Bodrum’da Müzik Ziyafeti Klasik müziğin gelişimine katkıda bulunmak, Bodrum’un tarihi dokusu ve eşsiz doğasında, yerli ve yabancı ziyaretçileri klasik müziğin evrensel değerleri çerçevesinde bir araya getirmek amacıyla Doğuş Grubu kurucu destekçiliği ile 2005 yılından beri yapılan, bir marinada düzenlenen ilk klasik müzik festivali Uluslararası D-Marin Turgutreis Klasik Müzik Festivali, 13. yılında Bodrum Müzik Festivali adını alarak programını Bodrum’un her tarafına yaydı.
Bodrum’u sahiplenen, başta Bodrum Belediyesi olmak üzere Bodrumluların da sahiplendiği beş günlük festivalin buluşma noktaları arasında D-Marin Turgutreis Marina’nın yanı sıra, Gümüşlük Akademisi, Şevket Sabancı Parkı, Bodrum Kalesi ve bu yıl ilk kez TED Bodrum Koleji, Bodrum Müzesi Şövalye Odası ve Kuleler, Yalıkavak Marina, Bodrum Marmara Oteli ve Halikarnas Mozolesi vardı.
Tüm bilet gelirleri Tohum Otizm Vakfıyla Bodrum Sağlık Vakfına bağışlanan, sanatsal programlama ve planlamasını Pozitif’in üstlendiği Bodrum Müzik Festivalinde, geçtiğimiz yıllardaki gibi, sabahın ilk saatlerinden gece yarısına kadar, klasik müzik etrafında şekillenen konser, sinema, sanat, edebiyat, çocuk ve yemek atölyeleri gibi farklı disiplinlerden deneyimler yer aldı.
Festivalin ana mekânı olan Turgut Resis D’Marin’in çekçek yerinde oluşturulan Turkcell Sahnesindeki akşam konserlerini ele almadan önce çok sayıdaki diğer etkinliklere göz atalım. Şevket Sabancı Parkında sabah 07.00’deki iki konserin ilkinde Semplice Quartet’in iki üyesi Murat Erginol ve Burak Ayrancı, “Barok’dan Piazzola’ya bir sabah” ile günün doğuşuna müzikle eşlik ederken, ikincisinde genç viyolonselci Nil Kocamangil, Bach’dan Sollima ve Cassadó’ya uzanan bir solo sabah programı sundu.
Sabah konserlerinin solistleri, D’Marin Turgutreis Amfitiyatrosundaki gün batımı konserlerinde de yer alıyorlardı. 2016 Donizetti Klasik Müzik Ödüllerinde Yılın Oda Müziği Grubu seçilen Semplice Quartet dinletilerinde Mendelssohn’un no.2 ve Rachmaninoff’un no.1 yaylı çalgılar dörtlüsüyle Bartók’un Romen halk danslarını seslendirdi.
Fazıl Say’ın desteği ve prodüktörlüğünde kaydedilen ‘İlk Atlas’ adlı albüm, Cemal Süreya, Edip Cansever, Metin Altıok ve Behçet Aysan gibi şairlerin dizelerinin Fazıl Say, Doğan Duru ve Ajlan Akyüz tarafından bestelenmesinden oluşuyordu. Piyanist İklim Tamkan ile mezzo soprano Senem Demircioğlu’nun albümleri ‘İlk Atlas’tan seslendirdikleri şarkıları dinlemek ve şiirlerin Demircioğlu’nun puslu ve ifadeli sesinden güç alarak Tamkan’ın modern, doğaçlamaya açık, sıra dışı teatral yorumunda hikâyeleşmesine tanık olmak festivalin önemli olaylarından biriydi.
Polonya cazına yeni bir soluk getiren piyanist Leszek Możdżer, 23 yıllık müzik hikâyesini albümlerinden parçalarla özetlemişti.
Son günbatımı konserinde başarılı genç viyolonselcimiz Nil Kocamangil, Yunan piyanist Agapi Triantafyllidi ile Debussy’nin zorlu viyolonsel-piyano sonatının ardından Rachmaninoff’un Op.19 numaralı sonatını seslendirdi.
Müzik temalı filmlerle sinema, bu yıl festivalde daha kapsamlı olarak yer alıyordu. Stephen Frears imzalı ‘Florence Foster Jenkins’, hayattaki en büyük tutkusu müzik olan, ünlü bir şarkıcı olma hayali kuran ancak detone sesiyle dünyanın en kötü şarkıcısı unvanını hak eden New Yorklu bir milyoner kadının gerçekten yaşanmış trajikomik öyküsünü anlatıyordu. Lisa Azuleos, ‘Dalida’da, gerçekten yaşanmış bir başka dramatik yaşama, genç yaşta trajik bir şekilde ölen bir müzik efsanesinin, Kahire asıllı İtalyan şarkıcı Dalida’nın hikâyesine odaklanıyordu.
Don Cheadle yönetmenliğini yaptığı, başrolünde de oynadığı ‘Miles Ahead’ filminde, cazın belki de bir numaralı dehası Miles Davis’in hayatının son yıllarına eğlenceli bir bakış açısıyla yaklaşıyordu.
Miloş Forman’ın Peter Shaffer’ın oyunundan uyarlanan eskimeyen klasiği ‘Amadeus’u Salzburglu besteci Wolfgang Amadeus Mozart (ile çağdaşı İtalyan besteci Antonio Salieri arasındaki rekabeti olağanüstü bir müzik bandı eşliğinde ele alıyordu.
Geçmişten gelen bir başka kült film de Godfrey Reggio’nun insan, doğa ve teknoloji arasındaki ilişkilere değişik bakış açıları sunan deneysel Qatsi Üçlemesi’nin en ünlü bölümü ‘Koyaanisqatsi’ idi. Bu diyalogsuz ve anlatıcısız şiirsel film, müziklerini besteleyen Philip Glass’ın 80. yıldönümü için özel gösterim olarak sunuldu.
