezi haline dönüştü. Ancak, Haçlıların istilası ile şehir bütünüyle harap oldu. Bir köy konumuna düşen Gazze 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı topraklarına katıldı.
Gazze I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz kuvvetlerine teslim oldu ve İngiliz Mandası altında Filistin’in bir parçası haline geldi. 1948 İsrail Bağımsızlık Savaşı sırasında Gazze, Mısır egemenliği altına girdi. 1967 yılında, Altı Gün Savaşı sonrasında, İsrail tarafından ele geçirildi ve yirmi yedi yıl sürecek İsrail dönemi başladı. 1987 yılında Birinci İntifada ile sonuçlanan çatışmalar yaşandı, Gazze bu ayaklanmalar sırasında direnişin odağı oldu. 1993 yılında imzalanan Oslo Barış Anlaşmasından sonra mayıs ayında İsrail askerleri şehirden çekildi ve Gazze’nin kontrolü Filistin Özerk Yönetimine devredildi.
2004 yılında dönemin İsrail başkanı Ariel Şaron, tek taraflı olarak, anlaşma masasına oturmadan, Gazze kentindeki egemenliğine son verdi. Kentin yönetimi, 2006 yılında yapılan seçimler sonrasında, El Fetih ile yoğun çatışmalara girişen Hamas’ın eline geçti. İsrail, Hamas’ın iktidarı ele geçirmesi üzerine Gazze’ye ekonomik ambargo uyguladı.
Hamas Gazze’den roket atışlarına başladı, İsrail’in güney kentleri sığınaklarda yaşamaya mahkûm oldu. Böylelikle İsrail, 2008 yılında hava ve kara kuvvetlerinin katıldığı ‘Dökme Kurşun’, 2012 yılında ‘Bulut Sütunu’ ve 2014’de ‘Koruyucu Hat’ askeri operasyonlarını düzenlendi.
Wikipedia’dan da büyük ölçüde ulaşılabilecek bu özet bilgilerle konuya girdikten sonra, Hamas iktidarının onuncu yılında Gazze’deki duruma, barış umutlarına ve yaşanan insani krizin çözümü yolundaki görüşlere odaklanalım.
Gazze’de yaşam koşulları
Gazze’de 365 kilometrekare bir alanda iki milyon kişi son derece kötü koşullarda bir yaşam sürmekte, halkın yüzde 40'ı işsiz ve ekonomi BM’nin mülteci yardımları ile ayakta durmakta.
Filistin İstatistik Bürosunun verilerine göre, Gazze nüfusunun küçük bir oranı şehir suyuna bağlıyken geri kalanı kendi imkânlarıyla su temin ediyor. Yaklaşık olarak nüfusun yüzde 87’si kanalizasyon sistemine bağlı ve yüzde 13’ü foseptik çukuru kullanmıyor.
Ancak Gazze’ye uygulanan abluka şehrin su ve kanalizasyon sisteminde ciddi bir kısıtlamaya neden oldu. İçilebilir suyu olan altı kuyu artık kullanılamamakta ve nüfusun yüzde 50’sine düzenli olarak su verilememekte. Suyun yüzde 96’sı ise içmeye müsait değil.
Belediye yetkilileri, şehirde yaşayanların su ihtiyaçlarının karşılanmasında bazı kuyuların elektrik yokluğundan yetersiz kalması sonucu şehre tuzlu su basmak zorunda kaldıklarını ifade ettiler. Şehirdeki kanalizasyon sistemi de düzgün çalışmıyor. Filistin Yönetiminin şalteri kapatması üzerine kente günde sadece dört saat elektrik verilmekte. Elektrik, yakıt ve yedek parça eksikliğine bağlı olarak her gün Akdeniz’e 20 milyon litre işlenmemiş ve 40 milyon litre kısmen işlenmiş kanalizasyon atığı karışıyor.
Elektriğin olmaması içme suyuna, sulama suyuna ve günlük kullanım için yeraltı suyuna bağımlı olan halkın su sorununu daha da kötüleştirmekte, açıkta akan sular mikrop saçmakta ve etrafa ağır bir koku yaymakta. Gazze halkı elektrik kesintilerinden İsrail’i sorumlu tutuyor.
Geri çekilmenin ardından
24 Ağustos 2005 tarihli başyazımın başlığında “Geri çekilmeden sonra ne olacak?” sorusunu sormuştum. Yazı şöyle başlıyordu: “Gazze’den geri çekilme, uzun yıllar unutulamayacak görüntüleri İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un deyimi ile ‘yürek yakıcı’ manzaraları geride bırakarak tamamlandı.”
