Christopher Nolan ‘DUNKİRK’te 2. Dünya Savaşı’nın başında tarihin en büyük geri çekilme harekâtlarından birini anlatıyor.
Savaşın dehşetini, tahribatını izleyicisine hissettirebilin, sinema tekniğinin görsel ve işitsel tüm olanaklarından yararlanan ‘Dunkirk’ belki de son on yılın en iyi savaş filmi. Duygu sömürüsünden uzak, kanlı sahnelere prim vermeyen, gerilim temposunu baştan sona koruyan, kuşatma altındaki askerlerin yaşadığı çaresizliği ustalıkla yansıttığı filminde, Christopher Nolan, kurduğu atmosfer ile övgüyü hak ediyor. Hümanist bir dille anlatılan, iyi çekilmiş, iyi oynanmış filmde, çok az sayıdaki diyalogların yerini Haus Hans’ın nefis müziği alıyor. İsviçreli görüntü ustası Hoyte Van Hoytema, yakaladığı nefis kadrajlarla filme görkemli bir görsellik katıyor. Ünlü aktörlerin kısacık rollerde yer aldıkları filmin genç oyuncuları harikalar yaratıyor. 2018 Oscar adaylıklarında ‘Dunkirk’ün ismine sık rastlayacağız.
Bizde sinemanın ölü mevsimi sayılan yaz aylarında vizyona giren filmlerin en iyisi ‘Dunkirk’. 1970 Londra doğumlu, yönetmen-senaryo yazarı-yapımcı-görüntü yönetmeni-editör, İngiliz sanatçı Christopher Nolan, günümüzün en yaratıcı isimlerinden biri.
On filmlik kariyerinde, bilimkurgudan aksiyona çeşitli türler arasında dolaşan Nolan ‘Dunkirk’ ile ilk kez savaş türünü deniyor. Bu türde son on yılda yapılanların belki de en iyisine imzasını atıyor.
II. Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren, Alman kuşatması altındaki Dunquerque’teki Müttefik askerlerin tahliyesini anlatan film, deneyimsiz askerlerin eve dönme arzusunu işlerken, savaşın anlamsızlığını, yıkıcılığını, arkasında bıraktığı tahribatı, başarma azmini dile getiriyor.
Savaşın dehşetini, tahribatını izleyicisine hissettirebilen, savaş cehenneminin korkunç atmosferini yaşatan, sinema tekniğinin görsel ve işitsel tüm olanaklarından yararlanan ‘Dunkirk’, bu özellikleriyle büyük bir sinema olayı.
FİLMDE DÜŞMANI HİÇ GÖRMÜYORUZ
Duygu sömürüsünden uzak, kanlı sahnelere prim vermeyen, gerilim temposunu baştan sona kaybetmeyen, kuşatma altındaki askerlerin yaşadığı çaresizliği ustalıkla yansıtan filmde, Christopher Nolan, kurduğu atmosfer ile övgüyü hak ediyor.
II. Dünya Savaşı sırasında, 1940 Mayısında, Müttefik kuvvetlerin Alman ordusu karşısında müşkül durumda kaldıkları Dunkirk kuşatmasında mahsur kalan 338 bin askerin kurtuluş öyküsünü, tarihin en büyük geri çekilme harekâtlarından birini anlatıyor film.
Fransa’nın Dunquerque sahilinde, Almanlar sıkışıp kalmış Müttefik askerleri yok etmek üzere iken, İngiltere kıyılarından hareket eden sivil halkın tekneleriyle tahliye edilen askerlerin öyküsünü izliyoruz.
Film, kuşatma altındaki, askeri yardım alamamanın çaresizliğiyle kıvranan 400 bin kişilik ordunun yaşadığı çıkışsızlık hissini yansıtan, 20 dakikalık görkemli, kesmesiz bir açılış sekansıyla başlıyor.
Nazi birliklerinin Dunkirk’te karadan, havadan, denizden kuşattığı Müttefik askerlerine, İngilizler kendi vatanlarını koruma içgüdüsüyle, yardım yollayamıyorlardı. Bu gerçeğin bilincindeki komutan Bolton (Kenneth Bramagh) gözleri önünde eriyen kuvvetlerine karşı, umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. İngiliz amiral, “Gemiyi en son komutan terk eder” geleneğine sadık kalarak, tahliye sona ermeden, savaşı izlediği mendireği asla terk etmez.
Film, Alman uçaklarının bombaları ve denizaltıların torpidolarının tehdidi altındaki askerlerin ölüm kalım mücadelesini anlatır.