Gösterimleri 23.00’te başlayarak konser gecelerini devam ettiren bu filmlerin yanında, daha genç yaştaki izleyiciler için yapılmış, canlı oyuncularla müziğini çalan ve kendisini oynayan Lang Lang’a stop-motion animasyon bölümlerini eşlik ettiği Geoge Lindsey’in erken saatlerde gösterilen ‘The Flying Machine / Uçan Makine’sini de unutmamak lâzım.
Geldik festivalin lokomotifi olan akşam konserlerine.
Açılış Konseri: Doğuş Holding Çocuk Senfoni Orkestrası ve Alice Sara Ott
Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası (DÇSO) Doğuş Holding’in sosyal sorumluluk projesi olarak müzik hayatımıza 2005 yılında katılan bir oluşum. Düzenlediği kamplar, vermiş olduğu konserler, yapmış olduğu turneler sayesinde Türkiye’nin tüm konservatuvarlarından gelen 11-18 yaşlarındaki özel olarak seçilmiş pek çok öğrencinin senfonik orkestra dünyasına erken yaşta adım atmasına ve ilk orkestra eğitimini almalarına olanak tanıdı. Güçlü bir destek ve büyük emekle bugünlere gelmiş olan orkestra bugüne kadar Gülsin Onay, İdil Biret, Alexander Markov, Fazıl Say ve Nicola Martinucci gibi dünyaca ünlü solistlere eşlik etti.
Daimi şefi Rengim Gökmen’in yönetimindeki DÇSO festivalin açılış konserinde karşımıza, bünyesinde ilk orkestra deneyimlerini yaşamış olup, 18 yaşından sonra yüksek öğrenimlerine yurtiçi veya yurtdışında devam eden ya da profesyonel müzik kariyerine atılmış eski öğrencilerinin de katıldığı bir gençlik orkestrası olarak çıktı.
İlk eser olarak, açılışta kendisine onur ödülü verilen, sayısız film ve sahne müziği yazmış Yalçın Tura’nın Toccata’sını seslendirdiler. Müzik öğreniminin yanında pedagoji ve arkeoloji eğitimi alan, bestelediği tiyatro, film ve dizi müzikleriyle çok sayıda ödül sahibi olan Tura, besteci kimliğinin yanı sıra, müzik araştırmacısı ve felsefecisi olarak Çağcıl Türk müziğine çok önemli katkılarda bulunmuş, Türk ses sistemi üzerinde yaptığı araştırmaların ışığında eserlerine yeni bir mikotonal anlayış getirmiş bir müzikologdur. Bestelerinde geleneksel makamlardan halk müziğine, cazdan senfonik müziğe uzanarak özgün bir sentez oluşturan Tura, Toccata’sını da Karcığar, Nikriz ve Nişâbûr makamlarından yola çıkarak bestelemiştir. Orkestra, en az 30 yıllık bir çalışmanın meyvesi olan bu 10 dakikalık eseri durmaksızın değişen tempolardan rahatlıkla birbirine geçerek, gelenekselden atonale giden pasajların hakkını vererek büyük başarıyla icra etti.
Hemen ardından Los Angeles Filarmoni, Gustavo Dudamel, London Philharmonia, Vladimir Ashkenazy gibi dev isimlerle konserler vermiş olan Japon asıllı genç Alman piyanist Alice Sara Ott, Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası eşliğinde, Rus Romantik dönem bestecisi Tchaikovsky’nin 1. Piyano Konçertosu’nu seslendirdi. Klasik müziğin yeni yıldızı Alice Sara Ott, ünlü konçertoyu büyük profesyonellikle icra etti ama, solist olsun orkestra olsun, belki de yaşları icabı, bende Tchaikovsky’nin duygusallığından biraz uzak, biraz ‘kuru’ izlenimi bıraktılar.
Konserin ikinci yarısında Rus Beşlerinden Modest Mussorgsky’nin ‘Bir Sergiden Tablolar’ı yer alıyordu. Besteci, 1874 yılında, genç yaşta ölen yakın dostu ressam-mimar Viktor Hartmann’ın anısına yapılan dev serginin ardından yazdığı piyano süitinde, sergide gezinen besteciyi simgeleyen ve yapıt boyunca farklı renklerde beş kez tekrarlanan bir Promenad temasının birbirine bağladığı 10 resmi, seslerle yeniden çizmişti.
Birçok besteci tarafından orkestra için de düzenlenen eserin en başarılı uyarlaması, Maurice Ravel’in bir daha yazdığı, yapıtın solo piyano için olduğunu unutturacak derecede olağanüstü çalışmadı.
Rengim Gökmen, bu düzenlemeyi seslendirirken, resim-müzik sentezine şiiri de katmak istemiş, partisyona Onur Behramoğlu’nun Türk ve Dünya Edebiyatından seçtiği, usta oyuncu Selçuk Yöntem’in okuduğu on bir şiiri de dahil etmişti. Sonuçta, sözün müziği, müziğin sözü tamamladığı, şiirin müzikalitesiyle müziğin şiirselliğinin harmanlandığı olağandışı bir iş çıkmıştı.
DÇSO, esere madeni nefeslilerin kusursuz tınısı, vurmalıların gümbürdeyen gücü, tüm yaylıların müthiş birlikteliğiyle olağanüstü bir yorum getirdi ve heyecanla ayağa fırlayan dinleyicilerden onlarca dakika süren çılgınca bir alkış aladı. Henüz yeni başlamış olsa da bence festivalin olayıydı.
Gelecek yazımızda festival izlenimlerimize devam etmek üzere…