Ve yazıma şöyle devam ediyordum:
“Şimdi yanıt bekleyen en önemli soru Gazze’nin geleceğinin ne olacağı. Filistinliler, yerleşim bölgelerinin boşaltılmasını İntifada’nın ve şehitlerin mücadelelerinin bir sonucu olarak görmekteler. Kutlamalar için, ‘Bugün Gazze, Yarın Batı Şeria ve Kudüs’ yazılı binlerce pankart ve tişort hazırlandı.(…) Gazze bağımsızlığına kavuştu ancak halkın yüzde 40'ı işsiz, üçte ikisi yoksulluk sınırının altında. Bölgenin altyapısı ve ekonomisi her yönden İsrail’e bağımlı, elektriği, doğalgazı bu ülkeden sevk ediliyor. Bu durumda Gazze’nin bağımsızlığından söz edilebilir mi? İntifada öncesinde Gazze-İsrail sınırında yer alan Erez Sanayi Bölgesinde 160 işyeri bulunmakta ve bu işyerlerinde 4700 Filistinli çalışmaktaydı. Şimdi Erez Sanayi Bölgesi bir harabe… Filistinliler için iki seçenek var; terörle mücadele ederek bölgeyi Ortadoğu’nun Hong-Kong’una dönüştürmek veya teröre destek çıkarak gerçek bağımsızlığın kazanılacağı gün için daha uzun süre beklemek.”
Dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un geri çekilmesindeki amacı; ‘masa başında anlaşmaya varılamıyorsa biz tek yanlı olarak Gazze’den çekilelim, onlar da ne halleri varsa görsünler’ idi. Ancak ne yazık ki bu strateji tutmadı. İsrail, Mısır ile barış anlaşması imzaladığında, sorunlu olan bu toprakları Sina Yarımadası ile birlikte iade etmek istemiş ancak Mısır kabul etmemişti.
Hamas’ın 2006 yılında yönetimi ele geçirmesi ile de bölge halkının refahı tamamen bir yana bırakılıp İsrail’e karşı silahlı mücadele yoluna gidildi. İsrail ise Hamas’a karşı üç ayrı askeri operasyon düzenlemesine rağmen tek bir santim yol alamadı. Gazze’den çekilme bir yana, çok daha fazla içine girildi. Sınır kapısından ticari ürün, mazot ve tüp gaz taşıyan yaklaşık bin kamyon bu bölgeye sevk ediliyor, elektrik ve doğal gaz veriliyor; İsrail tarafından Gazze’ye ABD’nin Musul’a verdiği destekten çok daha fazlası sağlanıyor.
İsrail hükümetinin bazı bakanları bile günümüzde çözümsüzlükten ve Hamas’ın her geçen gün daha çok güçlenmesinden tedirginler ve Başbakan Binyamin Netanyahu’yu sert bir şekilde eleştiriyorlar. Likud Partisinden İstihbarat ve Ulaştırma Bakanı Yisrael Katz, “İsrail’in Gazze stratejisi çok ahmakça. Ne bir stratejik kararı ne de bir siyaseti var” diyerek 2005’te gerçekleştirilen geri çekilmeden bu yana Gazze’deki insani durumun gittikçe daha kötüleştiğini belirtti.
Gerçekten Netanyahu izlediği eylemsizlik politikası ile sadece statükoyu, mevcut durumu korumaya çalışıyor. Hamas’ı çökertme, ortadan kaldırma siyaseti yerine Hamas’ın varlığının sürdürülmesi yeğliyor. Hamas yok edildiğinde Suriye’de olduğu gibi yerini başıbozuk birçok terör örgütünün alacağı düşünülüyor. ‘Koruyucu Hat’ askeri operasyonundan sonra 2014 yılından 2017 yılına kadar geçen üç yıllık kısmi sessizlik döneminin devam edeceği umut ediliyor.
Bir taraftan Mısır’ın Gazze sınırını kapatması, yoksulluğun artması ile daha da umutsuzluğa düşen, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan, teröre meyilli, hayatını feda etmeye hazır bir gençlik, diğer yandan da yardımlarla sağlanan kaynakları kalkınmaya değil tünellerin kazılmasına tahsis eden, İsrail’in varlığını hiçbir şekilde tanımaya hazır olmayan bir Hamas…
Yoksulluğun yaşanmaz hale gelmesi ile Filistinli mültecilerin eninde sonunda Gazze’yi terk edeceklerini, sorunun böylece kendiliğinden ortadan kalkacağını düşünmek saflık olur. Gazze bir yere gitmemekte, her an patlamaya hazır bir halde bölgeyi tehdit etmeye devam etmektedir. Bu durumda İsrail-Filistin anlaşmazlığı daha uzun süre çözümsüzlüğe mahkûm görünüyor. Bir süre sonra belki de İran ve Hizbullah’ın desteği ile yeniden Gazze’den fırlatılacak roketler, yeni bir operasyon, ölümler, yıkıntılar ve acı tablolar yaşanacaktır…
Mahmut Abbas’ın güçlendirilmesi ve Filistin Yönetiminin Hamas’ı devirme planı da belki bir strateji olarak raflarda bekletilmekte.
Başka bir görüşe göre; Hamas ile siyasi zeminde bir çözüme ulaşılması imkânsız olsa da ekonomik alanda mutabakatın sağlanabileceğidir. Bu nedenle Gazze’nin bir an önce kalkınmasına olanak tanınmalı. Yoksulluk yerine refah içinde olan bir halk mevcut yönetimin barışa daha yakın durmasını sağlayabilir. Bunun için gizli görüşmeler dâhil her yol denenmeli. Hamas görüşme masasına oturmaz diyenlere Gilad Şalit’in serbest bırakılması için gerçekleştirilen pazarlıklar hatırlatılmalı. Yitzhak Rabin’in de belirtiği gibi “Barış, dostlarla değil, düşmanlar arasında yapılır.”