Christopher Nolan’ın elinden çıkma senaryo, birkaç deneyimsiz genç askerin, donanma komutanın, İngiltere’den tahliye için gelen teknelerden birindeki baba-oğulun, savaş travmasından hareket kabiliyetini yitiren, panik atak yaşayan bir askerin ve havadaki it dalaşına karışan bir İngiliz pilotun karakter tahlillerini ustalıkla yapıyor.
Senaryosu tarihi gerçeklere dayanan ‘Dunkirk’ hümanist bir dille anlatılan, iyi çekilmiş, iyi oynanmış, usta işi bir savaş filmi. Çok az sayıdaki diyalogların yerini Hans Zimmen’in dur durak bilmeyen, huzursuz edici müzikleri alıyor. Deneyimli bestekarın elinden çıkma müziğin Nolan’ın mizansenine katkısı büyük.
İsviçreli görüntü ustası Hoyte Van Hoyeman, yakaladığı nefis kadrajlarla filme görkemli bir görsellik katıyor.
FİLM İNGİLİZ PROPAGANDASI YAPMAKTAN KENDİNİ ALAMIYOR
Karizmatik İngiliz Başbakan Winston Churchill’in harekete geçirdiği sivil halkın, buldukları deniz araçlarına doluşup, karşı sahildeki kurtarma harekâtına girişmesi, bunu başarması, Avrupa’nın tümünü işgal etmeye inanmış Alman ordusunun moralini bozar.
Dokuz gün süren tahliye operasyonu filmde, dinamik bir anlatımla, destan atmosferi içinde işleniyor. Film, kurduğu cehennem atmosferinin etkileyiciliği, sarsıcı özelliği ve sürükleyici aksiyon temposu ile övgüyü hak ediyor.
Ancak, İngiliz halkının dayanışma gücü üzerinden, İngiliz propagandası yapmaktan da kendini alamadığını söylemek lazım.
Hava ve deniz kuvvetlerinin üstünlüğüne inanan, tahliyenin kısa zamanda gerçekleşeceğine ihtimal vermeyen, tanklarını Dunkirk’te kullanmaya ihtiyaç duymayan Almanlar, İngiliz halkının direnci karşısında yenik düşmüştü. Müttefiklerin derlenip toplanmasına ve Almanlara karşı saldırıya geçmede önemli rol oynayan Domino Operasyonu Savaşın kaderini değiştirmişti.
Oyuncu kadrosuna gelince... Oscarlı Mark Rylexce, Kenneth Branagh, Tom Hardy, Cillian Murphy gibi ünlüler, Nolan’ın filminde kısa rollerde gözükmeyi kabullenmişler. Bu yıl Cannes’da Yorgos Lanthimos’un En İyi Senaryo Ödüllü ‘The Killing of A Sacred Deer’ filminin karizmatik genç aktörü Barry Keoghan’ın başı çektiği, isimsiz kahramanları canlandıran üç genç oyuncu başrolleri paylaşıyor. Koeghan’ın dışında Fionn Whitehean ve Aneutin Barnard’ın isimlerini, şüphesiz önümüzdeki yıllarda sık duyacağız.
Mark Rylexce, oğlunu yanına alarak, küçücük teknesiyle tahliye için yardıma koşan amatör kaptanı, Tom Hardy kahraman Spotfire pilotunu, Kenneth Branagh İngiliz amirali oynuyor. Hayatta hep başarısız olmuş, geçirdiği panik atak sırasında arkadaşının ölümüne sebep olmuş genç İngiliz askerini Cillian Murphy canlandırıyor.
‘Dunkirk’, (tesadüfen aynı yıl çekilmiş) Steven Spielberg’in ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ (1998) ve Terrence Malick’in ‘İnce Kırmızı Hat’ ile, Clint Eastwood ustanın, ikisi de 2006 yılında gerçekleştirdiği ‘Atlarımızın Bayrakları’ ve ‘Iwo Jima’dan Mektuplar’ gibi savaş konulu anti-militarist başyapıtlar zincirine eklenen son bir halka.
Christopher Nolan ikinci uzun metrajlı filmi ‘Akıl Defteri/ Memento’da (2000) sinema diline yenilik getiren, tersten ilerleyen görkemli kurgusu ve sondan başa doğru anlatılan öyküsüyle dehasını kanıtlamıştı.
Kariyerinin başyapıtı, 4 Oscar’lı ‘Başlangıç/İnception’ (2010), Oscar’lı ‘Yıldızlararası / İnterstellar’ (2014) ile bilim-kurgudaki becerisini sergiledi. ‘Batman’la başlayan ‘Kara Şövalye Üçlemesi’ yönetmenin aksiyon türündeki teknik gövde gösterisi niteliğindeki filmlerdi.
2018 Oscar adayları açıklandığında ‘Dunkirk’ün adını sık duyacağız.